Senaryo: Nezihe Araz, Selim
İleri
Kamera Erdoğan Engin, Mahmut
Yumuşak
Yapım: Olgun Film/Olgun
Eltan
Yönetmen yardımcısı: Jan
Brindizi, Çevre Düzeni: Mihri Nur, Atilla Ergür, Mete Yılmaz, Kostüm:
Zepur Hanımyan, Nursel bilgin, Nazan Göçmen, Nalan Çiftçi, Makyaj: Evin
Soley, Kuaför: Uğur Yaman, Müzik: Attila Özdemiroğlu, Işık: Recep Biçer, Fotoğraflar:
Ayşegül Kaygun, Rüştü Güner, Jenerik Düzeni: Oktay Şener,Yapım
Yönetmeni: Sadık Seveci, Yapım Görevlisi: Ayhan Hel-acılar, Işık
Yönetmeni: Recep Bi-çer, Şevki Biçer, Işık Ekibi: Şevki Gezer, Salim
Burgucu, Set Yönetme-ni: Erdal Sümer, Set Ekibi: Aziz Kıskanç,
Recai Sümer, Sesleri Alan: Erkan Aktaş, Renk Düzenleme: Ad-nan
Şahin, Labotuar: Yahya Öztürk, Baskı: Zekeriya Şahin, Negatif
Montaj: Peri Okan, Kurgu Eşleme: Nevzat Dişiaçık, Muzaffer Karataş,
Seslendirme Yönetmeni: Ersan Uysal, Yardımcısı: Tuncay Halıcıoğlu,
Efekt: Sudi Yılmaz, (Fono Film Stüdyosunda hazırlanmıştır )
Oyuncular: Müjde Ar (Afife Jale), Tank Tarcan
(Ziya), Macit Koper (Afife babası), Alev Sezer (Selahattin Pınar), Güler Ökten,
İlkay Saran, Gülsen Tuncer (Afife anne), Berrin Koper, Şahika Tekand (Seniha
Trepsi), Güzin Çorağan, Tayfun Çorağan, Toron Karacaoğlu, Serra Yılmaz, Nezihe
Becerikli, Bülent Erbaşar, Erol Durak, Tunca Yönder, Sabriye Kara, Levent
Yılmaz, Binnaz Gürses Ergin, Filiz Toprak, Orhan Gür, Sevim Çalışgir, Fatih
Özses, Elif Ataöv, Fuat Köker, Betül İncedayı, Sabriye Kara, Burhan Gökhan,
Ayşegül Kaygun, Mustafa Erol, Osman Çağlar, Çocuk Oyuncular: Özlem
Büyükburç, Elif Çerezcioğlu, Onur Verenler: Münir Özkul, Reşit Gürzap, İsmet
Ay, Konuk Sanatçılar: Tunca Yönder, Levent Dönmez, Şahan, Nejat Saydam, Bülent
Erbaşar,
Konu: Sahneye ilk çıkan müslüman kadını Afife
Jale'nin gerçek yaşam öyküsü. Elize Binemeciyan gibi yabancı uyruklu kadın
sanatçıların tiyatro yaptıkları Osmanlıların son döneminde, Türk kızlarının
sahneye çıkması yasaktır. Ama 12 yaşındaki Afife'nin tiyatroya olan sevgisi,
yıllar sonra bir tutku biçimine dönüşecek ve bu baskı döneminde her tehlikeyi
göze alarak sahneye çıkacaktır. Ne var ki Afife Jale'ye babası (Macit Koper),
başta olmak üzere çevresi karşı çıkar. Ziya (Tarık Tarcan) adlı gençle de
ilişkisi olan Afife (Müjde Ar), bir gün kolluk kuvvetleri tarafından sahneden
indirilir. Genç kadına sorgulama sırasında hakaret edilir. Ama Afife, gene de
yolundan dönmez ve dönemin ünlü tiyatro sanatçısı Burhanettin Tepsi'nin
desteğiyle mesleğini sürdürmeye çalışır. Gene de önünde engeller vardır.
Sevdiği genç Ziya, savaşa gidince Afife, yalnız kalır... Bu ara sürekli yapılan
baskılar karşısında yataklara düşen Afife, bir doktor tarafından morfine
alıştırılır... Bir süre sonra bestekar Selahattin Pınar'la (Alev Sezer)
evlenir. Bu evlilik sanatçıya mutluluk getirmez. Ve kocasına daha fazlacı vermemek
için bestekardan boşanır. Ziya, savaştan dönmüş, evlenmiş ve bir kızı olmuştur.
Kızının adını, unutamadığı kadının ismini koymuştur: Afife... Ve günden güne morfin
batağında çırpınan genç kadın, son bir kez Ziya’yı görmeye gider. Ve yaşamı
akıl hastanesinde son bulur.
Eleştiriler:
v Filmin finalinde enteresan
bir yaklaşımla Afife Jale'nin Cahide Sonku'ya bağlanması, Sonku'nun onun bir
devamcısı gibi gösterilmesi, zikretmeye çalıştığımız "aykırı"
çizginin güzel bir örneği olmuş (Coşkun Çokyiğit, Bir kurban kadın, Tercüman,
11 Mart 1988)
v Afife Jale, beyaz perdeye
getirilen en çok çekilen sıkıntı belge konusundaymış. İki tane sararmış
fotoğraftan başkasını bulmak hayal. Belgeler bulunmayınca da bir yaşamın
yazılması, çekilmesi de olağanüstü çabalan gerektiriyor. Hiç kuşkusuz Nezihe
Araz ile Selim İleri, bu belge açığını ustaca kapatmışlar (Doğan Hızlan, Afife
Jale'nin fotoğrafı, Hürriyet, 13 Mart 1988)
v Görüntü fotoğraf açısından Şahin
Kaygun'un tüm ustalığını gözler önüne seren, bu açıdan her yönüyle özenilip oya
oya işlenmiş bir film Afife Jale. Ama kurgu/reji açısından zayıf, eksik, biraz
acemice... Gene de Afife Jale'yi fotoğraf ustası Kaygun'un ilk yönet-menlik
denemesi olarak izlenmesi gereken iyi niyetli bir "sinemaya adım
atış" filmi olarak niteliyoruz (Erdal Çetin, Afife Jale, Milliyet, 25
Şubat 1988).
v "Afife Jale" tüm
oyunculardan görüntü kalitesine, yönetiminden müziğine katkıda bulunan
herkesin kutlanmasını gerektiren düzeyli bir çaba. Ama özellikle çok değişik
bir rolde kendini yenileyen Müjde Ar'ı bence ilk kez perdede dramatik, inandırıcı
bir kişilik sergileemyi başaran Tarık Tarcan'ı ve özellikle Şahin Kaygun'u
kutlamak gerekir. Kaygun'la sinemamıza "auteur" olma yolunda
ilerleyecek "farklı" ve has bir sinemacının geldiğine inanıyorum.
Hele ikinci filmi "Dolunay"ı da gördükten sonra (Atilla Dorsay,
Önemli bir yönetmen geliyor, Cumhuriyet, 26 Şubat 1988)
v Peki hiçbir şey yok mu Afife
Jale'de, seyretmeye değer,... Var tabii.. Küçük kom pozisyonlarda, bir Güler
Ökten var, bir Münir Özkul var. İki gerçek virtiöz, İsmet Ay ve Toron
Karacaoğlu var, vasatlıkları bile göz kamaştıran. Bir de, güzel mi güzel bir
Şahika Tekand var (Orhan Alkaya, Afife Jale'nin feci akıbeti, 2000 Doğru, S.:
10, 28 Şubat-5 Mart 1988).
► Bir
itiraf: sinema eleştirmenliğinden bıktım. Bunca yıl sonra hala eski
"ulusal sinema" laflarını ısıtıp ısıtıp önümüze getirenler, birkaç
filmden sonra kendilerini "dahi" sanıp eleştiriye inanılmaz tepkiler
gösteren cici çocuklar, sağda-solda "uluslararası eleştiri
Mafyası"ndan söz eden "kerameti kendinden menkul şeyh"ler... Bu
işi (bilmem nereye dek?) sürdürebiliyorsam, zaman zaman da olsa önüme (önümüze)
gelen sıradışı işler sayesinde... Bir Ziya Öztan'ın "Ateşten
Günler"i, bir Engin Ayça'nın "Bez Bebek"i, bir Şahin Kay-gun'un
"Afife Jale"si gibi filmler de olmasa. Evet, "Afife Jale"..
Üzerinde onca dedikodu duyduğumuz, bir sürü spekülasyonu konu olan, yapılalı
şunca zaman olduğu halde ne Antalya'ya, ne Eczacıbaşı yarışmasına katılan,
gösterimi geciken, Selim ileri'nin, Müjde Ar'ın, hatta yönetmeninin bile sahip
çıkmadığı söylenen "lanetli" film... Üstelik yönetmeninin daha
filmleri gösterime çıkmadan bol bol konuşması, "Kamera Arkası"
programında boy göstermesi, filmlerinin önüne ardına "Bir Şahin Kaygun
filmi" diye yazdırması...
Evet, "Afife
Jale"... Sel gidiyor, kum kalıyor, bir kez daha... Yani filmin, yapıtın
kendisi... Starı, Yapımcısı, hatta yönetmeni de beğenmese, sahip çıkmasa ne
yazar? Ortada güzel, çok güzel bir film var. Belki kitleleri ayağa
kaldırmayacak, belki kapı pencere kırdırmıyacak, belki bir "azınlık
filmi" olarak kalacak... Ama, yıllar önce bir kez daha yazmıştım, yaygın,
popüler, genel geçer zevklere, onaylara karşın, "azınlık beğenisi"
hakkımız "mahfuz" değil mi?
Afife Jale...
"Ansiklopedilere bile girmemiş" Türk kadını, Türk tiyatrosunun adsız
kahramanlarından, sahneye ilk kez (Bedia' dan bile önce) çıkmış, yürekli,
sanata tutkun, ince ve kırılgan bir kadın... Tam anlamıyla bir "Belleksiz
toplum" olan ve öyle de kalacağa benzeyen ülkemizde, sayısız kişilik gibi
Afife Jale'yi de unutmamıza şaşılır mı? Bedia unutulmadıysa, Allah uzun ömür
versin bugüne dek yaşamasına borçlu bunu... Nezihe Araz / Selim İleri ikilisi
bize Afife Jale'nin trajik yaşamının dönüm noktalarını gün ışığına çıkaran,
onun acı kaderini anlatan bir senaryoyla karşımıza geliyorlar. Bu iki değerli
kalemden beklene-bileceği üzere, Afife'nin yaşamını yalnızca bireysel bir
yazgının mutsuz öyküsü olarak anlatmakla yetinmiyor, bu öykünün dönemiyle,
ülkesiyle, toplumuyla ilişkili çeşitli yanlarını da ortaya koyuyorlar. Baştan
sona bir Nezihe Araz araştırmacılığıyla bir Selim İleri duyarlığının Avrupa
filmleri düzeyinde bir senaryo çalışması... Ve Şahin Kaygun bu senaryoya kendi
görüntü, renk, biçim dünyasını katıyor, kendi estet yanını, görsellik çabasını
ekliyor. Ortaya çıkan film, "ulusal sinema" meraklıları ne der
bilmem, "biraz Fransız, biraz alafranga" deyip dudak mı bükerler, son
derece zevkli, estetik, kendi temposunu kurmuş, anlatımını kurmuş bir
çalışma... Kısa tablolar biçiminde gelişiyor film, aşırı kamera hareketlerine,
biçim oyunlarına saplanmayan, en dramatik sahneleri bile oldukça ekonomik
biçimde geçiştiren, Ve Afife Jale, inanılmaz derecede kederli yazgısını sonuna
dek yaşıyor. Dönemin Eliza Binameciyan gibi Ermeni kökenli ünlü oyuncularının
da kışkırtmasıyla ve metresi olmayı reddettiği Dahiliye Nazırı'nın hışmıyla,
Dar-ül Bedayi'den atıldığı gibi, dönemin Burhanettin (Tepsi), Şadi
(Karagözoğlu), İbnürrefık Ahmet gibi özel "kumpanyaları"nda da iş
bulamıyor.
Cumhuriyet sonrası durum
değişmiş, kadına artık birçok hak tanınır olmuştur. Ama bu kez Afife Jale'nin
mutsuzluklarla, baskıyla, uyuşturucu ve içkiyle tahrip olmuş bedeni ve aklı,
düzelecek gibi değildir. Son bir ilişki, Selahattin Pınar'la olan evliliği
(sanat tarihimizin hiç bilmediğimiz, oysa son derece ilginç bir yüzü), onu bir
akıl hastanesinin bakımsızlığında yok oluşa doğru gitmesini önleyemeyecektir...
"Afife
Jale", tüm oyunculardan görüntü kalitesine, yönetiminden müziğine, katkıda
bulunan herkesin kutlanmasını gerektiren düzeyli 'bir çaba. Ama özellikle çok
değişik bir rolde kendini yenileyen Müjde Ar'ı, bence ilk kez perdede dramatik,
inandırıcı bir kişilik sergilemeyi başaran Tarık Tarcan'ı ve özellikle Şahin
Kaygun'u kutlamak gerekir. Kaygun'la sinemamıza "auteur" olma yolunda
ilerleyecek "farklı" ve has bir sinemacının geldiğine inanıyorum.
Hele ikinci fılmi "Dolunay"ı da gördükten sonra...
... Oysa "Afife
Jale" filminin de anımsattığı gibi, böylesine trajik bireysel yazgılar
(bir toplumda kaç tanedir ki üstelik?), aynı zamanda çok önemli ve ilginç
toplumsal dönüşümlerin, değişimlerin benzersiz trajiğini de içerirler... Ama
bunu kavrayacak kafada olsaydık, zaten Cahide'ler meyhane köşelerine düşer,
Afife'ler, bize bir sanatçı duyarlığıyla yeniden anımsatılıncaya dek
"ansiklopedilere bile giremeyecek" denli unutulurlar mıydı? “Atilla
Dorsay “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder