Senaryo ve Yönetmen: Başar Sabuncu, Görüntü Yönetmeni: Erdal Kahraman, Müzik Atilla Özdemiroğlu Işık Şefi: Aslan
Yıldız Yapım: Arzu Film/Nahit Ataman Erler Film/Türker İnanoğlu Ortak
Yapımı Kurgu: İsmail Kalkan, Işık Düzeni: Aslan Yıldız, Çevre
Düzeni / Giysi: Annie G. Pertan, Yönetim yardımcısı: Faruk Turgut,
Süreklilik Yazmanı: Ayşe Durmaz, Grüntü Yön. Yrd.: Ahmet Servidal,
Yapım Sorumlusu: Hüseyin Çalışkan, Ahmet Göç, Ferdi Eğilmez, Işık
Ekibi: Ali Demirel, Ali İlhan, Doğan Erdoğdu, Set Ekibi: Selahattin
Geçgel, Osman Tanık, Ali Yılmaz, Makyaj: Evin Soley, Set
Fotoğrafçısı: Ersin Pertan, Negatif Kurgu: Erol Şahin, Renk
Düzenleme: Adnan Şahin, Baskı: Zekeriya Şahin, Ses Kayıt: Gökhan
Şıracı, Miksaj: Erkan Aktaş, Seslendirme Yönetmeni: Ersan Uysal, Fono Film stüdyo ve laboratuvarında hazırlanmıştır
NOT "Kaçamak", Başar
Sabuncu'nun "Kupa Kızı" (1985) ve "Asılacak Kadın"dan
(1986) sonra "iç hesaplaşmaları" oluşturan "üçleme"nin son
uncusu.
Oyuncular: Müjde Ar, Çetin Tekindor,
Hale Akınlı, Engin Şenkal, Nezih Tuncay, Orhan Çağman, Levent Yılmaz, Ali
yalaz, Aydan Burhan, Ayşe Teksoyi Bercis Fesçi, Bilge Zobu, Deniz Uyguner,
Fatoş Sezer, Filiz Toprak, Leyla Altın, Nezihe Bcerikli, Ninon, Özen Tutucu, Rauf
Altıntak, Sıdıka Duruer, Sükan Kahraman, Yalçın Akçay, Yudum Yontan,
Konu: Bir adam ve bir kadın, Boğaz’da trafik
kazasında ölen bir çifti teşhis etmeleri için çağırılırlar. Ölenlerden biri adamın
(Çetin Tekindor) karısı, diğeri ise Suna adındaki (Müjde Ar) kadının kocasıdır.
Ve aralarındaki yasak ilişki yaşamlarına mal olmuştur. Geriye kalansa,
kafalarında yarattıkları düşsel dünyanın yıkılmasıyla gerçeğin farkına varan
iki sıradan insanın yalnızlıklarıdır, aldatılmış olma düşüncesidir, toplumsal
değerlerce küçük düşürülme psikozudur... Kıskançlık önce utanca, utanç öfkeye,
öfke anlayışa dönüşür. Önce birbirlerini incitmeye çalışırlar; sonra geçmişi
yeniden gözden geçirmeye. Aldatılan (!) yerin anahtarlarını alırlar,
çalıştıkları yerlere (!) giderler ve hep birbirleri ile karşılaşır, eşlerinin
yaptıklarından utanır, yüz yüze konuşamazlar. Suna kadının öğretmenlik yaptığı
İngilizce kursunda adama, adam ölen doktorun muayenehanesinde Suna’ya rastlar.
İkisi de aynı anda o (!) eve gider. Adam Suna ile birlikte olmak ister, Suna
kaçar.
Her ikisi de ailelerince yeniden evlendirilmeye çalışılır. Özellikle
ağabeyinin evinde kalmaya başlayan “dul” Suna için yaşam baskılarla gitgide bir
karabasana dönmüştür. Sonunda Suna ağabeyine kızıp evine döner. Adam gelir,
amacı geçen seferki davranışından dolayı Suna’dan özür dilemektir. Bu kez de
Suna ona saldırır, sonra da kovar. O da pişman olur. Adamın evine gider,
uyurken gizlice evini toplar. Adam uyanınca birlikte kahvaltı ederler. Adam
Suna’ya yemeğe gelir. Çevrelerindeki “namus bekçileri” sahiplenme ve koruma
içgüdülerini tatmin ederken ilişkileri yavaştan gelişmektedir. Eşlerinin
öldüğünü açlık arasında dolaşan ciddiyet, ikinci çevrelerine anlatırlar. Tıpkı
karı kocalar gibi kavga ederler, barışırlar. Hatta ölen eşlerinin birlikte
olduğu eve gidip çılgınca sevişirler. Böylelikle sanki aldatılışlarının öcünü
almış gibi olurlar. Yaşam giderek normalleşir. Herkes bir gün hayatın
monotonluğundan kurtulmak istemez mi?.. Geçen zamandan neden sadece gizli bir mutluluk
alabiliriz?.. Aldatılan kişiler birbirlerini sevmeyi öğrenemezler mi?..
“Kaçamak”, birlikte yaşamanın (ya da yaşamamanın), değer yargılarının ve
birlikte yaşarken kişilikleri korumanın (ya da korumamanın) hüzünlü
öyküsüdür...
v "Kaçamak", sabun
köpüğünden farksız konusuna karşın, baştan sona keyifle izlenen bir film. Başar
Sabuncu, artık iyiden iyiye üsluplaşan ve rahatlaşan sinema anlatımıyla
böylesine tuhaf ama olabilirlik taşıyan bir olayı, içerebileceği tüm
tuzaklardan kurtararak bir bakıma trajedinin güler yüzlü komedisi yaparak
sunuyor. Filmin ilk yarısında tuhaf durum-ların gereği yaratılan tedirginlikle
utangrak yarısından sonra boşalarak evcilik oyununa zemin hazırlayan bir kaçıp kovalamaya
dönüşüyor. (Burçak Evren, Aldatanlarla, aldatanların trajediden komediye
dönüşen öyküsü, Güneş, 25 Mart 1988). “Agah Özgüç,” Türk Filmleri Sözlüğü”
v "Kaçamak", seyirciden
seyirciye farklı boyutlarda algılanabilecek bir film. Başar Sabuncu'nun
senaryosu, sinemamız için oldukça özgün, yeni... Ve güçlü bir senaryo.
Aldatılan kadın ve erkeğin ara-larındaki ilişkiler, belki bazılarına sıkıcı
gelebilir. Bize göre, bu ilişkileri karşılaşmalar (tesadüfler) yumağı,
ruhbilimsel çerçeveyi bozmadan belki telepatik, çok sağlam ve dikkatlice,
giderek ilgiyi artıran bir dozda veriliyor. İlerleyen dakikalarda, hepimizin
yaşamından yer alan zengin bir tip sergisiyle de karşılaşıyorsunuz: Tipik anne,
tipik sevecen babacan ağabey, tipik evde kalmış komşu kızı, tipik komşular, iş
arkadaşları, tipik kapıcı... Tüm bu tipler, aykırı hareket eden iki insan
etrafında bir çember oluşturuyorlar. Çemberi aşarak "kaçamak" yapan
kadın ve erkekte, Müjde Ar ve Çetin Tekindor, gösterişsiz, ekonomik ama o denli
güçlü oyunlarıyla "Kaçamak"ı görmeniz için başlıca iki neden (Ali
Ulvi Uyanık, Milliyet Sanat Dergisi, S.: 199, 1 Nisan 1988). “Agah Özgüç,
a.g.e.”
v "Kaçamak", ilginç bir fikrin
gerçek bir sinema yapıtına dönüşemeden boşlukta kalmasına, anekdot düzeyinden
yaşarlılık düzeyine, sinema yapılı düzeyine tıkamamasına bir Örnek... Niye? Önce
senaryo aşamasındaki boşluklar, eksiklikler... Sabuncu bir kez "burjuva
çevresi"ne, nedense sayısız filmimizde yapıla geldiği gibi,
"lümpen" bir bakışla bakmaktan kaçınamamış. Klişelerden kaçınayım,
özgün olayım derken alabildiğine klişelere saplanmış... Filmin iki baş kişisi
dışında kalan herkes nedense kaba, giderek iğrenç biçimde davranıyor. Daha
morgdan başlayarak kadının kız kardeşi ve koca-sı, erkeğin annesi inanılmaz
biçimde duygusuz, acımasız davranışlar sergiliyorlar. Ölenlere bir küfretmedikleri
kalıyor! (Aslında onu da yapıyorlar.) Hele annenin oğluna, daha cenazenin
kalk-tığı günün akşamı yüzüğünü parmağın-da tuttuğu için yakınması, inanılmaz
bir şey: Hangi törede var bu? "İhanet", ölümü bunca önemsiz kılabilir
mi? Sonra 2 baş kişimiz, ölümlerin hemen ertesi günü, ilginç bir simetri de
içeren garip davranışlarda bulunuyor. Biri ölen kadının çalıştığı yere
giderken, öbürü de ölen erkeğin bürosuna gidiyor. Sonra, akıllan morgda
ellerine geçen "anahtar"da, ikisi de ölçü çiftin bir arada oldukları
garsoniyere gidiyor ve elbette kaçınılmaz biçimde karşılaşıyorlar. Bu
karşılıklı ziyaretler, her türlü psikoloji kuralına ve sinemasal tempoya boş
verir biçimde sürüyor da sürü-yor. Bu "araştırma" çabasının nedenleri
de belirmiyor: Acaba eski çiftler, özel yaşamlarında çok mutluydular da
"öbür kadın" veya "öbür erkek" kimliklerinin bu yüzden
merak çekmesi mi söz konusu? Yoksa daha morktan başlayan bir "karşılıklı
çekicilik" mi bu işte rol oynuyor?
Başar
Sabuncu, tüm bunları ve başka şeyleri filminde gereğince açıklayamıyor.
Yeşİlçam standartlarının dışında bir film yapma, değişik bir öykü anlatma isteği
seziliyor, ama somutlaşamıyor. Yer yer verilmek istenen komik rölyef (evlilik
yaşamının karikatürleştirilmesi, hazırlığı yapılıp yenilemeyen yemek - bu da mı
bir Bunuel etkisi? - kapı komşuların ziya-eti, vb.), dramatik boyutların
belirlemesi nedeniyle havada kalıyor. Kaçamak, bizce Başar Sabuncu sineması
içinde talihsiz bir dönemeç, bir an önce unutulmasında yarar olan bir serüven.
“Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder