Senaryo: Ümit Ünal
Görüntü Yönetmeni: Ertunç
Şenkay
Müzik: Atilla Özdemiroğlu
Sanat Yönetmeni: Betül
İnced
Yapım : Burç Film/Fedai
Öztürk
Oyuncular: Müjde Ar (Üftade), Tomris Oğuzalp (Anne,
Semiha), Haldun Ergüvenç (Haşim), Yaşar Alptekin (Erhan/Orhan), Mehmet Akan
(Baba, Recep), Necati Bilgiç (Niyazi), Ayşe Demirel (Azade), Serra Yılmaz
(Şenay), Uğur Yücel, Kamuran İnselel, Ümit Ünal (Süleyman), Reha Kıral, Ferit
Ferman (Küçük Umur), Ali Demiel (Doktor), Dilek Pakalın (Rüya), Arif Kilman
(Kasap İhsan), Elif Turut (Küçük Fulya), Esra Çeşmeci (Büyük Fulya), Hakkı
Üstün (doktor)
Konu: Sinemamızm usta yönetmenlerinden Halit
Refiğ'in imzasını taşıyan "Teyzem", psikiyatrik bir bozukluğu;
şizofreniyi ele alan az sayıda filmimizden biri. Genel olarak Türk sinemasının
psikiyatrik bozuklukları ve anomalileri işlemede kısır kaldığı ve bu konuda sık
sık klişelere saplandığı bir gerçek. Refiğ'in yapıtı ise hastalığı tanımlayışı,
öykünün içinde konumlandırıp yöntemi ve gerçekçi bakış açısıyla ayrılıyor
benzerlerinden. Filmin ana karakteri olan Üftade'nin bilinmezliklerle dolu
yaşamı, onu hayal meyal anımsayan küçük yeğeni Umur'un gözünden anlatılıyor
film boyunca. Bu durum, zaten hayal ve gerçeği birbirinden ayıramayan
Üftade'nin öyküsüne, bir de 'çocuk hafızası'nın muğlaklığını ekliyor ve giderek
çoğalan soru işaretleri seyirciyi ister istemez öykü üzerinde düşünmeye
zorluyor. Üvey babasının baskısı altında büyüyen, diğer kardeşleri gibi evden
uzaklaşmanın yolunu bulamayan, ilk aşkının acısını hafifletmek için alelacele
evlenen Üftade, kucağında bebeği ile baba ocağına döndükten sonra ciddi biçimde
kopmaya başlıyor gerçeklikten. Kendi deyimiyle evin dışında da görülecek bir
şey olmadığını fark eden ve kurtuluşu hayal dünyasında arayan genç kadının
çırpınışı ise, daha hızlı batmasına yol açıyor. Ümit Ünal'ın detayları
incelikle işleyen senaryosu, hem şizofreni gibi açıklanması zor bir hastalığı betimlemekte
hem de kendi ayakları üzerinde duramayan bir kadının dramını ortaya koymakta
son derece başarılı. Üftade'nin giderek sıklaşan aralıklarla geçirdiği sinir
krizleri, geçmişe dönük sanrıları, içinde biriken zehri kustuğu yazıları,
resimleri, kendi gerçekliğini çevresine kabul ettirmeye çalışmaktaki
ısrarcılığı, kimsenin ona inanmadığı bu dünyadaki yalnızlığı, çaresizliği,
karakteri yaşayan, kanlı canlı bir insan olarak var ediyor. Seksen darbesinden
hemen sonra başlayan öykü, her ne kadar Üftade'nin iç fırtınalarına odaklanmış
olsa da, satır aralarında döneme dair oldukça önemli ve gerçekçi tespitler
bulmak da mümkün. Son derece tutarlı biçimde çizilen yan karakterler, darbenin
yarattığı kaos ortamını, ardından gelen hızlı liberalleş-me sürecini, sadece
yaşam şekilleri değil, karakterleri de değişmeye başlayan insanların
bocalayışlarını ustaca aktarıyor seyirciye. "Teyzem" senaryosu,
sinemasal anlatımı, kurgusu ve oyuncu performansları ile sinemamızın en yetkin
örneklerinden biri. Müjde Ar'ın Üftade rolündeki başarısının yanı sıra, üvey
babayı canlandıran Mehmet Akan ve delişmen erkek kardeş rolün-deki Necati
Bilgiç'i de kesinlikle anmak gerekir... (P.T.) Sinema En İyi Yüz Film”
v Türk sinemasında yeni bir
gelişme var. Eskinin, filmin türü ne olursa olsun, her özelliği, her davranışı
bilinen, önceden kestirilebilen kalıplaşmış, klişe kahramanlarının yerine,
değişik "farklı" özel-likleri olan, başkalarına benzemeyen kişiler
geliyor. "Birey" kavramı gelişiyor, buna bağlı olarak da, belki ilk
kez "psikoloji" ve psikolojik kaygılar, araştır-malar geliyor
sinemamıza...
"Teyzem" bu türden
araştırmacı bir senaryo... Milliyet Sanat Dergisi senaryo yarışmasında
özellikle Selim İleri dostumun kadirbilir dikkatiyle değerlenmiş ve
oy birliğiyle birinci seçilmişti. Ama o zaman bunu bir "senaryo
taslağı" diye değerlendirmiş ve üzerinede uzun boylu çalışılması gereğini
belirtmiştim. Çalışılmış da!.. Ve senaryo, gerçi etlenip kanlanmış, ama özünden
de özelliklerinden de bir şeyler yitirmiş.,,
"Teyzem"
kuşkusuz1 o beklediğim, hayal ettiğim film değil... İlk senaryonun vaat ettiği
tüm incelikler kırılıp yok olmuş sanki... Üftade'nin düğününde çalan gitarcnıın
Erhan olması veya düğün gecesi kaynana-görümce ikilisinin kapı dinlemeleri gibi
"ince" (!) buluşları kim dahil etti, bilemem. Üftade'nin yıllar sonra
rastladığı adamın gerçekten Erhan olup olmadığı veya üvey babasının gerçekten
ona saldırıp saldırmadığı gibi sorular ise, ne kesin bir yanıta kavuşabiliyor,
ne de (gerekli düşsel - fantastik atmosfer yaratılmadığından) düş gibi
algılanabiliyor.. Film bu haliyle "Arabulucu" bir yana bir "Adı
Vasfiye" bile olamıyor, ancak bir tür "Fahriye Abla" çeşnisi
olarak kalıyor... Çünkü temel bir yanlış var. O da kuşkusuz Halit Refîğ'in
yönetmenlik yetenekleri bir yana bu tür bir konuya/filme yatkın olmaması.
"Bireyci" tavrı
böylesine "tu kaka" eden bir yönetmenin günün birinde kendisini böyle
bir hikâye karşısında bulmasının bütün çelişkisini taşıyor. "Teyzem"..
Ve Halit Refiğ’in, İlginç bir başlangıçla etkili bir final arasında yer yer
kendini duyuran ustalığına kargın, hiç bir anında inandırıcı, doyurucu bir
film olamıyor, örnekse Atıf Yılmaz’dın sön dönemindeki yarı fantastik
denemelerinin tadına ve kıvamına ulaşamıyor,,.
"Teyzem" başta sözünü ettiğim gelişme
doğrultusunda iyi niyetli ve ilginç bir çalışma, ama amacına pek
ulaşamamış...”Atilla Dorsay, “12 Eylül Yılları ve Sinemamız”
v Kaba, çarpık aile düzeni ve ilişkileri,
çevre baskısı, kenar mahalle yaşamı, terk edilmişlikle ilgili psikolojik
anlatımı, "içtenliği" sayesinde ilgiyle izlenen bir film. Sansürün
yasaklılığını saptadığımız bazı sahnelerin yokluğuyla şizofreninin çıkış
noktalarının anlaşılmaması, önceleri olumlu çizilen Umur'un anne-babasının
(Üftade'ye göre abla-enişte) kişiliklerinin sonlarda ani deforme edilmesi (çok
doğal aslında ama, seyirci hazırlıksız); uzun bir süre Umur'un anlatım dışı
kalması, Ar'ın sevgilisini canlandıran oyuncunun kötü oyunuyla iyice
silikleşen bir aşığın "neredeyse" gereksiz hale gelmesi; 70 ve 80'li
yıllardaki değişimleri çevre mekan açısından eksik yansıtma (bu konuda bütçe
ile ilgili sorunlar etkin olabilmekte) gibi kusurlarını örten bir
"duyarlılığa" sahip "Teyzem". Atilla Özdemiroğlu'nun müziği
ve intihar sahnesinden de çok etkilendiğimi belirtmeliyim. (Bkz.: Ali Ulvi
Uyanık, Müjde Ar'lı iki film, Milliyet Sanat, S.: 157, 1 Aralık 1986).
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder