Senaryo: Sadık
Şendil
Görüntü Yönetmeni: Hüseyin
Özşahin
Yapım: Arzu
Film/Nahit Ataman
Yönetmen
Yardımcısı: Erdoğan Avcı, Negatif Montaj:
Mahmut Eskci, Kâzım Çakırman, Müzik: Melih Kibar, Ses Mühendisi: Necip
Sarıcıoğlu, Asistanı: Erkan Esenbo-ğa, Montaj-Senkron: İsmail
Kalkan, Set Ekibi: İsmail Kündem, Aziz Kıskap, Taci Erşan, Ar
Direktör: Hasan Nurdan, Renk Uzmanı: Türker Vatan, Laboratuvar: Hasan
Örnek, İsmet Karslı, İsmet Tomaçgil, Hayrettin Çakmak, Ata Kundakçı, Mehmet
Doğan, Prodüksiyon Amiri: Yılmaz Kanat, Yardımcısı: Zeki Tezcan, Işıklandırma:
Veli Özşahin, Tayfun Çınar, Kamera Asistanı: Ertunç Şenkay, (Yeni
Stüdyo Laboratuvarlarında
hazırlanmıştır. )
Oyuncular: Münir Özkul (Hasan), Ekrem Bora (Davut Ağa), Itır Esen
(Zehra), Ahmet Sezerel (Ahmet), Eriş Akman (Mahmut), Sevda Aktolga (Rüküş
Sevda), Cem Şendil (Abdüş), Yılmaz Kurt (Köylü), Salih Eskicioğlu (Davut ağanın
adamı), Yusuf Çetin (Davut ağanın adamı), Mehmet Ali Güngör (Davut ağanın
adamı), Batı Aldemir (Şerif), Aytekin Yıldırıcı (Ali), Yılmaz Kurt, Abdi Algül,
► "Cennetin çocukları", bir Romeo-Jüliet
uyarlamasıymış. Kuşkusuz Shakespeare'in ruhu yerinde kıvranıp dururdu, bu
"uyarlama"yı görseydi. Film, gerçekten de "düşman aileler"
motifinden yola çıkıyor. Zengin Davud Ağa ile kahyası Hasan, Davud'un kardeşi
ve Hasan'ın oğlunun ölümüyle sonuçlanan kanlı bir aşk öyküsünden dolayı düşman
olurlar. Yıllar sonra ise, Davud'un kızıyla Hasan'ın diğer oğlu birbirlerine
aşık olurlar, ancak Davud ağa bu aşka kesinkes karşı çıkar, vs ...
"Cennetin çocuklan", günümüz Türk sinemasının tüm
kusurlarını, eksiklerini kendinde taşıyor. Yine yaşamayan, klişeleşmiş
insanların oluşturduğu, yalnızca belli bir eylemin şematik gelişiminin
gerektirdiği sahneleri içeren, bunun dışında hiçbir insan gerçekliği
yakalayamayan bir sinema bu". Filme dikkat ediniz. Ne Hasan'la oğlu Ahmet,
ne Davud Ağa'yla kızı Zehra, ne de filmin "Romeo ile Juliiet"i Ahmet
ile Zehra arasında, şöyle belli bir insanca yakınlığı getiren, belli bir
karakter boyutu veren hiçbir konuşma, diyalog yok. Konuşmalar, yalnızca ve
yalnızca, öykünün şematik gelişimini sağlamak için konmuş, işleysel konuşmalar
... Senaryocuyu da, yönetmeni de, yapınıcıyı da tek ilgilendiren şey şu: Asgari
sürede bir filmi (Film, bir saat 20 dakikada bitiyor) aksiyonu (eylemi) en ana
çizgileriyle ortaya koya-cak biçimde çekip bitirivermek ve sinemadaki
"haftasına" yetiştirmek,;. Sabırsız, "acul", kapıp kaçan
bir sinema bu ...
"Oğlan kızı sever, kız oğlamı, Babası iste-mez, oğlan kızı
kaçırır" esprisi içinde an-latılan bir öykü. Bizde senaryolar
"tretman" aşamasında kalıyor, ondan bir adım ileri gitmiyorsa,
filmlere yaşayan insanlar, ruh bilimsel zenginlikler, yaşamsal boyutlar
katılamıyorsa, acaba kabahatın çoğu kimin? Suç, senaryosundan yönetmene,
yapımcıdan halâ "ilkel kişi" yerine konmayı kabullenen seyirciye,
herkeste değil mi?
"Cennetin Çocukları", bunun dışında teknik açıdan
özenle çekilmiş, belli bir sinemasal anlatımı tutturmuş bir film ... Yalnız bu
açıdan da filmin en zayıf yeri, müziği, Melih Kibar, aldığı parayı hak etmek
için olacak, filmi sürekli müziğe boğmuş.
Müziklendirilmemiş sahne yok gibi... Sanki Melih Kibar Karta1
Tibet'in filmine fon müziği yazmamış, Kartal Tibet, Kibar'ın müziğini
resimlendirmiş. Kibar, Erol Evgin'e o güzelim şarkıları yazmasının yanı sıra
eğer film müzikçisi olarak çalışmayı da sürdürecekse, biraz sinema seyretsin,
çağdaş sinemada fon müziğinin ne olup ne olmadığını kavra-maya çabalasın ...
“Atilla Dorsay, “Sinemamızın Umut Yılları” syf , 255 ”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder