BERLiN in BERLiN (1992)
Yönetmen:
Sinan
Çetin, Senaryo, Sinan Çetin, Ümit Ünal, Görüntü Yönetmeni: Rebekka
Haas, Yapım: Plato Film/Sinan Çetin Kurgu: Ömer Sevinç, Müzik:
Nezih Ünen, Clemens Haas Maria, Fahir Atakoğlu, (Kültür Bakanlığı
Katkılarıyla)
Oyuncular: Hülya Avşar, Cem
Özer, Armin Block, Aliye Rona, Eşref Kolçak, Nilüfer Aydan, Zafer Ergin, Emrah
Aydemir, Volkan Akabali, Mustafa Portakal, Tom Neubauer, Souzo Kohlstedt,
Clemens Maria Haas, Sarah Chaumette
KONU: Berlin'de bir inşaatta ustabaşı
olarak çalışan Mehmet, üç kuşaktır Almanya'da bulunan ailesiyle birlikte
yaşamaktadır. Öğle paydoslarında sefer tasıyla kocasına yemek getiren Dilber'e
(Hülya Avşar), dayanılmaz bir ilgi duyan Alman mühendis Thomas (Armin Block),
genç kadının gizlice fotoğraflarını çeker. Thomas'ın şantiyedeki odasında
duvara asılmış fotoğrafları gören Mehmet, birden çılgına döner ve Dilber'i
dövmeye başlar.
Aralarına girip onları
ayırmaya çalışan mühendisin, bu itişme sırasında duvara ittiği Mehmet, kafasına
bir inşaat çivisi saplanarak ölür. Olaydan sonra vicdan azabı duyan Thomas,
özür dilemek için Mehmet'in ailesine gider. Ne var ki o ana kadar ağabeyinin
ölüm nedenini kaza sanan en büyük kardeşi Mürtüz (Cem Özer), Thomas'ı öldürmeye
kalkar. Ama araya girip töreleri hatırlatan büyükanne olayı yumuşatmaya
çalışır. Törelere göre "özür dilemeye gelip evlerine sığınan Tanrı
misafiri öldürülemez. Ailesine ve törelerine başkaldırmayan Mürtüz, silahıyla
Thomas'ın evden çıkmasını bekler. Günlerce süren bir tutsaklık sonucu Thomas
bir yolunu bulup evden kaçmayı başarır. Özgürlüğüne kavuşan Thomas, artık
mutludur. Çünkü yalnız değildir. Ailesini terk eden Dilber yanındadır. Ve
giderek psikopatlaşan Mürtüz'ün gözleri önünde Berlin sokaklarında Alman
Thomas'la Türk Dilber el ele yürümektedirler.
ÖDÜLLER:
Kültür
Bakanlığı "Sinema Başarı Ödülü",
1993
Moskova Film Festivali’nde
Hülya
Avşar "En İyi Kadın Oyuncu",
SİYAD
tarafından (Sinema Yazarları Derneği) "En İyi 5. Film"
(1993)
Not: Bir
bölümü Almanya'da çekilen filmin senaryosu "çalıntı" iddiasıyla
çeşitli tartışmalar yarattı. "Sınır" adlı senaryosundan
değiştirilerek çalındığını iddia eden Gökhan Akçura'yla, "Berlin in
Berlin"in senaryo yazarları Sinan ÇetinÜmit Ünal ikilisi arasında çıkan
tartışmalar için (bkz.: Gökhan Akçura, Ümit Ünal, Sinan Çetin, Turgut Özakman,
Sabahattin Çetin (Sinema gazetesi., s.:72, 1925 Eylül, s.: 73,26 Eylül2
Ekim 1992).
4
Sinan Çetin, gerilimden mizaha gidip gelen, kaba saba argo esprilerden fazlaca
medet uman, işlek bir anlatım tutturmuş. Oyuncu yönetiminde yeni bir durum yok.
Sürekli ağzını büzmekle oynadığını zanneden film yıldızı Hülya Avşar bir yana,
talkshowcu Cem Özer abartılı, agresif ve psikopat bir Türk genci olmuş. Alman
Armin Block'da bizden biri gibi adeta. "Eskiler"se aynen rol kesmeye devam.
4 Evin yaşlılarının otoriteyi sahiplenme lerindeki tatsız mizah,
Mürtüz'ün sevişirken basılınca çıplak Alman kadını anne ve babasıyla
tanıştırması, evin ortanca oğlunun eve bir rap grubunu getirmesi (bu sahnedeki
telefon konuşması sırasında bütün evin sessizleşmesi yutulur cinsten bir kaba
anlatı değil) türünden sahneler, çok kaba anlatım öğelerine dönüşüyorlar. (Haşmet
Topaloğlu, Dünya g., 24 Nisan 1993) “Agah Özgüç, “Türk Filmleri
Sözlüğü 3. Cilt” Syf, 26”
4
Her ne kadar gişe rakamlarına bakıldığında Türk filmleri yüksek bir paydaya
sahip olsa bile, sinemamızın bir endüstrileşme sorunu yaşadığı hâlâ
tartışılmakta. 90'lı yılların ilk yarısındaysa bu sorun çok daha vahim bir
boyuttaydı. "İstanbul Kanatlarımın Altında" ve özellikle
”Eşkıya" ile gelen silkinme öncesinde, geniş kitlelere ulaşan Türk
filmlerinin sayısı azdı. Hatta popüler Türk sinemasından bahsetmek neredeyse
imkansızdı. İşte bu dönemde Sinan Çetin, sadece sinema çevrelerinde değil,
popüler medyada da kendisine yer bularak bir nevi yıldız yönetmene dönüşmüş,
konuyla ilgili tartışmalarda önemli bir rol üstlenmişti. Çetin'e göre seyirciye
ulaşacak, 'para kazanacak' filmler çekmek hiç de zor değildi. "Berlin in
Berlin" de vizyona girdiği 1993 yılında çok ses getirmiş, uzun süre
gösterimde kalarak yüksek bir gişe hasılatına ulaşmıştı. Çetin, bir araya
getirdiği ünlü oyuncularla ve hem filmin ilginç hikayesinin hem de şu meşhur
'mastürbasyon sahnesinin pazarlandığı akıllıca bir reklam kampanyasıyla çok
sayıda seyirciyi salona çekmeyi başarmıştı. Senaryosu Ümit Ünal ve Sinan
Çetin'in imzasını taşıyan "Berlin in Berlin", bir kaza sonucu ölümüne
neden olduğu Türk işçinin ailesinden özür dilemeye giden Alman'm yaşadığı
kabusu anlatır. Ailenin genç oğulları bu jesti olumlu karşılamaz, bilakis
intikam almak ister. Oysa evlerine sığman Thomas'a zarar vermeleri geleneklere
göre imkansızdır. Durumu anlayan Thomas ise zorunlu misafirliğe devam etmeye
karar verir.
Aynı zamanda birleştirici bir
unsur da Çetin'in filmi yıllardır hem Türk hem de Alman sinemasında işlenen
göçmen işçilik konusuna farklı bir yerden yaklaşmayı deniyor. İki kültür
arasındaki en büyük farkı yaratan geleneklerin olabileceğini kara mizaha yakın
bir üslupla iddia ediyor. İlk bakışta ağırlıklı olarak tek mekan içerisinde
geçen bir gerilim gibi gözüken film, yer yer dramdan romansa ve hatta komediye
meylediyor... Zamanında da bu tür karışımı nedeniyle farklı yorumlar alan film,
özellikle mizahı konunun içine yediriş biçimiyle bazı eleştirmenlerin tepkisini
çekmiş ve Cem Özer'in abartılı oyunculuğu kimi olumsuz tepkiler almıştı. Ancak
dönemin yıldız oyuncusu Hülya Avşar'ın performansı genellikle çok beğenilmiş,
hatta Moskova Uluslararası Film Festivali'nde ödüle layık görülmüştü. Bugünden
geriye doğru bakınca, içerdikleri tüm popülist öğelere rağmen, Sinan Çetin'in
filmlerinin bir 'yönetmen sineması' olma iddiası taşıdığını söyleyebiliriz.
Hatta Çetin'in genellikle olumsuz şekilde andığı 'sanat filmleri'ni aratmayacak
bir gösterişçilik, çoğunlukla başarıya ulaşmasa bile klasik anlatıyı reddeden
bir takım biçim arayışları mevcuttur aynı filmlerde. (Sinema, en iyi 100 film.”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder