Powered By Blogger

5 Kasım 2022 Cumartesi

 

HOŞÇAKAL UMUT (1993)


Yönetmen: Canan Evcimen Obay (İçöz), Senaryo: Nuray Oğuz (Ayla Kutlu’nun bir eserinden), Görüntü Yönetmeni: Tevfik Şenol, Yapım: TRT/Mustafa Şen Kurgu: Hasan Bektaş, Işık: Deniz Özen, Sanat Yönetmeni: Deniz Özen Müzik: Turgay Erdener

Oyuncular: Şerif Sezer, Kürşat Alnıaçık, Hamza Zeytinoğlu, Zafer Yılmaz, Özlem Güveli, Meltem Savcı, Altan Gördüm, Hakan Haksun

Konu: Karşılıklı iki apartmanda oturan kadın ve erkeğin başlayan arkadaşlıklarının, zamanla aşka dönüşmesini işleyen bir film. İstanbul’a üniversitede okumak için gelen Oruç (Kürşat Alnıaçık) kendisini birden siyasi olayların içinde buluverir. Uzun süre hapis yattıktan sonra tahliye olur ailesinin yanına gittikten sonra döner arkadaşlarının evinde kalmaya başlar. Oruç, yıllar önce tanıdığı apartman komşusu Algüz (Şerif Sezer) ile tesadüf bu sefer de teras komşusu olmuştur. Bu karşılaşma bir aşkın da başlangıcı olur. Ne var ki Oruç tekrar hapse girmekten korkmaktadır. Bu nedenle de hapisten tanıdığı ve Almanya’da yaşayan arkadaşı Ufuk’un yanına gitmek istemektedir. Algüz ise bu isteğine saygı gösterip kaçma planları hazırlar. Ancak yapılan bir baskın tüm planları altüst eder.

Yönetmen Canan İçöz'ün ilk filmi “Hoşçakal Umut”un setinden izlenimleri :

İki üç günden beri İstanbul'u esir alan yağmurlu günlerde tek düşündüğüm 'bu yağmur kaçmamalı, bu yağmurda birileri film çekmeliydi. Çünkü öyle sinsi ve aynı zamanda vahşiydi ki, itfaiye hortumunu iki üç kere sallayarak elde edilecek bir yağmurun bu hissi vermesi beklenemezdi. Ve dileklerim gerçekleşti. Birileri bu havada film çekiyordu. Her ne kadar bu yağmur film için o kadar önemli değilse de, filmi izlediğimde (eğer gösterim şansı bulabilirse) "işte diyeceğim, bu benim yağmur".

Şişli'de film için kiralanan apartmana doğru yol alırken, Ayla Kutlu'nun "Hoşçakal Umut’unu düşünüyordum. Nereden çıktı bu demeyin? Çünkü, ilk kez bir sinema filmi yöneten Canan İçöz, kendisine kaynak olarak bu kitabı seçmiş. Ayrıca taslağını Nuray Oğuz'un hazırladığı senaryoyu son haline getiren de İçöz. Apartmanın kapısına ulaşmadan önce biraz da konudan bahsedeyim. Şerif Sezer'in canlandırdığı Algüz ile, Kürşat Alnıaçık'ın canlandırdığı Oruç, karşılıklı iki apartmanda otururlar artık başlarda arkadaşlık düzeyinde olan ilişkileri, Oruç'un hapse girip çıkmasından sonra aşka dönüşür. Filmin diğer rollerinde ise, Hamza Zeytinoğlu (Erbil), Zafer Yılmaz (Osman), Özlem Güveli (Gülnar) ve Meltem Savcı (Füsun) bulunuyor.

Çok fazla zorlanmadan bulduğumuz apartmanın teras katına doğru merdivenleri çıkarken, yazı işleri yönetmenimiz Tamer Baran kimliğini saklayarak foto muhabiri olmaya karar veriyor. Bir taraftan da 'hayret, acaba yanlış bir yere mi geldik' diye düşünüyorum. Çünkü ortalıkta hiç ses yok. Son basamaklar göründüğünde, sigara içmek için dairenin dışına çıkmış ekiple karşılaşıyoruz. Üzerimizden dökülen su damlalarını ve ayakkabılarımızın ıslaklığını saklamaya çalışarak selamlaşıyoruz. İçeri girmek için adım attığımızda ise ellerimize 'ayaklarımıza geçirmemiz için' poşetler uzatılıyor.

Bir taraftan poşetleri ayaklarıma geçirirken, diğer taraftan da dairenin içine göz atmaya çalışıyorum. Çekimlere ara verildiği için bütün ekip gruplar halinde bir yerlere çekilmiş, kendi aralarında sohbet ediyor. Ve en sonunda reji asistanı Serpil Güler bize doğru yaklaşıyor. "Tam zamanı... Çekim başlarsa söyleşi yapamazsınız" diyerek, aralarında Canan İçöz, Şerif Sezer, Kürşat Alnıaçık ve görüntü yönetmeni Tevfik Şenol'un da bulunduğu grubun yanına götürüyor.

Yapımcılığını TRT'nin üstlendiği filmin 19. işgününde bir TRT yönetmeni olan İçöz, "ilk sinema filmi yönetmenliği ve az çok tedirginliği olmasına rağmen, çalışmaların çok iyi gittiğini" söylüyor. "Ekiple uyumum çok önemliydi. Hatta kamera grubu TRT'den, geri kalan herkes Yeşilçam'dan olmasına rağmen bir uyum sorunu olmadı. Çünkü onlar da TRT'cilerle daha önceden çalışması olmuş arkadaşlar, biz de Yeşilçam'ın çok içindeyiz, çok ortasındayız. Aramızda çok insani bir ilişki var, farklı klasmanlarda değiliz. Diğer taraftan tedirginliğim bir süre devam etti. Ama sanırım, 3., 5., filmimde de aynı tedirginliği duyarım. Çünkü her seferinde değişen kişiler var. Her seferinde değişen kişilerle farklı bir dünya kurmak var. Her seferinde aynı sorunlar var."

Şimdiye kadar Yavuz Özkan'ın Ateş Üstünde Yürümek ve Erden Kıral'ın Mavi Sürgün filmlerinde rol alan Kürşat Alnıaçık, çalışmalardan çok keyif aldığını, ama ilk başlarda İçöz'ün ilk filmi olduğu için tedirginlik duyduğunu belirtiyor. "Ben de olan tedirginlik Canan'da yoktu. Belki de iyi sakladı. İşin içine girdiğimiz vakit zaten birçok şeyi unutuyoruz. Tevfik, Canan ve Şerifle çok güzel bir dörtlü kurduk. Her şeyi tartışıyoruz en küçük ayrıntısına kadar. Kesinlikle onlar ." . bizim benimsemediğimiz bir şeyi çekmiyorlar. Yada birbirimizi ikna etmeye çalışıyoruz. Diğer setlerde olur mu böyle şeyler? Mutlaka oluyordur da biz denk gelmedik. Bu dörtlünün dışında da, ışıkçı arkadaşlar olsun, kamera asistanları olsun, sette en küçük işte çalışan arkadaşımızdan yönetmene kadar büyük bir alışveriş var aramızda. Bu çok keyif verici bir şey. Özellikle eserin, senaryonun alt yapısına, iç yapısına çok uygun bir ilişki var. Bu da bizim için çok yararlı.

Bu küçük grup arasında tedirginlik duymadığını söyleyen tek kişi Şerif Sezer'di. "Bu benim dördüncü ilk yönetmenle çalışmam olduğu için, ilklerin nasıl olduğunu, ne kadar heyecan verici olduğunu biliyorum. O yüzden hiç bir tedirginlik duymadım. Daha öncekilerle de duymamıştım ve ilk filmini çeken yönetmenlerle yaptığım çalışmalar da çok hoş filmler oldu sonradan. Bunun da öyle olacağına inanıyorum. Canan ekibe, konuya, oyunculara son derece hakim. Pek çok şeye birlikte karar veriyoruz."

Filmin görüntü yönetmeni Tevfik Şenol da şimdiye kadar hiçbir sette karşılaşmadığı kadar rahat ve keyifli çalıştığını söylüyor. "Yaptığımız iş çok zor değil çünkü elimizde çok kaliteli, birinci sınıf elemanlar var. Ali Salim Yaşar diye bir ışık şefimiz var ki dünya güzeli bir insan, işini çok iyi yapan. Kişilik olarak çok düzgün, kompleksleri olmayan bir insan. Set ekibimiz aynı şekilde, birinci sınıf. Söylediğiniz sözü anlıyor, artı elinden geleni sonuna kadar yapıyor. Bana fazla iş düşmüyor aslında, onlar çözümlüyor işi. Kameraman arkadaşım Yusuf’la çok güzel paslaşıyoruz. Ekipten dolayı çok şanslıyım."

"Oyuncu unsuruna çok önem verdiğini" belirten İçöz, "eğer gerçek anlamda bir sinema yapacaksanız çok iyi oyuncularla ve teknik ekip le çalışmalısınız" diyor ve sözlerine şunları ekliyor. "Böyle bir denklemi kurduğunuz zaman, ondan sonra size sadece bunun keyfini yaşamak kalıyor. Öncelikle çok inandığınız ve ikna olduğunuz bir işle uğraşıyor olmanız gerekir. Bana bir senaryo gelir ve ben bakarım, bunun matematiğini kurar, çatar ve filmi çekerim gibi bakmıyorum sinemaya. Ayla Kutlu'yu sevdim. Ayla Kutlu'nun sinematografisini sevdim. Ayla Kutlu'nun kitaplarını sevdim. Hoşçakal Umut'u sevdim. Sonra Nuray Oğuz'la son derece güzel ve keyifli bir çalışma yaptım ve bu çalışmanın sonrasında ben duygularımı oyuncularıma taşıyabildiğimi düşünüyorum. Ama her dakika, her sahnede, her planda konuşuyoruz ve tartışıyoruz. Onların kendi birikimleri ve yaşamlarından kattıkları şeylerle benim rejim güçleniyor. Oyuncularımın her ikisi de, oyunculuklarını iyi tanıdığım ve bu isimler olmalı dediğim oyuncular."

Proje seçerken, "iyi bir ekiple, iyi bir oyuncuyla, iyi bir senaryoyla çalışmayı ön planda tuttuğunu" söyleyen Şerif Sezer için önemli olan ise "senaryonun önceden eline geçmesi". Önüne gelen her filmde oynamak istemediğini belirten Sezer, "Inandığım filmde ve inandığım insanlarla oynamak istiyorum." diyor.

 Konservatuarın tiyotro bölümünden mezun olan ve üç yıl modern bale yapan Kürşat Alnıaçık, "asıl işinin oyunculuk olduğunu, ama insanların onu dansçı olarak bildiklerini" söylüyor. İnsanlar arasında böyle tanınmanın hoşuna gittiğini belirten Alnıaçık, bir oyuncunun vasıflı olmasının çok önemli olduğunu belirtyor. "Artık oyunculuk yalnızca replikleri ezberlemekten ibaret değil. Bugün dünya üstünde onbinlerce oyuncu var ve hepsi de farklı niteliklere sahip. Ne kadar talent'e sahipseniz o kadar aranan bir oyuncu olursunuz. Tekdüze oyunculuğu ancak bu şekilde kırabiliyorsunuz. Yani bir oyun için bir tane oyuncu alınacak. İki kişi başvuruyor. Bir tanesi paraşütle atlıyor, yani böyle bir hobisi var ve onu seçiyorlar. Bugün dünyada oyunculuk böyle. Yalnızca fiziğine bakılmıyor artık. Ne güzel bakıyor, ne güzel duruyor diye kimse oyuncu olamaz artık. Ve Türkiye'nin artık buna tahammülü yok."

Filmin önemli özelliklerinden biri de, oyuncuların performanslarını ve ustalıklarını ortaya çıkartacak 'farklı ve keyifli' kamera hareketlerinin kullanılması. "Böyle bir çalışmanın anlatmak istediğine çok katkısı olduğunu" belirten İçöz yaptıkları hakkında şunları söylüyor: "Tevfik'le tabir yerindeyse uçuyoruz. Hemen hemen bütün planları, oyunu ortaya çıkartacak, oyunu bölmeyecek şekilde, ama kamerada ciddi şekilde cambazlıklar yaparak, denemeler yaparak halletmeye çalışıyoruz. Bu, filmin anlatımına ve iç dinamizmine çok uygun bir çalışma, reji anlamında tabii ki çok, olağanüstü keyif veriyor ve rejiye çok hizmet eden bir şey."

Böyle bir çalışmaya kalkışmasının asıl nedeni olarak görüntü yönetmeni Tevfik Şenol'u gösteren İçöz, "Bu, her görüntü yönetmeniyle kalkışılacak bir iş değil." diyor. "Benim özel dostluğumdan, yakınlığımdan gelen bir dil birliği, kendimi iyi ifade etmemin rahatlığı ve kolaylığı var bu filmde. Bir başka ekiple çalışmak durumunda olsaydım, kamera konusunda bu kadar özgür davranır mıydım emin değilim doğrusu."

Şenol ise kendisinden" Sade ama dinamik bir film" istendiğini belirtiyor ve yaptıkları çalışmalar hakkınnda şunları söylüyor. "Sahneyi fazla bölmeden, çok fazla parçalamadan, oyun düşürmeden, oyun monte etmeden, sahne içinde plan plan oyun monte etmeden, sahnenin bütününde, çok aza bölerek sahneyi çekiyoruz. Şansımız: Kürşat ve Şerif... Mesela sufle problemimiz yok, çünkü sözleri ezberledikleri gibi, oyuna çalışıp geliyorlar."

Uzun planlarda filmin ve oyunun sarkmaması için iyi bir oyunculu dışında, senaryonun çok sağlam bir matematiğe sahip olması gerektiğini söyleyen İçöz, bu filmin senaryosunda bunu başardığına inanıyor.

 Öncelikli olarak sinemalarda gösterilmesi planlanan Hoşçakal Umut’un "diğer yerli yapımlardan ne gibi bir farklılığı olacağını kestiremediğini" söyleyen lçöz, "bununla çok da ilgili olmadığını" belirtiyor. "Çünkü Türk sinema seyircisi fazlasıyla Amerikan filmlerine hazırlandı, böyle bir rahata alıştırıldı. ]urassic Park gibi filmler herkese çok eğlenceli ve keyifli geliyor doğrusu. Hoşçakal Umut'un gerçek sinema seyircisinin ilgiyle izleyeceği, seyretmekten hoşlanacağı bir film olduğunu düşünüyorum. "

Bu arada reji asistanı Serpil hafif kaşlarını çatarak bize doğru geliyor. "Herkes toparlansın bakalım, şimdi çekime başlayacağız" diyor, Ne yapalım boynumuz kıldan ince diyerek odayı boşaltıyoruz, Kürşat ve Şerif yerlerini alıyor. Tevfik kameranın arkasına geçiyor. Ve prova... Çekilen plan, Şerif ve Kürşat'ın ayakta durdukları ve Şerit'in telefon ettiği sahne, Tevfik önce Canan'ı sonra da Şenol'u yanına çağırıyor. "İsterseniz bir bakın, kadraj nasıl görünüyor" diye. Bunu izlerken aklıma Canan lçöz'ün bir sözü aklıma geliyor: "Filmin başında ve sonunda yazılır ya, 'Bu bir……filmidir' diye, bu film için söylenecek tek şey var galiba, 'Bu bir ekip filmidir'..." (Hülya Arslanbay, Antrakt Aralık 1993)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder