Powered By Blogger

25 Aralık 2022 Pazar

 

 

SUNA (2007) 


Senaryo ve Yönetmen: Engin Ayça, Görüntü Yönetmeni: Çetin Tunca, Müzik: Oğuz Abadan, Yapım: Özen Film Sanat Yönetmeni: Sevgi Özdaş, Film Baskı: Uğur Orbay, İlker Şen, Film Yıkama: Tamer Eşkazan, Renk Düzenleme: Tolga Girici, Negatif Kayıt: Kadir Burç, DS Nitris: Sencer Yalçın,

  Oyuncular: Türkân Şoray (Suna), Gülsen Tuncer (Sevgi), Demir Karahan (Erhan), Erol Mütercimler (Selim), Şükran Akın (İfakat), Pınar Dikici (Elif), Ufuk Kaplan

 Konu: İki kadın ve iki erkek, dört arkadaşın yıllar sonra, sonbahar mevsiminde yazlık bir kasabada yeniden bir araya gelmelerinin öyküsü. 68’lerde üniversitede çok yakın arkadaş olan filmin kahramanlarının 2000’lerde, yaz kalabalığının olmadığı, ıssızlaşmış bu kasabada birbirlerine bakmaları, hem coşkulu hem hüzünlü birliktelikleri, geçmişte kalan anıların burukluğu, dört insan portresinin lirik anlatımı… Üniversite yıllarının düşlerinin, gelecek tasarımlarının, aşklarının, ülkülerinin kasaba ortamında eriyip gitmesi… Yanlış bir evliliğin yol açtığı çöküş… Düşlerin sonbaharı… Her şey geçer, küllenir… Düşler kalır… Aşk kalır…

 "Olanlar olmuş"u mırıldanıvermek geldi içimden Engin Ayça'nın "Suna"sını izlerken. ilhan irem'in şu 78 dakikalık müthiş parçasını ... Darbeler arasında ezilmiş, erozyona uğramış, gençlikleri kanamış, duyguları örselenmiş ağır yaralı bir kuşak. Kimisi dünyayı değiştirmek isterken kendi değişti, kimisi kendi ipini gülümseyerek çekti ... "Suna" filmi, darbeyi yiyen kuşaktan dört insanın kaderini bir sahil kasabasında birleştiriyor. Sanki gönüllü bir sürgünde, yarım kalmış bir şeyleri tamamlamak için ...

 Edremit'in Akçay kasabası ... Kıbrıs tatilinden dönen görünüşte mutlu bir çift. Üniversitedeki arkadaşlıklarını evlilikle noktalamış,ama daha sonra yaşamlarındaki büyük acıyı, ölen oğullarını akıllarından çıkarmamışlar. Kadın her gün biraz da her şeye yabancılaşarak geçmişini beklemektedir sanki. O geçmiş onu çok geçmeden ziyaret edecektir. Önce Almanya'da yaşayan üniversite yıllarındaki kızlık arkadaşı gelir, ardından birkaç gün içinde geçmişiyle ilgili hüzün dolu ~[r gerçeği öğrenecektir.

 "Suna", ziyan olmuş "yazık" yaşamların öyküsü ... 68 kuşağının, göçmenliğin, yaşadığı yeri sevmenin öyküsü ... Behçet Necatigil, Orhan Veli, eski tüfekler, "Çökertme" Türküsü ... Hayatı "düş" lerinin kavuğuna denk getiremeyenlerin gizli bir ağıtı sanki. Yönetmen Engin Ayça, olabildiğince doğal bir biçimde "bugünü" anlatıyor.

 Büyük bir ustalık göstererek hiç bir şekilde "geriye dönüşlerden yararlanmadan, büyüyü bozmadan anlatmaya çalışıyor öyküsünü. Yer yer de küskünlüğünü saklamadan, belki çok "azla içsel, kişisel ama doğrudan, eveleyip gevelemeden! Acılardan prim yapmaya çalışmadan, tatlı bir doğa fonunda, zeytinlikler arasında, iddiasız bir hesaplaşma içinde. Film boyunca bize sık sık hissettirdiği ise, gerçek erozyonu yeni eslin yaşadığı! Derinden derine öfkelendiği tek yer burası. Değişen bir şey yok ve biz gizli darbelerin içinde yaşantımızı sürdürüp safça soruyoruz "Polis, gençleri neden suçlu gibi görüyor?" diye ...

  Hayli şişmanlamış Türkan Şoray role uyumlu. Yani onun için söylenecek tek bir söz vardır: "Türkan Şoray Türkan Şoray'dır". iki gerçek emekçi sanatçı Gülsen Tuncer ve Demir Karahan, bana göre, kıymeti bilinmemiş bu iki oyuncunun performansları film için çok önemli. 

"Suna" farklı bir film, bunu hissettiriyor.Genel geçer zevklerden uzak, özel izleyicisini arayan, pop mısır kültüründen nasiplenmemiş bir çalışma. Seyircisinin ilgisini, katılımını, özverisini, hoşgörüsünü istiyor. Her Engin Ayça filmi gibi kendine özgü ve yarına kalacak ... Yönetmenin takipçileri, düşleri için yaşayanlar ve kalanın tortusunu yüreklerinde hissedebilenler için ... (Barış Bardakçı)

FİLMİ İZLE 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder