Powered By Blogger

4 Kasım 2022 Cuma

 

CAZİBE HANIMIN GÜNDÜZ DÜŞLERİ (1992) 


Yönetmen: İrfan Tözüm, Senaryo: Macit Koper, Görüntü Yönetmeni: Aytekin Çakmakçı Müzik: Münir Nurettin Beken Yapım: Muhteşem Film/İrfan Tözüm Yardımcı Yönetmen: Aydın Sayman, Murat Yazan, Görüntü Yönetmeni yrd: Natali Yeres, Kurgu: Ayhan Ergürsel, Sanat Yönetmeni: Mete Özgencil, Müzik: Münir Nurettin Beken, Kurgu: Ayhan Ergürsel, Negatif Kurgu: Tamer Eşkazan, Ses Kayıt ve Miksaj: Erkan Esenboğa, Makyöz: Sedef Özkaya, Seslendirme Yönetmeni: Ersin Sanver, Ses. Yön. Yrd: Aydoğan Taner, Jenerik: “Prodart” Özkan Sevinç, Semihan Sevinç, Fotoğraflar: Recep Filiz, Basın Danışmanı: Şengül Balıksırtı, Aydınlatma: Recep Biçer, Haydar Tuna, Derya Bal, M. Ali Gündoğdu, Set Ekibi: Murat Özlük, Ali Müyyet, Mehmet Yaşa, Ercan Duman, Ses Stüdyo Sorumlusu: İdris Üstün, Ses Kayıt ve Miksaj: Erkan Esenboğa, Asistanı: Burhan Şahin, Renk Düzenleme: Türker Vatan, Laboratuar: Ekrem Şen, Arif Şengül, Film Baskı: Veli Burç, Uğur Orbay, Negatif Montaj: Tamer Eşkazan, Ulaştırma: Abdullah Tılay, Film Baskı: Uğur Orbay, Yapım Koordinatörü: Kutay Köktürk, Ogün Üçkaya, (Kültür Bakanlığı ve Kanal 6’nın katkılarıyla, (Şafak Film stüdyosunda hazırlanmıştır)

 Oyuncular: Hale Soygazi (Cazibe), Uğur Polat (KürşadSevgili), Macit Koper (Behçet), Suna Selen (Füruzan), Nüvit Özdoğru (tahir), Suat Sungur (Çırak), Konuk Oyuncular: Halil Ergün (Cazibe’nin babası), Yaman Okay (Kasap), Zerrin Doğan (Frapan kadın), Salih Kalyon (1. Sarhoş), Ali Uyandıran (2. Sarhoş), Sedef Bediz (Necmiye), Can Kolukısa Komiser) Erdinç Bora (Cevreci Cemil), Orhan Aydın Başhekim), Ayten Uncuoğlu (Fal bakmaya gelenler), Nazan Kırılmış, Mehtap Anıl, Gülümser Göker, Yüksel Pekşen, Nezihe Öksün, Melike Tözüm, Ayça Dinçer (Cazibe’nin çocukluğu), Ebru Dalkaya (Küçük Kız), Ogün Üçkaya (Çevrecinin yardımcısı), Sedef Özkaya (Hemşire), Mehmet Yaşa (Polis Memuru),

Konu: Eski bir köşk, eski eşyalar, köşkün kullanılmayan bir odası. Slayt makinesinden perdeye yansıyan İstanbul görüntüleri ve yavaş yavaş kapanan gözlerden düşlere giriş. Otuzotuzbeş yaşlarında güzel bir kadındır Cazibe. Hiç evlenmemiş ve sanki yaşadığı yerin yıpranmışlığının altında ezilmeye direnircesine, düşlerine sığınmıştır. Gençlik yıllarına duyduğu özlemle yaşayan, bunaklığa sığınıp aklına eseni yapan annesi Füruzan Hanım ve kız kardeşinin kimseleri beğenmemesi yüzünden Cazibe'nin evlenemeyip bu evde yaşamak zorunda kaldığını düşünen ve ona büyük bir tutkuyla bağlanıp, kaçışı alkolde bulan dayısı Tamburi Behçet Bey'le birlikte yaşamaktadır. Cazibe, sık sık, düşte ya da gerçekte yaşadığı herşeyi gördüğünü düşündüğü ölen babasının fotoğrafıyla konuşmakta ve belki de, iletişim kurabildiği tek insan olduğu için, asıl yaşayanın babası olduğuna inanmaktadır.

Odanın anahtarı yalnız Cazibe'dedir. Güzelce giyinip içeri girer, koltuğuna oturup, slayt makinesini çalıştım. Yine İstanbul ve yine liseyi okuduğu bina. Okul arkadaşıyla sınıfın içinde, her şeyden ve herkesten uzak. Birlikte, uzunca bir ipi parmaklarının arasından geçirip labirent yaparak oynarlar. Bazı günler düşlere, Cazibe'nin annesi ve dayısı, ya da sevgilisinin babası da girer. Böylece, düşlerde bile özgürlüğün sınırları konmuş, duygular bastırılmıştır. Cazibe'nin cinselliğe henüz hazır olmadığını sıkça tekrarlaması gibi.

Bir gece düşlerin kahramanına "model" olan Kürşat çıkıp gelir. Saklanacak bir yer aramaktadır. O gece Cazibe, düşlerdeki liseli sevgilisini düşünerek, Kürşat'la birlikte olur. Fakat bu defa, kapıyı kilitlemeyi unutmuştur. Gözbebeğine yansımış iki vücut. Cazibe'nin cinselliğe artık hazır oluşu. Düşlerinde bastırdığı, şimdiyse gerçekte yaşadığı duygular. Tavana dikilmiş gözler, bütün güçsüzlüğüne rağmen korumaya çalıştığı tutkusu Cazibe'nin gerçeğine dayanamayan bir yürek.


Kürşat'ın yazıp bıraktığı notu düşündeki sevgiliye ait zannedip okuyan ve dayısının ölümünden kendisini sorumlu tutan Cazibe, sinir krizi geçirip, evdeki eşyaları tek tek sokağa fırlatır. Anne ise, bu ölümü kabul etmek istemez, çünkü Tamburi Behçet Bey, emekli maaşı için Cazibe'yi nüfusuna geçirmeden ölmemelidir.


Bir süre hastanede kalan Cazibe eve döndüğünde, annesini yatağa mahkum olmuş bulur. Para kazanmak için, mahalleli kadınlara kahve falı bakmaya başlar. Aslında insanlara, kendi dünyasına ait hikayeler anlatır. Anlatırken de, bir eli sürekli boynunda taşıdığı anahtarı tutmaktadır. Ve belki de karnındaki çocuk yüzünden, düşler onu terk etmiştir. Kendi falına bakarak liseli aşkını tekrar bulmaya çalışan Cazibe, sonunda sevgilisini kıskandırmak için bakkalın çırağını odaya almaya başlar. Ancak bu, çırağın sorguya çekilmesinden ve Cazibe'nin karnındaki çocuğun babası sanılmasından başka bir işe yaramaz. Çocuğun asıl babası ise öldürülmüştür.


Cazibe eşyalarını toplar, annesini ve her şeyi terk etmeye hazırlanır. Son defa girdiği odasında, beyazperdenin aydınlığına dalıp, sevgilisine doğru ilerler. İplerle yaptığı labirenti evin içinde kurup, ipin bir ucunu odasında yatan annesine uzatır. Odadan çıkıp evin her yanını saran hamam böcekleri gibi, düşler de, odadan çıkıp çoğalır, gerçeğe karışırlar. Ama aslında film, Cazibe'nin düşlerine uzandığı beyaz perdenin aydınlığına doğru ilerleyip gözden kaybolmasıyla bitmiş olmalıdır…

 & Şimdiye kadar yaptığı filmler arasında önemli bir yer alacak olan "Cazibe Hanımın Gündüz Düşleri"yle Düş ve gerçeğin birbirine karıştığı değişik bir anlatım biçimi ortaya koyan İrfan Tözüm, filmde herkesin kaçışı yaşadığı ve bir şeylere sığındığı gerçeğini yansıtıyor. Yaşam gerçeğinin yarattığı acıları düşlerle yıkma eyleminde, bir insanın, düşlerine bile müdahale eden gerçeğe karşı mücadelesini ve bu mücadele sırasındaki psikolojisini incelemeye çalışıyor.

Tözüm'ün filmlerine bakıldığında, genel olarak, bireyin, çevre baskısı yüzünden girdiği psikolojik durumu, özellikle nostaljinin ve düşlerin altını çizerek vermeye çalıştığı görülür. Seyirci, kahramanların düş dünyalarına girerek, aslında gerçeği ve giderek, bu düşlerin, bazen gerçekleri nasıl yönlendirebileceklerini görmeye başlar. Ancak bu filmi izlerken, aslında Cazibe'nin gerçek yaşamıyla düşlerini fazlasıyla birbirine karıştırmaktan dolayı halisülasyonlar görmeye başladığını ve böylesi bir düşsel dünyanın, normal bir insanın hayatında bu şekilde düzenli olamayacağını görüyoruz. Şizofren bir yapının bir tür intiharı şeklinde değerlendirilebilecek olan bu durumun kendi içinde anlatım düzeyinde barındırdığı yanlışlar ve filmin, Cazibe'nin aydınlığa doğru ilerlediği noktada bitmiyor oluşu, bu tarz bir varoluşun, düşlerin olağanüstü egemenliğindeki bir intihara sürükleniyor hale gelmesine sebep olmuştur. Bu da filmin, izleyici tarafından olağandışı ve doğallıktan uzak, ya da aslında psikolojik olmaktan öte, son derece fantastik görülmesine izin verir bir durumdur. Böylesi bir anlatımın, izleyicisine ne düzeyde bir anlam aktarıcısı olduğu da tartışılmalıdır. (Pınar Barman “Antrakt Sinema Dergisi 15 Aralık 1992)

5. Ankara Uluslararası Film Festivali'nde (1993)

►"En İyi Film",

► Suna Selen "En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu",

► "En İyi Özgün Müzik",

► "En İyi Işık" (Recep Biçer),

► "En İyi Sanat Yönetmeni"

(Jüri Üyeleri) Nijat Özön, Seçil Büker, Burçak Evren, Tomris Giritlioğlu, Muzaffer Hiçdurmaz, Hülya Koçyiğit, Yusuf Kurçenli).

12. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde (1993)

►"Jüri Özel Ödülü".

SİYAD (Sinema Yazarları Derneği) seçiminde (1993)

► "En İyi 4. Film"

►Macit Koper “ En İyi Senaryocu” ve "En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu".

Kültür Bakanlığı "Sinema Başarı Ödülü" (1993).

7.Altın Koza Adana Film Festivali'nde

► Macit Koper "En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu"

►En İyi Kurgu" ödülleri.

İstanbul Sanat Vakfı'yla Sinema Sevenler Derneği'nin (1993) seçimlerinde Mete Özgencil "En İyi Afiş Tasarımcısı"


& Antalya Festivali birincisi Cazibe Hanımın Gündüz Düşleri, Atıf Yılmaz'ın uzun yıllardır yapmayı tasarladığı, ancak ertelediği bir senaryoydu, İrfan Tözüm'ün bundan çıkardığı filmi ise merakla bekliyorduk. Film, bu haliyle beklentilerimizi boşa çıkarmayan, ilginç ve kendine özgü bir yapım…

 İstanbul'un eski semtlerinden birinde annesi ve dayısıyla yaşayan "evde kalmış" Cazibe'nin öyküsü, bizlere Batı edebiyatı ve Batı sineması düzeyinde ilginç, kompleks, karmaşık bir kişilik irdelemesi getiriyor. Cazibe'nin öyküsünde, yaşamın bir köşede unuttuğu talihsiz bir genç kızın belki çok ortak, çok yaygın olan yazgısıyla birlikte, kendine özgü, oldukça şizofrenik bir olayın, bir kişilik yitirilmesi olayının da anatomisi gözlerimizin önünde beliriyor.

 

Kadıköy Kuşdili'nde geçmiş olan gençliğini ve "becerikli elleri"yle merhum kocasını sürekli anımsayıp anlatan annesi "prenses" Füruzan ile saklayamadığı "ensest" eğilimini, yaşlı bir dostuyla birlikte eski musikimize sığınıp çalmakla unutmaya çalışan dayının arasında kalan Cazibe, cinsel doyumsuzluğunu, evin bir odasına yerleştirdiği "slayt makinesi" ve bu makinenin yansıttığı görüntülere bakarak düşlere dalmakla gidermeye çalışıyor. Bir "sallanan sandalye"nin iç gıdıklayıcı ve tekdüze sesi, onun görüntüler eşliğinde daldığı erotik hayallere eşlik ediyor.

Cazibe, bu halleri sırasında gerçek ile düşü birbirine karıştırıyor. Zaten düşlerini sürekli dolduran ve çoğu zaman ona çıplak gözüken yakışıklı, eski okul arkadaşı değil midir?

Ama Cazibe, onunla düşlerinde sevişirken, aynı çocuğun şimdiki haliyle (sakallı, sorunlu, siyasal kaçak) bir gece kapısına gelip dayanması karşısında, ona kendisini teslim etmekten kurtulamıyor. Bu olay, gerek onun kişiliğinin, gerekse bu garip Osmanlı kalıntısı ailenin duyarlı iç dengelerini altüst edecek ve bir dizi dramı birlikte getirecektir.

Cazibe Hanımın Gündüz Düşleri, ilginç konusunu biraz dağıtmış, son tahlilde biraz fazla uzatılmış bir senaryonun oldukça başarılı biçimde sinemalaştırılmasına dayanıyor. İrfan Tözüm, olayların mekanı olan eski evin gerek dış, gerek iç hacimlerini ustalıkla saptamış, kamerasını hemen her zaman gerekli olan yere yerleştirmiş, çekimlerini oldukça usta işi bir sinemayla gerçekleştirmiş gözüküyor. Cazibe Hanımın Gündüz Düşleri, kuşkusuz İrfan Tözüm'ün inişliçıkışlı sineması içinde yadsınamaz bir doruk noktası. Bu arada kimi sahnelerin özel başarısı göze çarpıyor. Örneğin Cazibe'nin ilk kez kendisini teslim etmesini, ölen adamın gözbebeklerine yerleşmiş olan yansımalardan izlememiz, kuşkusuz unutulmayacak güzellikte bir bölüm.

Filmin açılış bölümü için de final bölümü için de aynı şey söylenebilir. Film, diğer düzeylerde de başarılı. Aytekin Çakmakçı'nın görüntüleri, birinci sınıf bir oyun ve oyuncu kadrosuyla birleşiyor. Hale Soygazi, son derece zor bir rolün altından ustalıkla kalkıyor. Macit Koper, Suna Selen, patetik tipler çiziyorlar. Uğur Polat, perdede çok az görebildiğimiz gerçek bir yetenek. Nüvit Özdoğru'nun kompozisyonu ise, belleklerimizde çakılıp kalacak türden...

Cinselliğe, cinsel bunalımlara, aile içi çözülmelere yaklaşımı, bizim sinemamızdan çok Batı sinemasında göre geldiğimiz türden, ödünsüz ve yürekli (Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf; 53)


FİLMİ İZLE 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder