Diyaloglar: Bülent Oran
Görüntü Yönetmeni: Ali Uğur
Yapım: Duru Film / Naci Duru
Oynayanlar: Cüneyt Arkın (Polat/Malkoçoğlu), Gülnaz Huri (Melek), Cihangir
Gaffari (Cem Sultan), Feri Cansel (Çingene), Suzan Avcı (Zühre), Behçet Nacar
(Gaddar Hamolka), Özdemir Han (Şrytan Omerro), Aytekin Akkaya (Akıncı), Ayton
Sert (Hancı İgor), Levent Çakır, Adnan Mersinli (Öküz Abdi), Günay Güner, İhsan
Gedik, Mehmet Ali Güngör,
Konu: Malkoçoğlu Ali Bey yapmış olduğu bir seferde Homero'nun tutsağı
olmuş ve yıllarca işkencelerle dolu bir zindan hayatı yaşamıştır. Sonunda
oradan kurtulur. Sevdiği eşinden ve bilmediği çocuğu Polattan ayrı, hayatını at
sırtında akıncı reisi olarak sürdürür. Oğlunun akıncı olma isteği, birbirini
tanımayan baba ve oğulun buluşmasını sağlar. Onlara bir görev verilmiştir.
Fatih Sultan Mehmet'in oğlu ve Malkoçoğlu Ali Beyin kan kardeşi Cem Sultanı,
Venediklilerin eline düşürmemek. Bu film, Fatih Sultan Mehmed Han'ın kurdurmuş
olduğu, Enderun-ı Hümayün adlı Saray Üniversitesinde yetişen meşhur akıncı
Malkoçoğlu Bali Beyin oğlu Malkoçoğlu Ali Beyin hikayesidir. Sofya
Sancakbeyliği yapmış, 1514 Çaldıran Savaşında şehit düşmüştür.
► AT İLE KALE DUVARI NASIL DELİNİR?
Malkoçoğlu filmlerinden üçüncüsünü Dalaman’da nehir kenarında
çekiyoruz. Yıkık bir kale duvarı dibindeyiz. Atların ezdiği kekik ot kokusu,
baharın ılık meltemiyle üzerimize üzerimize geliyor. Gökte ak bulutlar, atımın
rüzgarda dalgalanan yeleleri gibi. Uzaktan bir guguk kuşu ötüyor; belli ki
dişisini çağırıyor. Baharın güzelliğiyle sersem gibiyiz. Televizyon gençliğinin
şu yazdıklarıma burun kıvıracağını biliyorum. Biz böcekler, otlar, kuşlar ve
çiçeklerle konuşarak büyüdük. Yıldızlar altında yattık. Topraklar döşeğimizdi,
bahar yağmurları yalnızlığınız, çiçekler sevdamız....Bu yüzden fark etmeyi
öğrendik. Yine bu yüzden yüreğimiz hep zengin ve genç kaldı. Geçen gün dizi
setinde, genç oyuncu evin küçük öğrencisinin resim malzemelerini önüne almış,
can sıkıntısını gidermek için resim yaparak oyalanmaya çalışıyordu. Baktım
ağaçlar tek yeşil. Sokağa göz attım, her ağaçta en aşağı on farklı yeşil var.
Bizim dünyamız uçsuz bucaksız tabiattı. Şimdiki gençliğin dünyası daracık bir
ekran. Dün oğluma sordum, ‘’Yolda bir çiçek bulursan ne yaparsın?’’ Dalgasını
geçti. ‘’ Yerim’’ dedi. Çiçek yiyen bir genç. Sonra o bana sordu, ‘’Ya sen ne
yaparsın?’’ Meyvesini yerim,’’ dedim. Uzun uzun düşündü. Anladım ki çiçeğin
meyvesini vereceğini hayal edemiyordu. Gençliğin bizden akıllı olduğunu
biliyorum. Tek kusurları tabi attan kopmuş olmamaları. Bu yüzden bizden
medeniler. Yazının başında, Dalaman Çayı’nın sesini dinleyerek ve bahar
başımıza vurmuş, yıkık bir kale duvarı önünde duruyorduk, demiştim. Sevgili yönetmenimiz
Remzi Jöntürk birden bağırdı: ‘’Buldum!’’Hepimiz ona döndük. Kara gözleri pırıl
pırıldı. ‘’ Malkoçoğlu bu kale duvarını atla delip geçecek,’’ dedi. ‘’ Yok
yahu! ‘’ dedim. Bana yaklaştı: ‘’Sen Malkoçoğlu kale duvarını değil, dağları
bile delersin.’’ ‘’ Yavaş ol, ‘’ dedim.
Düşünüyordu. Merakla bekledik. ‘’ Sana bir şey olmaz, ama at
telef olabilir; bu yüzden kale duvarını dekor yapacağız,’’ dedi. Bir komutan
gibi konuşuyordu. Bir saat içinde dekor malzemeleri geldi. Ekip işe koyuldu.
Çimento torbalarını kaya haline getiriyor, bol sulu çimento içinde beklettikten
sonra, bir sıra onlardan, bir sıra hakiki kaya koyarak duvarı örüyolardı. İşi
akşama bitti. Önümüzde hakiki bir kale duvarı duruyordu. Sevgili yönetmen
batmak üzere olan güneşe baktı, ‘’ Bu sahneyi yarın akşam üstüne yakın
çekeceğiz, ‘’ dedi. Ertesi gün sabah altında uyandık. At koşturduk. Kılıç
salladık. Sonra saat beşe doğru duvarın önüne yeniden geldik. Kameranın biri
duvarın önünde, diğeri arkasına kondu. Atımın gözlerini bağladım. Sonra onu
iyice sinirlendirdim. Değil duvar delmek, uçurumlara atlayacak hale geldi.
Yönetmen bağırdı: ‘’ Motor! ‘’Atı koyuverdim. Uçtu, uçtu rüzgarı, bulutları
geçtik ve duvara vurduk. Korkunç bir gürültü oldu. Sonra sessizlik…Baktım
Malkoçoğlu da yok atta. Ama duvar olduğu gibi duruyordu. Durmanın ötesinde, bir
çizik bile yoktu. Bir şeyi, çok önemli bir şeyi Unutmuştuk.Atlamıştık daha
doğrusu. Bir gece, bir gün içinde beton iyice donmuş, hakiki kayalardan daha
sertleşmiş, taşlaşmıştı. Hasılı kafayı taşa vurmuştuk. Cüneyt Arkın işte böyle
yüzlerce kere kafayı taşlara vura vura Cüneyt Arkın oldu.Dizide manken genç
oyuncu, ‘’ Cüneyt Arkın artık yaşlandı, jenerikte ismim ondan önce yazılsın, ‘’
diye ısrar edince bu olayı hatırladım. Hayatta insan meslek sahibi olmadan
başoyuncu olabilir mi? (Adını Unutan Adam / C.Arkın)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder