Görüntü Yönetmeni: Salih
Dikişçi
Müzik: Server Acim,
Sanat Yönetmeni: Mihri Nur,
Yapım: Art Film/Şahin Kaygun
OYUNCULAR: Macit Koper, Aslı Altan, Kenan Bal,
Berrin Koper, Güzin Çorağan, Beril Bolat
Konu: Genç ve güzel Biriçim, sevişerek
evlendiği kocası ile mtutlu olamaz, aralarında büyük boşluklar vardı. Çok sevdiği
halde bu durumda resim bile yapamamaktadır. Ne aradığını bilemediğinden
sorunlarını çözemez. Mimar kocasının bir akşam eve getirdiği misafir, eski
arkadaşı çıkar. Biriçim anılarını canlandırır. Eski unutulmuş duygular yeniden
ortaya çıkar. Umutsuzluk giderek öldürücü bir tutkuya dönüşür.
Biriçim,
fırtınalı bir gecede kalmakta oldukları adada; re sim çalışmalarını, her türlü
eski eşyaya ilgi duyan kocası Ahmet'i, çocukluk günlerinde kalma anılarında ki
ruhsal dengesizlik gösteren akrabasını (dayısı) düşünür ... adada yalnızlık
içinde arkadaşı İnci'den de uzak durarak yaşamaktadır, kocasının 'az kalsın eve
davet edeceğim' diye söz ettiği Ömer'i anımsar. Ertesi gün birlikte resim
eğitimi aldıkları bugün ülkenin en önemli ressamı olan Edis ziyaretine gelir,
eskiden beri kendisine ilgi duyan Edis, Biriçim’in resimleri ile değil kendisi
ile ilgilenmek isterse de, artık bu ilgiyi de göstermez, Edis'ten nefret eden
kocası Ahmet'in ısrarı ile o gece Edis'i misafir ederler. Biriçim kocası ile
uyumsuzluğunu görmektedir, mutfakta yemek hazırlarken, dünyada ki açtlığı bir
kaç kişinin verdiği kararlarla çıkan savaşları cezaevinden çıktığı zaman annesi
ile ilk kez diyalog kurduğu zamanları hatırlar ...
Kocası Ahmet; Ömer'i eve
davet etmiş samimi bir şekilde konuşarak çıka gelirler, yemek hazırlanır
yerler, şarap içerler, Ömer ABD'den dönmüştür, orada ki hayatı özenerek
anlatır, Biriçim eski günlerde olsa düşüncelerine tamamen ters olan bu sözleri
dinlemez odayı terk ederdi, ama şimdi Ömer'i hem seyretmekte (sakalını,
parmaklarını) hem de dinlemektedir, sesi ne ahenklidir. .. ama kocasının bir
yerden sonra Amerikan hayatına aldığı tavır ve sorduğu bir kaç (cevap
verilmeyen) soru Ömer'i bir erken kalkış durumunda bırakır; Biriçim 'gitme'
demek istemesine rağmen diyemez ... Biriçim şehre (İstanbul'a) iner, İncinin
heykel atölyesin e gider, çalışan İnci ile konuşurlar, değişmiştir İnci, eski
fikirleri ile alakasız (ters) fikirleri vardır artık, Biriçim de resim yapmak
ister bu değişimler karşısında ... Adaya dönüşünde ve Ömer'in bir başka
ziyaretinde deniz kenarında arzularına gem vuramaz ve sevişirler... Biriçim
kendini suçlu hissetse de arzularına kontrol edememektedir, bir akşam kocasının
yanında onları konuşmalarını dinlerken, Ömer'i seyretmektedir ...
Ömer Amerika'ya
döneceğini söyler, veda günü yaklaşmaktadır, biletini ayarlayınca gidecektir.
Bir. akşam Ömer gelir Ahmet'te gelmek üzeredir, Ömer sabahIeyin Amerika ‘ya
uçacağını söyler, birbirlerine arzu ile yaklaşırlar Ahmet telefon edip geç
kalacağını söylemiştir, Biriiçim mutfağa giderek içine (eczacının soran
bakışları altında. satın aldığı zehri kattığı bardakla Ömer'e içki ikram eder,
içerler, öpüşürler, Ömer kıvranmaya başlar, Biriçim, Ömer'in 'yalnız kendisine
ait' olduğunu bağırarak odada koşmaya başlar, Ahmet henuz gelmemiştir ...”Orhan
Ünser, “Kelimelerden Görüntüye”
ÖDÜL:
1. Ankara Film Şenliği’nde
(1988)
►Dolunay “En İyi üçüncü
Film”
►Salih Dikişçi “En İyi
Görüntü Yönetmeni”
25. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde
(1988) Dolunay, “En İyi 2. Film”
v Öte yandan (sanki bir
tartışmayı sürdürür gibi, ama o tartışma hep sürmüyor mu) sanatçının kuşkusuz
"yerel olmak, "ulusal" olmak, "kitle sanatçısı" olmak
gibi kaygılardan uzak, tümüyle gönlünün istediği şeyi anlatmak, özgün olmak,
bireyselliğinin peşine takılıp gitmek, kişisel bir şeyler söylemekten,
anlaşılmamak veya çok az anlaşılmaktan korkmaması gerekir. Yoksa sinema dahil
herhangi bir sanatın kendi kendini yenilemesi, anlatım olanaklarını, deyiş
zenginliklerini çoğaltması için umut kalır mıydı?
İlk filmi
"Afife Jale"de senaryo yazarları Nezihe Araz / Selim İleri'ye
"ters düşse" de belli ve açık bir anlatım başarısı sağladığına
inandığım Şahin Kaygım, ikinci filmi "Dolunayda bu inancımı pekiştiriyor
Bu kez filmi daha da "bireysel", çokça kişisel, oldukça
"entel", kesinkes "Batılı..."Adada (Heybeliada) bir evde,
baştan beri iletişim kuramadığı anlaşılan, son zamanlarda ise büsbütün
yabancılaşan bir karı-koca, özellikle geçmişiyle bugünü arasında gidip gelen,
anılarıyla anı birlikte yalayan genç bir kadın.,. Ve kocanın birden
(Amerikalardan) gelip yaşamlarına karışan eski bir arkadaşı Ömer... Genç kadın
Ömer'de yalnızca eksikliğini duyduğu bir ilginin, bir erkek yakınlığının
sıcaklığın değil, çocukluğunu onca doldurmuş olan, herkesin gözüyle
"deli", ama aslında belki de çok akıllı, biraz "ermiş" bir
ressam dayının da (fiziksel olarak) benzerini bulacaktır. Bu, onun geçmişle
bugün arasında kurduğu gelgitleri hızlandıracak, tutkusunu keskinleştirecek,
dengesini, çılgınlığa ve dönüşü olmayan bir eyleme doğru kaydıracaktır.
Şahin
Kaygun, tümüyle Batılı bir film yapma cüretim göstermiş. Birbirleriyle en az
düzeyde konuşan, giderek hiç konuşmayan iletişimsiz kişiler, sanatsal
referanslar, soyuta doğru kayması yeğ-lenmiş tipik melodram durumları, yan-sız,
soğuk, zihinsel bir yaklaşım, Server Acim’in bol viyolonselli ve Leyla
Gencer'in bir Donizetti aryasını da içeren fon müziği.,. Diğer bir deyişle,
özellikle Fransız sinemasının yapmayı sevdiği ve bildiği türden bir atmosfer
filmi. Ama Kaygun, bu "yabancı" malzemeye egemen olmasını bilmiş,
"Afife Jale"de de sezilen estetik dünyasını kurmuş, anlatımını tam
bir bütünlüğe kavuşturmuş. Dekor ve mekânları da oyuncular kadar, müziği de
görüntüler kadar filminin, anlatımının ayrılmaz birer parçası kılmayı bilmiş.
Günseli İnal’ın Kalipso" adlı romanının Freud'cu öğelerini görselleştirmeyi,
sinemamız İçin oldukça değişik türde bir film ortaya çıkarmayı başarmış. Sinemamız
için yeni ve gerçek bir umut olduğunu "Sis" le de kanıtla-yan Aslı
Altan, Kenan Bal ve özellikle "çifte rolünde, "Anayurt
Oteli"ndeki performansına yaklaşan Macit Koper çok iyiler.
Server
Acim'in müziğini uzun zaman mırıldanacağız. "Dolunay", seyircilerin
kapı pencereleri kıracağı bir film değil. Ama daha az sayıda bir seyircinin bu
filmden oldukça zevk alacağını söylemek, sanırım kehanet olmayacak, Kaygun’la
ise artık 2 yıl öncesinden kalan bu filmden sonra yeni çalışma fırsatları
dileyelim. Zor, engellerle dolu, yoz bir piyasa ortamı içinde böylesine kişisel
kalmayı da olabildiğince sürdürerek..”Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve
Sinemamız”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder