Görüntü Yönetmeni: Muammer
Özer
Sanat Yönetmeni : Reha
Yalnızcık
Müzik: Ahmet Güvenç
Yapım : Kinomozaik—Devkino
Muammer Özer
Oyuncular: Zühal Olcay (Sibel), Haluk Bilginer
(Attila), Şahika Tekant (Esma), Gökhan Mete, Mustafa Yavuz, Bülent Oran, Hikmet
Gül, Mümtaz Alpaslan, Sonat Bilgin,
v Filmde; 21. yüzyılda yaşlı ve büyük bir
ağacın dibinde yaşlı bir kadın, 20. yüzyılda yaşanmış bir Kara Sevdalı Bulut
masalı anlatmaktadır. Bu masala göre, bankada çalışan bir baba, fabrikada
çalışan bir anne ve beş yaşlarındaki kızlarından oluşan bir aile vardır.
Bunların yaşadıkları ülkede bir darbe olmuş, okuyanlar kitaplarını yakmak,
düşünenler düşüncelerini saklamak zorunda kalmışlardır. Anne fabrikada
çalışırken ülkelerindeki bazı haksızlıkların ayırımına varmış, bunların
düzelmesi için okumaya ve düşünmeye başlamıştır. Ama darbeciler bunları
istemedikleri için anneyi bir gece evden alarak günlerce kapalı tutmuşlardır.
Sonra da salıverilmişse de yarı delirmiş durumdadır.
Film, 1980
askeri darbesini ve sonrasındaki yönetimi büyük bir cesaretle eleştiren bir
filmdir. Bu film, tutuklanan, yargılanan, sonra aklanan ama sansür kurulu
tarafından yasdaklanan, Antalya Film Festivali'ne katılması engellenen, Kültür
Bakanlığı aleyhine açılan dava sonucu "geçici yürütmeyi durdurma
kararı" ile gösterime girebilen, tüm bunlarla iki yıl kadar uğraşmak
zorunda kalan bir filmdir.
v Kara Sevdalı Bulut"un başına
gelenler pişmiş tavuğun başına gelmedi. Film, sinema tarihimizde görülmemiş
biçimde, daha laboratuvar işlemleri sürerken, laboratuvar sahiplerinin ihbarı
üzerine polisçe "tutuklandı", uzun süre polisin elinde kaldı. Hiçbir
yasal dayanağı olmayan bu girişim, neden sonra durduruldu, film sahiplerine
geri verildi. Sonra sansürce yasaklandı, gösterimi ve çeşitli şenliklere bu
arada Nisan 1989'daki Eczacıbaşı yarışmasına) katılması engellendi.
Danıştay'dan çıkan "yürütmeyi durdurma kararına dayanarak bu yılkı (1989)
Antalya şenliğine katılan film, ön jüri tarafından elenerek büyük jürinin önüne
gelemedi. Böyle bir durumda, sempatimiz ve yüreğimiz, elbette bu filmin
yanında.. Ayrıca onu savunmayı ölmeyi ne denli isterdik!.. İlke olarak
yanlışlarla dolu olan bu serüven, filmin ayrıca değerli, başarılı bir yapıt
olmasıyla daha da üzücü bir nitelik alır, yanlışlar daha iyi ortaya çıkardı. Ne
var ki "Kara Sevdalı Bulut"u tüm bu olumlu ön yargılara karşın
sevmemiz, beğenmemiz, övmemiz mümkün olmadı, olmayacak.
12 Eylül'ün hemen ertesinde
baskıya uğrayan bir ailenin serüvenini anlatmaya sıvanıyor film... Yönetmeni
istediği kadar, "Bu 12 Eylül değil, 12 Eylül'lerin toplamıdır desin, öykü
her şeyiyle açık seçik biçimde 12 Eylül'ü çağrıştırıyor. Daha olay olur olmaz,
radyodan gelen haberle söz konusu çift "Eyvah" diye üzülüyorlar. Oysa
12 Eylül sayısız "sıradan vatandaş" tarafından önce sevinçle
karşılanmış, hemen yalnızca "sokakta vuruşanlara "eyvah"
dedirtmişti. Öylesine bir kaos ve kargaşa yaşanıyordu. Darbenin gerçek yüzü,
ülkeye gerçekten getirip götürdüğü (en azından sade vatandaş açısından) çok
daha sonra meydana çıkacaktı. Demek ki filmin anlattığı 12 Eylül, olasılıkla
dışarıdan görülmüş bir 12 Eylül. Ülkenin içinden değil.
Sonra (filme göre hemen ertesi gün)
kadın tutuklanıyor, işkence görüyor. Çıktığında, dengesini yitirmiş, kişiliğini
alabildiğine hırpalanmış bir kadındır. Saçı kesilmiştir (oysa aynı akıbete
uğradığı anlaşılan Esma (Şahika Tekand) sırma gibi saçlarıyla dolanıp durur);
doktor, Sibel'in sırtına bakıp "işkence görmüş" der (oysa bir sonraki
sahnede Sibel'in sırtını görürüz: Bembeyazdır). Sibel yalnızdır, çöküş
içindedir, yardıma gereksinmesi vardır. Bu yardım da elbette ona en yakın olan
insandan, kocasından gelecektir. Ama koca oralı değildir, kadına en sıradan bir
evlilikle bile hoşgörü İçmeyecek biçimde kaba davranır, ona yardım etmek şöyle
dursun, işkenceyi sanki eve, özel yaşamlarına taşır. Niye?,, "Egemen
erkek tavrının eleştirisi, niye temel olarak 12 Eylül'ü ve baskıyı eleştirmeyi
hedef alan bir filmin içine yerleştirilmiştir? Koca acaba 12 Eylülle mi
özdeşleştirilmek istenmiştir? Siyasal bir film olmak12 Eylül'ün kişiliğinde tüm
içkence, baskı, özgürlük, kısıtlaması dönemlerini ve olaylarını eleştirmek
isteyen bir yapıtta, böylesine cazgır, patolojik bir "koca" tipi ne
diye konmuştur? Onun finaldeki çöküşü neyi, kimlerin, nelerin çöküşünü
simgelemektedir?
Sorular, sorular...
BİZ filmi gördüğümüzde bunlara yanıtlar bulamadık. Ola ki seyirci bulabilir!..
"Kara Sevdalı Bulut", bizlere kendisini aşan şeyleri anlatmak
isteyen, fazla yüksükleri hedef alan bir yönetmenin tökezlemesi gibi geldi.
"Bir Avuç Cennet"ıni içtenlikle alkışladığımız Muammer Özer, bu
filmle amaçladığı şeyleri verememiş seyirciye... Başlıca handikap böylesine
yoğun ve incelikli bir öyküyü kendisinin yazmaya sıvanması olmuş. Alabildiğine
basmakalıp, klişe sözler, sloganlar, konuşmalarla dolu böyle bir senaryoyla,
Özer oyunu daha baştan yitirmiş. Böylesine zor koşullarda oluşmuş, böylesine
üzücü bir serüvenden çıkıp gelen bir film için ger-çekten yazık!.. “Atilla
Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder