Powered By Blogger

7 Nisan 2020 Salı

DÜNDEN SONRA YARINDAN ÖNCE (1987)


Yönetmen: Nisan Akman
Senaryo: Eriş Akman
Sanat Yönetmeni: Paul Mc Millen
Görüntü Yönetmeni : Erol Sayıbaşı
Müzik: Onno Tunç
Yapım: Eks Film/Nisan Eriş Akman

Oyuncular: Zühal Olcay, Eriş Akman, Sedef Acar, Güzin Özyağcılar, Dilaver Uyanık, Sacit Onan

Konu: Birisi reklam, diğeri televizyon yönetmeni olan evli çiftin ilişkileri, iletişimsizlikleri ve ayrılışları anlatılmaktadır. Televizyon yönetmeni olan kadın, önce kocasının isteklerini yerine getirmek için girişimde bulunursa da, mutsuzluğunu, kendine güvenini yitirişini hissedince, çözümün bu olmadığına karar verir. İşine geri döner, kadın haklarını savunan programlar hazırlar. Kocasıyla iletişimsizliğinin nedeni bu değildir aslında. Onu elde etmeye çalışan, asistanı kızın kollarına bırakır kocasını ve yaşamını kendince düzenlemek üzere yola koyulur. Burada Zühal Olcay'ın oyunculuğunun mükemmel olduğunu söylemek gerekir.

Ödül:

22. Ankara Film Festivali’nde (1989)
►Zuhal Olcay “En İyi Kadın Oyuncu”

v    Nisan Akman, ilk filmi 'Beyaz Bisiklet" le önemli bir yabancı filmi özünden soyutlayarak bir foto-romana dönüştüren bir tür alıştırma gerçekleştirmiş, ikinci filmi olan "Bir Kırık Bebek"teyse, özgün bir senaryodan, anlatım sorunlarını daha iyi çözümlemiş, oldukça içten ve duyarlı bir yapıt ortaya koymuştu. Akman, yeni filmi "Dünden Sonra, Yarından Önce"de önceki filmlerinden daha da ötelere giden ilginç bir yapıtla sinemamızın "kadın yönetmenleri" arasında artık kesinlikle yerini almış bulunuyor.

v     
"Dünden Sonra, Yarından Önce", biri TV, Öteki reklam filmleri çeken, aydın çevreden bir karı kocanın öyküsünü anlatıyor. Aslında birbirlerini seven, mutlu olmak için her şeye sahip gözüken Gül ve Bülent ilişkilerinin günden güne, küçük, küçücük şeylerin birikimiyle eskidiğini, yıprandığını görüyorlar. Gül, kocasının isteğiyle işinden ayrılıp "evinin kadını" olmaya ve çocuk doğurmaya karar veriyor. Oysa Bülent, sürekli işten, bir insan için sevdiği işi yapmanın öneminden söz ediyor. Bu arada, kendisine sürekli askıntı olan yardımcısı Pelin'in paslarına da ancak bir yere dek direne-biliyor.

"Dünden Sonra, Yarından Önce", kusurları ve erdemleri olan bir film. Bir kez, artık burjuva kökenli yönetmenlerimizin kendi sorunlarını, yakın çevrelerinin sorunlarını anlatmayı seçmesi olumlu. Yıllar yılı, hayatında bir köye ayağını atmamış kişilerin "köy filmleri" yönettiği, ağa-ırgat öyküleri anlattığı bir sinemada, bu yapaylığın sona ermesi ve herkesin "kendi bildiğini" anlatmaya sıvanması iyi.

Öte yandan, son dönemde senaryosu erkekler tarafından yazılmış kimi filmler-deki "erkek" portreleri, erkek davranışları, gerçekten ürkütücü. Erkeklerimiz, en okumuş, aydın olanları bile kadına ger-çekten böyle mi davranıyorlar? Film boyunca Bülent'in Gül’e davranışı, gerçeklen Türk erkeği adına utanç verici. Tek bir gerçek sevgi, şefkat belirten sahne yok. Tersine, görkemli bir bencillik ve ben merkezcilik dışavurumu var. "Halkalı Köle"den "Kara Sevdalı Bulut'a, son dönem filmlerinin çizedurduğu bu "erkek portreleri", kuşkusuz erkeklerimiz açısından tam bir günah çıkartma belirtisi ve "feminist" olsun olmasın, kadın seyirci için herhalde ilginç,..

Filmin kusurları arasında, Nisan Akman'ın genelde artık oldukça işlek, akıcı sinema diline karşıtı, kimi yerde "rakor" (planları bağlama) sorunları olması var. (Özellikle ilk basta, Gül’ün Bülent'i reklam filmi platosunda ziyaret ettiği bolüm, bunun açık örneklerini veri-yor. Allahtan bu, film boyunca pek yine-lenmiyor). Senaryo genel çizgileriyle ilginç, ama bir kez daha Batılıların "diyalogcu" dedikleri bir (birkaç) kişi tarafından elden geçmesi, kişiliklerin karakterleriyle ilişkili sıra dışı, özgün birkaç deyi-şin, esprinin, metne eklenmesi gereği seziliyor. Ayrıca Eriş Akman'ın, yapımcılığı, haydi haydi senaryo yazarlığı da O.K., ama oyunculuk tutkusundan bir an önce vazgeçmesinde herkes İçin sayıla-mayacak kadar çok yarar var,.."

"Dünden Sonra, Yarından Önce", teknik sorunları çözümlenmiş, pırıl pırıl, Avrupa filmleri görüntüsünde ve havasında, kent yaşamlarımızdaki kimi çelişkilere, kadın-erkek ilişkilerine, "yuva/meslek" ikilemine değinen, sonuç olarak dürüst, temiz, oldukça başarılı bir çalışma. Zühal Olcay, her bakışına, her sözcüğüne bir anlam, bir yaşanmışlık kalan oyunuyla, Gül rolünü de bir kez daha bir eldiven gibi kişiliğine geçirivermiş. “Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder