Powered By Blogger

7 Nisan 2020 Salı

DOLUNAY (1987)


 Senaryo ve Yönetmen: Şahin Kaygun (Günseli İnal'ın "Kalipso" romanından)
Görüntü Yönetmeni: Salih Dikişçi
Müzik: Server Acim,
Sanat Yönetmeni: Mihri Nur,
Yapım: Art Film/Şahin Kaygun

OYUNCULAR: Macit Koper, Aslı Altan, Kenan Bal, Berrin Koper, Güzin Çorağan, Beril Bolat

Konu: Genç ve güzel Biriçim, sevişerek evlendiği kocası ile mtutlu olamaz, aralarında büyük boşluklar vardı. Çok sevdiği halde bu durumda resim bile yapamamaktadır. Ne aradığını bilemediğinden sorunlarını çözemez. Mimar kocasının bir akşam eve getirdiği misafir, eski arkadaşı çıkar. Biriçim anılarını canlandırır. Eski unutulmuş duygular yeniden ortaya çıkar. Umutsuzluk giderek öldürücü bir tutkuya dönüşür.

Biriçim, fırtınalı bir gecede kalmakta oldukları adada; re sim çalışmalarını, her türlü eski eşyaya ilgi duyan kocası Ahmet'i, çocukluk günlerinde kalma anılarında ki ruhsal dengesizlik gösteren akrabasını (dayısı) düşünür ... adada yalnızlık içinde arkadaşı İnci'den de uzak durarak yaşamaktadır, kocasının 'az kalsın eve davet edeceğim' diye söz ettiği Ömer'i anımsar. Ertesi gün birlikte resim eğitimi aldıkları bugün ülkenin en önemli ressamı olan Edis ziyaretine gelir, eskiden beri kendisine ilgi duyan Edis, Biriçim’in resimleri ile değil kendisi ile ilgilenmek isterse de, artık bu ilgiyi de göstermez, Edis'ten nefret eden kocası Ahmet'in ısrarı ile o gece Edis'i misafir ederler. Biriçim kocası ile uyumsuzluğunu görmektedir, mutfakta yemek hazırlarken, dünyada ki açtlığı bir kaç kişinin verdiği kararlarla çıkan savaşları cezaevinden çıktığı zaman annesi ile ilk kez diyalog kurduğu zamanları hatırlar ...

Kocası Ahmet; Ömer'i eve davet etmiş samimi bir şekilde konuşarak çıka gelirler, yemek hazırlanır yerler, şarap içerler, Ömer ABD'den dönmüştür, orada ki hayatı özenerek anlatır, Biriçim eski günlerde olsa düşüncelerine tamamen ters olan bu sözleri dinlemez odayı terk ederdi, ama şimdi Ömer'i hem seyretmekte (sakalını, parmaklarını) hem de dinlemektedir, sesi ne ahenklidir. .. ama kocasının bir yerden sonra Amerikan hayatına aldığı tavır ve sorduğu bir kaç (cevap verilmeyen) soru Ömer'i bir erken kalkış durumunda bırakır; Biriçim 'gitme' demek istemesine rağmen diyemez ... Biriçim şehre (İstanbul'a) iner, İncinin heykel atölyesin e gider, çalışan İnci ile konuşurlar, değişmiştir İnci, eski fikirleri ile alakasız (ters) fikirleri vardır artık, Biriçim de resim yapmak ister bu değişimler karşısında ... Adaya dönüşünde ve Ömer'in bir başka ziyaretinde deniz kenarında arzularına gem vuramaz ve sevişirler... Biriçim kendini suçlu hissetse de arzularına kontrol edememektedir, bir akşam kocasının yanında onları konuşmalarını dinlerken, Ömer'i seyretmektedir ...

Ömer Amerika'ya döneceğini söyler, veda günü yaklaşmaktadır, biletini ayarlayınca gidecektir. Bir. akşam Ömer gelir Ahmet'te gelmek üzeredir, Ömer sabahIeyin Amerika ‘ya uçacağını söyler, birbirlerine arzu ile yaklaşırlar Ahmet telefon edip geç kalacağını söylemiştir, Biriiçim mutfağa giderek içine (eczacının soran bakışları altında. satın aldığı zehri kattığı bardakla Ömer'e içki ikram eder, içerler, öpüşürler, Ömer kıvranmaya başlar, Biriçim, Ömer'in 'yalnız kendisine ait' olduğunu bağırarak odada koşmaya başlar, Ahmet henuz gelmemiştir ...”Orhan Ünser, “Kelimelerden Görüntüye”

ÖDÜL:

— 1. Ankara Film Şenliği’nde (1988)
►Dolunay “En İyi üçüncü Film”
►Salih Dikişçi “En İyi Görüntü Yönetmeni”
 25. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde (1988) Dolunay, “En İyi 2. Film”

v    Öte yandan (sanki bir tartışmayı sürdürür gibi, ama o tartışma hep sürmüyor mu) sanatçının kuşkusuz "yerel olmak, "ulusal" olmak, "kitle sanatçısı" olmak gibi kaygılardan uzak, tümüyle gönlünün istediği şeyi anlatmak, özgün olmak, bireyselliğinin peşine takılıp gitmek, kişisel bir şeyler söylemekten, anlaşılmamak veya çok az anlaşılmaktan korkmaması gerekir. Yoksa sinema dahil herhangi bir sanatın kendi kendini yenilemesi, anlatım olanaklarını, deyiş zenginliklerini çoğaltması için umut kalır mıydı?

İlk filmi "Afife Jale"de senaryo yazarları Nezihe Araz / Selim İleri'ye "ters düşse" de belli ve açık bir anlatım başarısı sağladığına inandığım Şahin Kaygım, ikinci filmi "Dolunayda bu inancımı pekiştiriyor Bu kez filmi daha da "bireysel", çokça kişisel, oldukça "entel", kesinkes "Batılı..."Adada (Heybeliada) bir evde, baştan beri iletişim kuramadığı anlaşılan, son zamanlarda ise büsbütün yabancılaşan bir karı-koca, özellikle geçmişiyle bugünü arasında gidip gelen, anılarıyla anı birlikte yalayan genç bir kadın.,. Ve kocanın birden (Amerikalardan) gelip yaşamlarına karışan eski bir arkadaşı Ömer... Genç kadın Ömer'de yalnızca eksikliğini duyduğu bir ilginin, bir erkek yakınlığının sıcaklığın değil, çocukluğunu onca doldurmuş olan, herkesin gözüyle "deli", ama aslında belki de çok akıllı, biraz "ermiş" bir ressam dayının da (fiziksel olarak) benzerini bulacaktır. Bu, onun geçmişle bugün arasında kurduğu gelgitleri hızlandıracak, tutkusunu keskinleştirecek, dengesini, çılgınlığa ve dönüşü olmayan bir eyleme doğru kaydıracaktır.

Şahin Kaygun, tümüyle Batılı bir film yapma cüretim göstermiş. Birbirleriyle en az düzeyde konuşan, giderek hiç konuşmayan iletişimsiz kişiler, sanatsal referanslar, soyuta doğru kayması yeğ-lenmiş tipik melodram durumları, yan-sız, soğuk, zihinsel bir yaklaşım, Server Acim’in bol viyolonselli ve Leyla Gencer'in bir Donizetti aryasını da içeren fon müziği.,. Diğer bir deyişle, özellikle Fransız sinemasının yapmayı sevdiği ve bildiği türden bir atmosfer filmi. Ama Kaygun, bu "yabancı" malzemeye egemen olmasını bilmiş, "Afife Jale"de de sezilen estetik dünyasını kurmuş, anlatımını tam bir bütünlüğe kavuşturmuş. Dekor ve mekânları da oyuncular kadar, müziği de görüntüler kadar filminin, anlatımının ayrılmaz birer parçası kılmayı bilmiş. Günseli İnal’ın Kalipso" adlı romanının Freud'cu öğelerini görselleştirmeyi, sinemamız İçin oldukça değişik türde bir film ortaya çıkarmayı başarmış. Sinemamız için yeni ve gerçek bir umut olduğunu "Sis" le de kanıtla-yan Aslı Altan, Kenan Bal ve özellikle "çifte rolünde, "Anayurt Oteli"ndeki performansına yaklaşan Macit Koper çok iyiler.

Server Acim'in müziğini uzun zaman mırıldanacağız. "Dolunay", seyircilerin kapı pencereleri kıracağı bir film değil. Ama daha az sayıda bir seyircinin bu filmden oldukça zevk alacağını söylemek, sanırım kehanet olmayacak, Kaygun’la ise artık 2 yıl öncesinden kalan bu filmden sonra yeni çalışma fırsatları dileyelim. Zor, engellerle dolu, yoz bir piyasa ortamı içinde böylesine kişisel kalmayı da olabildiğince sürdürerek..”Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder