Senaryo: Eriş Akman
Sanat Yönetmeni: Paul
Mc Millen
Görüntü Yönetmeni : Erol
Sayıbaşı
Müzik: Onno Tunç
Yapım: Eks Film/Nisan Eriş
Akman
Oyuncular: Zühal Olcay, Eriş Akman, Sedef Acar,
Güzin Özyağcılar, Dilaver Uyanık, Sacit Onan
Konu: Birisi reklam, diğeri televizyon
yönetmeni olan evli çiftin ilişkileri, iletişimsizlikleri ve ayrılışları
anlatılmaktadır. Televizyon yönetmeni olan kadın, önce kocasının isteklerini
yerine getirmek için girişimde bulunursa da, mutsuzluğunu, kendine güvenini
yitirişini hissedince, çözümün bu olmadığına karar verir. İşine geri döner,
kadın haklarını savunan programlar hazırlar. Kocasıyla iletişimsizliğinin nedeni
bu değildir aslında. Onu elde etmeye çalışan, asistanı kızın kollarına bırakır
kocasını ve yaşamını kendince düzenlemek üzere yola koyulur. Burada Zühal
Olcay'ın oyunculuğunun mükemmel olduğunu söylemek gerekir.
Ödül:
22. Ankara
Film Festivali’nde (1989)
►Zuhal Olcay
“En İyi Kadın Oyuncu”
v Nisan Akman, ilk filmi 'Beyaz
Bisiklet" le önemli bir yabancı filmi özünden soyutlayarak bir foto-romana
dönüştüren bir tür alıştırma gerçekleştirmiş, ikinci filmi olan "Bir Kırık
Bebek"teyse, özgün bir senaryodan, anlatım sorunlarını daha iyi
çözümlemiş, oldukça içten ve duyarlı bir yapıt ortaya koymuştu. Akman, yeni
filmi "Dünden Sonra, Yarından Önce"de önceki filmlerinden daha da
ötelere giden ilginç bir yapıtla sinemamızın "kadın yönetmenleri"
arasında artık kesinlikle yerini almış bulunuyor.
v
"Dünden
Sonra, Yarından Önce", biri TV, Öteki reklam filmleri çeken, aydın
çevreden bir karı kocanın öyküsünü anlatıyor. Aslında birbirlerini seven,
mutlu olmak için her şeye sahip gözüken Gül ve Bülent ilişkilerinin günden
güne, küçük, küçücük şeylerin birikimiyle eskidiğini, yıprandığını görüyorlar.
Gül, kocasının isteğiyle işinden ayrılıp "evinin kadını" olmaya ve
çocuk doğurmaya karar veriyor. Oysa Bülent, sürekli işten, bir insan için
sevdiği işi yapmanın öneminden söz ediyor. Bu arada, kendisine sürekli askıntı
olan yardımcısı Pelin'in paslarına da ancak bir yere dek direne-biliyor.
"Dünden Sonra, Yarından
Önce", kusurları ve erdemleri olan bir film. Bir kez, artık burjuva kökenli
yönetmenlerimizin kendi sorunlarını, yakın çevrelerinin sorunlarını anlatmayı
seçmesi olumlu. Yıllar yılı, hayatında bir köye ayağını atmamış kişilerin
"köy filmleri" yönettiği, ağa-ırgat öyküleri anlattığı bir sinemada,
bu yapaylığın sona ermesi ve herkesin "kendi bildiğini" anlatmaya
sıvanması iyi.
Öte yandan, son dönemde
senaryosu erkekler tarafından yazılmış kimi filmler-deki "erkek"
portreleri, erkek davranışları, gerçekten ürkütücü. Erkeklerimiz, en okumuş,
aydın olanları bile kadına ger-çekten böyle mi davranıyorlar? Film boyunca
Bülent'in Gül’e davranışı, gerçeklen Türk erkeği adına utanç verici. Tek bir
gerçek sevgi, şefkat belirten sahne yok. Tersine, görkemli bir bencillik ve
ben merkezcilik dışavurumu var. "Halkalı Köle"den "Kara Sevdalı
Bulut'a, son dönem filmlerinin çizedurduğu bu "erkek portreleri",
kuşkusuz erkeklerimiz açısından tam bir günah çıkartma belirtisi ve
"feminist" olsun olmasın, kadın seyirci için herhalde ilginç,..
Filmin
kusurları arasında, Nisan Akman'ın genelde artık oldukça işlek, akıcı sinema diline
karşıtı, kimi yerde "rakor" (planları bağlama) sorunları olması var.
(Özellikle ilk basta, Gül’ün Bülent'i reklam filmi platosunda ziyaret ettiği
bolüm, bunun açık örneklerini veri-yor. Allahtan bu, film boyunca pek
yine-lenmiyor). Senaryo genel çizgileriyle ilginç, ama bir kez daha Batılıların
"diyalogcu" dedikleri bir (birkaç) kişi tarafından elden geçmesi,
kişiliklerin karakterleriyle ilişkili sıra dışı, özgün birkaç deyi-şin,
esprinin, metne eklenmesi gereği seziliyor. Ayrıca Eriş Akman'ın, yapımcılığı,
haydi haydi senaryo yazarlığı da O.K., ama oyunculuk tutkusundan bir an önce
vazgeçmesinde herkes İçin sayıla-mayacak kadar çok yarar var,.."
"Dünden Sonra, Yarından
Önce", teknik sorunları çözümlenmiş, pırıl pırıl, Avrupa filmleri
görüntüsünde ve havasında, kent yaşamlarımızdaki kimi çelişkilere, kadın-erkek
ilişkilerine, "yuva/meslek" ikilemine değinen, sonuç olarak dürüst,
temiz, oldukça başarılı bir çalışma. Zühal Olcay, her bakışına, her sözcüğüne
bir anlam, bir yaşanmışlık kalan oyunuyla, Gül rolünü de bir kez daha bir
eldiven gibi kişiliğine geçirivermiş. “Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve
Sinemamız”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder