Senaryo: Süleyman Turan
Görüntü Yönetmeni: Salih
Dikişçi
Özgün Müzik: Cahit Berkay
Yapım: Özer Film/Enver Özer
Yardımcı Yönetmenler: Ali
Kıvırcık, Nursan Esenboğa, Kamera Asistanı: Erdal Kahraman, Set: Mustafa
Buan, Erdal Sümer, Ömer Bubo, Işık: Süleyman Çekiç, Ahmet Gürkonak,
Metin Devrim, Laboratuar: Adnan Şahin, Mustafa Oruç, Negatif Montaj: Muzaffer
Karataş, Montaj ve Senkron: Nevzat Dişiaçık, Sesleri Alan: Erkan
Aktaş, Yapım Yönetmeni: Günay Kosova, (Fonu Film stüdyosunda hazırlanmış
ve seslendirilmiştir.)
Oyuncular: Zeki Alasya, Metin Akpınar, Pembe
Mutlu, Nevra Serezli, Süleyman Turan, Ali Yalaz, Berrin Tuncel, Diana Taylor,
Eser Işık, İsmail Hakkı Şen, Müfit Türkdamar, Yılmaz Kurt, Erdoğan , Üçkaya,
Yadigar Ejder, Hakkı Kıvanç, Ahmet Kostarika, Orhan Aydınbaş
Konu: Yıllarca eczacılık fakültesine girmek
için uğraşan Selami, kıskanç karısı Lamia ve çapkın arkadaşları Lütfü'nün
güldürüsü. Lamia'nın kıskançlıkları iki arkadaşı yalan söylemek zorunda
bırakır. Ancak bu küçük yalan iki arkadaşın başını derde sokar...
► " Küçük bir yalan
yüzünden başı gerçek haydutlarla, kaçakçılarla derde giren saf kahraman motifi,
güldürü sinemasının çokça kullanılmış entrikalarından biridir. Bu kez aynı
motif İki kişiye uyarlanmış: "eczacı kalfası" Selâmi ile "Dört
buçuk yaşından beri arkadaşı olan reklamcı Lütfü'nün serüvenleri anlatılıyor.
Kıskanç karısını kandırmak için Lütfü'nün buluşuyla "gizli polis"
olduğunu iddia eden Selâmi mahallede birden beklemediği bir "itibar"
görmeye başlıyor. Ama işin içine gerçek eroin kaçakçıları girince, iki ahbap
çavuşların başı derde giriyor, vs.
"Dönme Dolap", çok iyi başlayan bir
filmin hiç de iyi denemeyecek bir düzeyde sürmesi ve sonuçlanmasıyla
noktalanıyor. Gerçekten de ilk yarıda, bir hayli yerinde esprilerle ve
Alasya/Akpınar ikilisinin dayanılmaz oyununun yanı sıra, Nevra Serezli'nin de
nefis kompozisyonuyla bağlayan ve "bomba gibi" bir tempoda sürüp
giden film, ikinci yarıda sanki senaryonun birden boşlukta takılıp kalmasıyla
hızım, temposunu, en kötüsü güldürme özelliğini yitirir gibi oluyor, ancak
finalde biraz toparlanıyor. Bu arada "Berrin Tuncel'in Lütfü’yü baştan
çıkarma" sahnesinin filme "çıplaklık" sokmak için mi, yoksa bir
"vamp kadın" parodisi yapmak için mi konduğu anlaşılamıyor. Zeki
Alasya'nın piyasadaki "güldürü yönetmenlerimizden hiç aşağı kalır yanı
yok. Üstelik iki oyuncu, bazı filmlerinde görülmüş olan "uzatılmış
skeç" veya "skeçler toplamı" aşamasını çoktan geçmiş, sağlam,
sürekli sinemasal bütünlüğü olan kişilikler yaratma noktasına varmış
gözüküyorlar, O zaman onlardan çok daha iyisini beklemek ve bulmak sanırım ki
hakkımız... “Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder