Fotoğraf Direktörü: Gani Turanlı
Müzik Direktörü: Nedim Otyam
Yapım: Güney Film / Yılmaz Güne
Reji Asistanı: Arif
Erkuş, İkinci Rejisör: T. Fikret Uçak, Operatör Asistanı: Ender
Turgut, Set Amiri: Selahattin Geçgel, Set Teknisyenleri: İhsan
Gedik, İbrahim Uğurlu, Hacı Su, Fotoğraflar: Necdet Taşçıoğlu, Işıklar: Ender
Işık, Seslendiren: Yorgo İliadis, Laboratuar Şefi: Hilmi Başcan, Laboratuar:
Hayati Akbulut, Erdoğan Dolapçı, Hasan Örnek, Okay Körmükçü, Fehmi Güney, Montaj
Senkron: Sezai Elmaskaya, Tahsin Demirant, Saz ve Türküler: Ali Ekber
Çiçek, Bin Ali Selman, Haceli Geçkiner, Can Etili, Mustafa Ceyhanlı, Hazırlayıcı
Prodüktör: Abdurrahman Keskiner, Yürütücü Prodüktör: Çetin Dağdelen,
Asistanı: Yusuf Çağatay, (Erman Film Stüdyosunda hazırlanmıştır.)
Oyuncular: Yılmaz Güney, Nebahat Çehre, Hayati Hamzaoğlu, Nihat Ziyalan,
Danyal Topatan, Sami Tunç, Hüseyin Zan, Çetin Başaran, Enver Dönmez, İhsan
Gedik, Necla Akbaş, Yusuf Çağatay, Ahmet Koç, Selahattin Geçgel, Osman
Öğretmen, Ali Sudun, Hasan Kapılı, Seyfi Sudun,
Ödül:
1. Adana Altın Koza Film Şenliği'nde (1969) ► “Seyyit Han” En
Başarılı Üçüncü Film
► “Gani Turanlı” En Başarılı Kameraman
► “Nedim Otyam” En Başarılı Müzik
► “Yılmaz Güney” En Başarılı Oyuncu
► Yeni Sinema Dergisi’nin Sinema yazarları arasında
düzenlediği yarışmada; 1967-1968 sezonunun en iyi film ödülünü “Kızılırmak-karakoyun”
filmi ile beraber kazandı.
► As Dergisi 1965-69 Döneminin En İyi On Filmi soruşturmasında
Altıncı.
Konu: Film Seyyit Han'ın uzun yıllar süren bir ayrılıktan sonra köyüne
dönüşüyle başlar. "Mazlum bir yiğittir" Seyyit Han. Anadolu'nun
çilekeş halkınnı özelliklerini yansıtır. Sakin görünüşlü, karıncayı incitmez,
atını sever, içinde bir derin ve gizli sevda, yüzünde bir eziklik, bir
çocuksuluk... Ama yüreği, haksızlığa dayanamaz, yiğit bir halk kahramanınn
yüreğidir. Yıllar önce komşu köyün en güzeli, Mürşit'in kızkardeşi Keje'yi
sevmiştir. Keje de tutkundur ona. Halk sever Seyyit Han'ı ama düşmanı da
çoktur. Bu yüzden Mürşit kardeşini vermek istemez. "Senin düşmanların
vardır. Birgün vururlar seni. Keje dul kalır. Kurtul belalarından gel. Keje
senindir" der. Bir masal kişisi gibi "demir çarık demir asa"
gider Seyyit. Yıllar geçer. Bir gün "öldü" haberi gelir. Keje
"deli koyunlar" gibi onu arar. Canına kıymak ister, kurtarırlar.
Sonunda Mürşit, kızkardeşini köyün ağalarından Haydar Bey'e nişanlar. Oysa
Seyyit, "şar"ı yerine getirmiş, düşmanlarından binbir güçlüğe göğüs
gererek kurtulmuş, Keje'ye kavuşmak
için dönmüştür. Yakını ve eski dostu Hidayet'ten komşu köyde
çalan davulun Keje ile Haydar'ın düğününü haber verdiğini öğrenir. Mürşit'e
eski sözünü hatırlatır. Mert bir delikanlıdır Mürşit. Kardeşini Seyyit'e vermek
ister ama, Haydar Bey'e söz vermiştir bir kere. Kızkardeşinin Seyyit'e kaçma
isteğini de intihar tendidiyle önler. Böylece, kalır yoksul Seyyit bir başına.
Ve Keje Haydar Bey'le evlenir. Ama gerdek gecesi gelinin gözü yaşlıdır. Haydar
Bey buna dayanamaz. Aşağılanmıştır. Öcünü çok ağır alır. Bir atıcılık yarışması
numarası ile Seyyit Han'ın bilmeden kendi elleriyle Keje'yi öldürmesini sağlar.
Kısaca "Seyyit Han"
Türk sinemasının egemen çevrelere karşı, halkın yararına filmler
yapması Seyyit Han ile başlar. Seyyit Han, toplum için sanat görevini
gerçekleştirmede atılan ilk adımdır.
Bu film ile birlikte içerik ve teknik yönünden
"Yeşilçam" kurallarınnı dışına taşılmış, toplum için sanat yapmanın
yolu açılmıştır. Bu olgunun doğal sonucu olarak Seyyit Han filmi gerek sansürde
gerekse katıldığı film şenliklerinde çok yönlü mücadele vermek zorunda
kalmıştır. 1968 5. Antalya Film Şenliği'nde Yılmaz Güney'in kazandırılmaması
için değişik bir yola başvurulur. Önce İstanbul'daki ön jüri "Seyyit
Han"ı eler. Türk sinemasında özel bir yeri olan "Seyyit Han" bu
nedenle Antalya'daki yarışmaya katılacak 8 film arasına giremez. Oysa bir yıl
sonra "Seyyit Han" 1. Adana Film Şenliği'ne katılacak ve yarışmada
"En Başarılı Üçüncü Film", Yılmaz Güney de "En Başarılı Erkek
Oyuncu" ödülünü kazanacaktır. "Seyyit Han" gibi bir filmin daha
ilk turda elenip, yerine "Son Gece" gibi tutarsız bir filmin girmesi
şaşırtıcı bir olaydır. "Seyyit Han"ın yarışma dışı bırakılması sinema
yazarları ve sinema ile ilgili kurumların tepkilerine yol açar.
"Seyyit Han", 1968 Uluslararası Berlin Film Festivali
için Sinematek Derneği'nce seçilir. 15 Haziran 1968 Lokarno, 15 Eylül 1968
Manhaime Festivallerine çağrılır. Fakat, sansür tarafından gerekçeli,
gerekçesiz yurtdışına çıkmasına izin verilmez...
Yılmaz Güney'in Ağzından "Seyyit Han"
"Seyyit Han" yönetmen olarak bütün sorumluluğunu
yüklendiğim ilk çalışmam, unutulmaz anılarımı içeren ilk göz ağrımdır. Sanat
hayatımın bir döneminin sonu, yeni bir dönemin ilk adımıdır. Bu yüzden özel
önem taşır. "Seyyit Han" 1968 başlarında, daha önceki birikimlerin de
etkisiyle, " Yeşilçam" kurallarına, özellikle de "Çirkin Kral
Yılmaz Güney"e karşı başkaldırının adıdır. Fakat görevini başarıyla
gerçekleştirdiğini söyleyemeyiz. İşletmelerin, "Çirkin Kral"
şartlanmalarının, "Yeşilçam" baskılarının altında, o günün kaçınılmaz
gibi görünen kaçınılmaz uzlaşmaları içine girmemiz, filmin değerinden büyük
şeyler götürmüştür. O zaman da bunun bilincindeydim. Fakat durum
tahlillerindeki yanılgımız, bizi eksik ve sakat etkilerle dolu bir film yapmaya
götürdü.
Filmde, olumlu yanlarla olumsuz yanlar en açık biçimiyle göze
çarpar. Bu durum yalnız "Seyyit Han" için söz konusu değildir.
Yönetmen olarak gerçekleştirmeye çalıştığım "Arkadaş" öncesi bütün
filmleri kapsar. "Umut"u ayrı tutuyorum. "Umut" o günlerde
yapabildiğim en uzlaşmasız filmdir. Düşündüklerimle ortaya çıkanlar arasında
büyük çelişmeler vardır....
Sansür ve Seyyit Han
2.9.1968 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Turhan Gürkan imzasıyla
yayınlanan yazıda Seyyit Han'ın sansür serüveni anlatılmaktadır: Yapımcı,
yönetmen, senaryo yazarı ve oyuncu olarak Yılmaz Güney'in imzasını taşıyan
"Seyyit Han" filminin yurtdışına çıkması, sansür kurulu tarafından
ikinci kez yasaklanmıştır. "Seyyit Han" film eleştiricileri
tarafından ikinci kez yasaklanmıştır. "Seyyit Han" film
eleştiricileri tarafından geçen yılın en iyi iki filminden biri olark
seçilmişti.
5 Haziran 1968 tarihinde yurtdışı izni için sansüre yollanan
film gerekçe gösterilmeden geri çevrilmiştir. Ancak filmin prodüktörü
Abdurrahman Keskiner, Ankara'ya giderek yasak nedenlerini sözlü olarak
öğrenmiştir. Sansür kurulu, Nebahat Çehre'nin canlandırdığı "Keje"
diye çağrılan kadın kahramanın adnı sakıncalı görmüş, "Türkçede böyle ad
yok. Herhalde Kürtçe olacak", demiştir. Sansür ayrıca, düğün sahnelerinde
gelin alayının önünde götürülen kenarları de dul püsküllü bayrağa da takılmış,
"Köylünün elinde sancak olmaz, sancak alaylarda bulunur" demiştir.
"Seyyit Han" 15 Haziran 1968'deki Lukarno, 15 Eylül
1968'deki Manhaime Film Şenlikleri'ne çağrılı olduğu için prodüktör, Sansür'ün
takıldığı bölümleri çıkartıp, 26 Temmuz 1968'de ikinci kez Sansür'e yollamış,
fakat bu kez de sorumlu kişiler, filmdeki köyü ve köylünnü kıyafetlerini
beğenmedikleri için, daha modern bir köy istediklerini belirterek, yeniden geri
çevrmişlerdir.
Bu durumda askerde bulunan Yılmaz Güney'in genel vekili olan
prodüktör, Danıştay'a Bu durumda askerde bulunan Yılmaz Güney'in genel vekili
olan prodüktör, Danıştay'a başvurmuş ve ayrıca bu konuda şunları söylemiştir:
"Keje'nin Kürt adı olduğunu söyleyerek yurttaşlarımızı küçümseyen Sansür
Kurulu, BMM'ne bile giren Hamido'ları, Hasso'ları galiba unutuyor. Güneydoğu
Anadolu köyleri Keje adlarıyla doludur. Çukurova'da her köyün ayrı sancağı
vardır. Anlaşılan Sansür'ü meydana getiren kişiler, Türk gelenek ve
göreneklerinden habersizdirler. Bunlar düğünlerde, bayramlarda ortaya çıkar,
hükümet ilgililerinin gözleri önünde dalgalanırlar. Beğenmedikleri köye
gelince... Köyü biz kurmadık. Gümrük ve Tekel Bakanı İbrahim Tekin'in doğup
büyüdüğü yerdir.
►Seyyit Han, sanatçının sonradan filmin başına gelecekleri
kestirerek ister istemez başvurduğu otosansür'den budanmış olarak çıkıp resmi
sansür'e gittiğinde gene bin türlü belalarla karşılaşmış, iki kez geri
çevrilmiş, böylece tamamlanalı bir yıl geçtiği halde halk önüne çıkmamıştır.
Bu yüzden filmin konusunu kısaca özetlemekte fayda var: Film
Seyyit Han'ın uzun yıllar süren bir ayrılıktan sonra köyüne dönüşü ile başlar.
"Mazlum bir yiğittir" Seyyit Han. Anadolu'nun çilekeş halkanın
özelliklerini yansıtır. Sakin görünüşlü, karıncayı incitmez, atını sever,
içinde bir derin ve gizli sevda, yüzünde bir eziklik, bir çocuksuluk. Ama yüreği,
haksızlığa dayanamaz. Yiğit bir halk kahramanının yüreğidir. Yıllar önce komşu
köyün en güzeli Mürşit'in kız kardeşi Keje'yi sevmiştir. Keje'de tutkundur ona.
Halk sever Seyyit Han'ı ama Seyyit Han'ın düşmanı da çoktur. Bu yüzden Mürşit
kız kardeşini vermek istemez. "Senin düşmanların vardır. Bir gün vururlar
seni. Keje kalır. Kurtul belalarından gel Keje senindir" der. Bir masal
kişisi gibi "demir çarık demir asa" gider Seyyit. Yıllar geçer. Bir
gün "öldü" haberi gelir. Keje "deli koyunlar" gibi onu
arar. Canına kıymak ister, kurtarırlar. Sonunda Mürşit kız kardeşini köyün
ağalarından Haydar Bey'e nişanlar. Oysa Seyyit, Şirin için dağı delen Ferhat
gibi, "şart"ı yerine getirmiş, düşmanlarından bin bir güçlüğe göğüs
gererek kurtulmuş, Keje'ye kavuşmak için dönmüştür. Yakını ve eski dostu
Hidayet'ten komşu köyde çalan davulun Keje ile Haydar'ın düğününü haber
verdiğini öğrenir. Mürşit'e eski sözünü hatırlatır. Mert bir delikanlıdır
Mürşit. Kardeşini Seyyit'e vermek ister ama, Haydar Bey'e söz vermiştir bir
kere. Kız kardeşini Seyyit'e kaçma isteğini de intihar tehdidiyle önler.
Böylece kalır yoksul Seyyit bir başına. Ve Keje, Haydar Bey'le evlenir. Ama
gerdek gecesi gelinin gözü yaşlıdır. Haydar bey buna dayanamaz. Aşağılanmıştır.
Öcünü çok ağır alır. Bir atıcılık yarışması numarası ile Seyyit Han'ın
bilmeksizin elleriyle Keje'yi öldürmesini sağlar.
Amacına ulaşmak için sessiz sedasız her koşulu yerine getiren
Seyyit, filmin başından sonuna kadar durmadan ezilmiş, tavına varmış bir kızgın
demire dönmüştür. Bu son ve öldürücü tokmaktan sonra doğrulur. Gene bir masal
kişisi gibi kurşun işlemez, gövdesini düşmanlarına açarak üstlerine
yütür.'Hepsini devirir ve sonra kendisini de bir yalnız söğüt gibi Doğu
Anadolu'nun sayısız sularından birisinin kıyısına devirir.
Görüldüğü gibi konu bir "balad"ı hatırlatmaktadır. Kendi
gözlemlerimden bildiğime, Yaşar Kemal ve Ferit Öngören'den öğrendiklerime göre
Doğu Anadolu'da (nedense pek azı Türkçe'ye çevrilmiş) bir çok uzun halk
türküsü, öykülü baladların, özelliklerini taşımaktadır. Bu türkülerde bir
deveciyi, Bitlis'ten Tatvan'a kadar idare edecek kadar kıta bulunur. Örneğin
iki sevgilinin öyküsü bütün bir gece türküyle anlatılır. Seyyit Han'ın da önce
bu türkülerden birine konu edildiğini sanmıştım. Ancak filmin yapımcısından öğrendiğime
göre konu bütünüyle Yılmaz Güney'in. Ve Güney öyküsüne gerçek halk türkülerini
aratmayan bir saflık getirmesini bilmiştir.
Bütün bunlara karşılık, şu anda tam kestiremediğimiz bazı
nedenler (bunlar oto-sansürde olabilir, resmi sansür de, hatta sanatçının
düpedüz bu yönü düşünmeyişi de) konu ile ilgili iki eksikliğini ortaya
çıkarmaktadır. Bunlardan birincisi isimlerden de anlaşıldığı gibi olayın bir
"Doğu olayı", başka bir etnik azınlığın öyküsü oluşu sorunudur….
İkinci sorun ise Seyyit Han mitosunun, çağdaş mitos" katına
ulaştırılamayışıdır. Yani olayın sadece kendi kendisinde kalışı, bizi düşünsel
bir arka plana doğru itmeyişidir…. Seyyit Han, karakterleri olan bir filmdir.
Başta Seyyit olmak üzere Keje, Haydar, Hidayet ve Mürşit karakterlerini tanıyabildiğimiz,
ilişkilerini basit şemaların ötesinde izleyebildiğimiz kişilerdir. Canlıdırlar
ve filmdeki varlıkları şematik "karton" değil,
"Organik"tir. Seyyit'in kişiliğinden yazının başında söz açmıştım.
Ancak oradaki genel tasviri tamamlayacak bazı ayrıntılara da değinmek isterim.
Ayrıntılar konusunda gerçek bir duyarlılığı olan Güney'in filme serpiştirdiği
bazı küçük renkler bizi Seyyit'in karakterine ince ama kestirme yollarla
yaklaştırıyor. Hayvanları sever Seyyit. Bir küçük kuşu vurmağa yüreği elvermez..
Hidayet'i (köyde hiçbir önemi olmayan yaşlı bir adamı) babası gibi sever,
sayar. Onurlu kişidir. Kimseye boyun eğmez. Ama kağıt bir kaplan gibi de
öfkelenmez. İçtenlikle üzülür, (Keje'yle konuşmasından sonra) hatta yıkılır,
bir kedi gibi köşeye kıstırılmadıkça sessizdir, eziktir, gösteriş peşinde
değildir. Kısaca Doğu Anadolu insanının değerlerini canlı çizgilerle yaşatır.
Mürşit de hemen hemen Seyyit’in bütün özelliklerini taşıyan ama henüz
olgunlaşmamış, biraz ham bir kardeş karakter'dir. Seyyit'le çekişen kutbu
temsil eden Haydar Bey ise bütünüyle dışa dönük ve kendi çevresinin kurallarına hem tutsak, hem de onlardan
güç alan bir kişiliktir. Ön plandaki kişilikler içinde, biraz da konunun
gereği, yeterince işlenmemiş olan Keje ile Hidayet bile canlılıklarını
sürdürebilmektedirler. Ve Yılmaz Güney'in, kişiliklerinin iç dünyalarına
eğilmekle elde ettiği bu önemli başarının sonuçları görüntülerde ortaya
çıkmaktadır. Yukarıda belirttiğimiz gibi entrikaya başvurmayan Güney, zaman
zaman kişiliklerinin çok yakın çekimleriyle ilgiyi sürdürebilmektedir. Oyuncu
Güney'in yüzü sinema anlatımı için çok imkanlıdır. Düşünceli, anlatımlı bir
yüz. Yönetmen Güney bu imkanı örneğin bir Akad'dan daha iyi kullanmıştır.
Dramatik yapı ile ilgili irdelemenin son konusu bu karakterler arasındaki
ilişkilerdir. Burada altı temel ilişki üzerinde kısa kısa durmak istiyorum:
Seyyit-Mürşit, Seyyit-Keje, Haydar-Keje, ilk üç ilişkinin ortak bir konusu var.
Seyyit'in tavrı oldukça iyi işlenmiş, buna karışık Mürşit'in, Keje'nin ve Haydar'ın
Seyyit'e karşı olan tavırları bir iki çizgi ile yetinilerek eksik
bırakılmıştır. Birer motiften ileri gitmemekteir bu ilişkiler. Yani bir parça
şematik'tir, ôzelleştirilmemiş, k?ı?unun bir fonksiyonu olarak kalmıştır.
Keje'nin Seyyit'e. olan illgı sının tek somut belirtisi, geldiğini duyunca
hemen ona gitmek isteyişidir. Mürşit (tam bir kardeş karakter olduğu halde)
verdiği sözü tutmanın ötesinde' adeta ilgisizdir Seyyit'e karşı. Haydar ise
tuzak sahnesindeki konuşmanın (ki oldukça yanlış, tutarsız bir konuşmadır bu.
Beyleri öven bir konuşma) dışında Seyyit'le olan ilişkisini tam belli
etmemektedir.
..Aynı ilişki belirsizliğini, ya da somutlanamayışını Mürşit-Keje
ilişkisinde de görmekteyiz. Anlaşıldığına göre iki kardeş arasında derin bir
bağlılık ve sevgi vardır. Bunu "çıkarıyoruz" olayların gidişinden,
ama somut olarak "göremiyoruz, duyamıyoruz". (Onat Kutlar, Yeni
Sinema, 1968) “Sinema Yazıları, Hzr: Seçil Büker)
Çekim Yeri
Filmin yapım yönetmeninden öğrendiğime göre Seyyit Han, Yılmaz Güney'in
köyünde, yani bir Çukurova köyünde çekilmiştir. Bir Çukurova köyünün seçilmesi
konusuna aşağıda yeniden geleceğim. Film 'deki kişilerle onları saran
"yer" arasındaki ilişkiler şu üç odak çevresinde kümelenmiştir.
ı. Seyyit Han'ı ve daha isimsiz Anadolu köylüsünü karşılayan
DÜZLÜK (uçsuz, bucaksız bir su birikintisi, ya da ova, ya da bozkır).
2. Hidayet'i yani Seyyit Han'ın geçmişini ve yakın ilişkilerini
karşılayan TÜRBE (köyün dışında, ince ve beyaz güzel bir yapı).
3. Haydar Bey'i karşılayan, yani Seyyit'in mutluluğuna engel yaz
toplumsal güçleri karşılayan KÖY (üstüste evleri, korkuveriçi ıssızliğı, gene
korku verici kalabalığı ile filmin müzikal yapısında "bas" sesleri
maydana getiren herhangi bir köy).
Bu üç "yer", Gani Turanlı' nın gerçekten başarılı
görüntüleri ile filme üç yeni kişi olarak katılmaktadır. Çeşitli sahnelerde
"Türbe", Seyyit Han'ın öyküsünün köylülerce anlatıldığı sahnede
"Düzlük", düğünle ilgili sahnelerde "Köy", entrikaya
başvurulmaksızın seyirciyi diri tutmakta; ilgisini duygusal ya da estetik bir
yolla sürdürmesini sağlamaktadır.
Yılmaz Güney-Gani Turanlı ikilisinin bu üç yerde olan
sinematografik ilişkilerini de söz konusu etmek istiyorum. Filmin Türbe ile
ilgili bölümlerinde baş ve ayrıntı çekimleri, Köyle ilgili bölümlerinde boy
çekimleri, Düzlük'le ilgili bölümlerinde ise uzak ve toplu çekimler baskın
durumdadır. Çekim uzaklıkları ile anlatılan ilkel ya da incelikli ilişkiler
düşünülürse, yönetmenle görüntü yönetmeninin ister bilinçle, ister içgüdüyle
vardıkları bu iç tutarlılık, övgüye değer bir özellik' olmaktadır. (Onat
Kutlar, Sinema yazıları, Doruk yayınları, 1977 – Ankara)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder