Senaryo: Barış Pirhasan, Ömer Kavur
Görüntü Yönetmeni: Orhan Oğuz
Müzik: Neşet Ruacan
Yapım: Delta Film/Ömer Kavur
Kurgu: Mevlut Koçak, Görüntü Yön.
Yardımcısı: Cem Morvan,
Oyuncular : Türkan Şoray, Cihan Ünal,
Aykut Sözeri, Tuluğ Çizgen, Tomris Oğuzalp, Ferda Ferdağ, Sevda Aktolga, İsa
Çelik, Gözdem Görenler, Dursun Ali Sağıroğlu, Cengiz Tünay, Didem Bülbül,
Arslan Kaçar, Cengiz Sezici,
Konu: Meral, altı yaşındaki kızı
Elif’le yaşamını sürdüren dul bir kadındır. Elif günün birinde ortadan
kaybolur. Tüm aramalara karşın küçük kız bulunmaz. Meral’in eski kocası Halis
ve avukatı Turgay da bu aramalara katılırlar. Halis, eski anlaşmazlıklar
çerçevesinde kaçırılma olayında karısını suçlar. Avukatı Turgay, onu
engellemeye çalışırken, Meral’in duygularını ve acısını paylaşırlar. Bu arayış
sırasında Meral ve Turgay, kader birliği yapmış iki insan gibi birbirlerine
yakınlaşırlar. İki yalnız insan arasında duygusal bir ilişki başlar. İzler
küçük kızın Meral’in kendisi gibi dul bir kadın olan komşusunun, eski kocası
tarafından yanlışlıkla kaçırıldığını ortaya koymaktadır.
*Barış
Pirhasan’la Ömer Kavur’un ortak çalışması olan senaryonun (sonuca bakılırsa,
son yılların en iyi ortak ay'ın çalışması) en sevdiğim yanı bu çevreye ilişkin
davranış biçimlerini tam dozunda, çok fazla altını çizmeden ama yeterince da
altını vurgulayarak duyurması. (Türk sinemasına Ferda Ferdağ’ın canlandırdığı
yaşlı teyze kadar tanıdık bir yan karakter daha gelecek mi acaba? Bu bağlamda
oldukça ince bir sosyolojik gerilimi var filmin. Ömer Kavur, Türkan Şoray’ın
çocuğunu ararken girip çıktığı kentin o hiç tanımadığı(mız) dünyayı, sefil
bekar odalarını, sur diplerini, kent dışı yerleşim bölgelerini, hatta apartman
kapıcı dairesini bile film kişilerinin yaşadığı çevreye çok başarılı bir
karşıtlık içine sokmuş. (Fatih Özgüven, Ömer Kavur’un “dönüş”ü, Video Sinema,
S:: 10, Nisan 1985)
*Ömer Kavur açısından gerilim, Şoray - Ünal çifti
açısından melodram olan Körebe, sonuçta üzerinde titizlikle çalışılmış bir
üslup denemesi olmaktan ileri gidemiyor. Ve başarısız oluyor. İşte kıyamet de
bundan sonra kopuyor. Çünkü basından çıkan yazılara bakılırsa başarısızlık
konusunda “tevatür muhtelif’. Çünkü genel eğilim bütün suçun oyuncularda ve
özellikle Cihan Ünal’da olduğu yönünde. Daha ufak bir bölüm ise daha
“usturuplu” biçimde Ömer Kavur’u eleştiriyor. Ama oyunculuğu suçlayan kesim,
Kavur'un sinemasını yere göğe koyamıyor. İşte bütün bu gürültü arasında (Türkan
Şoray'ın kilosu, Cihan Ünal'ın zaten tiyatroda da kötü olduğu gibi ucuzluklar)
gerçek başarısızlık nedeni aradan sıyrılıveriyor. Barış Pirhasan'ın senaryosu.
Kanımızca filmi başından hak etmediği bir başarısızlığa mahkum eden en büyük
etken senaryo. (Tuğrul Eryılmaz, Gelişim Sinema, S.: 10, Mayıs 1985)
*Ömer Kavur, sinemamızda
çocuğa ve çocukluğa ilgi duyan sayılı yönetmenlerden biri... "Yusuf ile
Kenan'la çocukluğun sorunlarına eğilen pek az sayıdaki filmlerin en önemlisini
gerçekleştirmiş olan Kavur, "Körebe"de bir çocuğu odak noktası
olarak alan bir gerilim öyküsü anlatıyor. Küçük Elif’in kaybolması, öyküye
yalnızca bir çıkış noktası oluşturuyor gibi ilişkin değerlendirme fırsatlarını
kaçırmıyor. Gerek başlarda Meral’in kızı ile olan ve alabildiğine sevecenlikle
verilmiş ilişkileri, gerekse araştırma sırasında Meral'le Turgay
karşılaştıkları "İstanbul'dan çocuk manzaraları" anımsanabilir. Özellikle
sur kovuklarında, dilenciliğe zorlanan kimsesiz veya kaçırılmış çocuklara değin
görüntüler, az etkileyici değil. Ancak "Körebe", temelde bir gerilim öyküsü, bir tür
polisiye... Filmin başarısı, bizce öncelikle senaryo ustalığından
kaynaklanıyor. Kısır ve tekdüze gözüken, nasıl açımlanacağı bir türlü
kesti-rilemeyen konu, ilk denemesini yapan Barış Pirhasan'in elinde sürekli
kendi içinde gelişen, beklenmedik bağlantılarla sürekli gerilimi ayakta tutan
bir yapıya kavuşturulmuş. Kavur ise bu işlevsel senaryoyu tam bir
profesyonellikle çözümlemiş. "Körebe", Kavur'un da sinema dilini
oluşturmuş, anlatım sorunlarını çözümlemiş, sinemamızın en güvenilir
yönetmenlerinden biri olduğunu kesin biçimde belirtiyor, Meral'in tuzağa
düşürülmesi, Turgay'ın küçük kızı kaçıranları izlemesi ve Meral'in kızına
kavuşması gibi 'zor' sahnelere Kavur'un getirdiği sinemasal çözümler hayli usla
işi... Boş vakitlerinde resim yapan' kahramanlarıyla, kızı kaybolduğunda
kendini yerden yere alıp 'ah başım vah başım diye dövünmeyen annesiyle,
Kavur'un türlü çeşitli 'alaturkalıkları önleyip her zamanki serinkanlı, ölçülü,
aklı başında tavrını koruduğunu da eklemek gerekir,,.
Ayrıca şunu da söylemeli:
"Körebe”, hemen yalnızca bir gerilim öyküsü anlatmayı amaçlayan, çok
iddialı olmayan bir film... Ama bu Öykü içinde bile, Kavur ilginç şeyler
gösteriyor bize, önemli saptamalar yapıyor. "Sur içi" etkinlikleri
kadar, İstanbul'un uçsuz bucaksız, oturanlardan başka kimsele-rin bilmediği
'kenar mahallelerinden, gecekondu semtlerinden verilen görünüm de epey
ürkütücü... 'Karate okulları', 'tapulanmış kahveleri' ve de iç burucu
yoksulluğu ile, büyük kentin kimilerimizin bilmediği, bilmek istemediği yüzü de
"Körebe" nin ilgi ve sergileme alanı dışında kalmıyor..
"Körebe"yi
ilginç kılan diğer öğelerin arasında Türkan Şoray'ın çok zor, çok tuzaklı bir
roldeki alabildiğine denetimli, alabildiğine yalın, ama o ölçüde etkili
oyununu da anmak isterim,,, Bİr de Neşet Ruacan'ın son derece etkili, filmin
atmosferine büyük katkıda bulunan müziğini,.. "Körebe", büyük şeyler
söylemeyen, ama söylediğini iyi söyleyen ve sinemamızın bu tür konularda Balı standartlarına
nerdeyse ulaştığını kanıtlayan, düzeyli bir film... “Atilla Dorsay, “12 Eylül
Yılları ve Sinemamız”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder