ANNE YA DA LEYLA (2005)
Senaryo ve Yönetmen: Mesut Uçakan (Mehmet Çetin’in aynı isimli kısa film öyküsünden esinlerek), Görüntü Yönetmeni: Hüseyin Özşahin Müzik: Gündoğar, Yapım: Sinema Ajans/Mesut Uçakan Yardımcı Yönetmen: Süreyya Karakuş, Kamera: Süha Kapkı, Sanat Yönetmeni: Semanur Yaşar, Kostüm: Emel Kaduoğlu, Ses Kayıt: Bekir Tunç (Akademi Dublaj Stüdyosu), Dublaj Yönetmeni: Atilla Yiğit, Pozitif Kurgu: Nejdet Tok (Yeni Lale FilmStüdyosu), Uygulayacı Yapımcı: Zebil Film Yapım San. Tic. Ltd.Şti, Yapım koordinatörü: Abdurrahman Uzun, Yardımcısı: Nebahat Keskin, Kurgu: Necdet Tok (Yeni Lale Film), Işık Şefi: Mehmet Varol, Işık Operatörü: Mehmet Varol (24 Kare), Makyaj: Esen Sandıkçı, Laboratuvar: Sinefekt, Set Amiri: Erdoğan Eren, Prodüksiyon Amiri: Mete Şen, Çekim yerleri: Beyoğlu/Eminönü/ Kemerburgaz / Florya
Oyuncular: Turgay Başyayla,
Oğulcan Gezgin, Aylin Coşkun, Müge Oruçkaptan, Şehnaz Dilan, Orhan Aydın, Özcan
Varaylı, Ahmet Fırat, Mehmet Arslan, Yıldırım Yanılmaz, Bülent Polat, Gökmen
Ürü, Öznur Kula, Remzi Evren, Turan Tıurgut, İhsan Duduoğlu, Canan Suavi,
Seniha Koru, Jülide Güven, Musa Turgut, Bilal Şener, Abdurrahman Uzun,
Selahattin Sevim, Çetin Atay, Gülsüm Yanıbeyaz, Aliye Çağrışı, Kemal
Kantarcuılar, Gülperi Bülbül, Saba Ayşarkı, Küçük Oyuncular: Beyzanur Uçakan,
Mehmet Gözütok ve Gökmen, Tolga Öz, Cahit Akat, Ömer Toraman, Murat Yiğit,
Burhan İnce,
Konu: Kerem ile Mecnun Beyoğlu'nda bir
kahvehanede beklemektedir. Kaderin biraraya getirdiği bu çocukla genç aynı
kişiyi beklediklerini farketmişlerdir. Ama birisi onu çocukluk aşkı diğeri ise
annesi olarak görmektedir. Kasaba da arkadaşlarının Mecnun adını taktıkları
Sait daha küçücükken aşık olduğu Leyla'ya kafayı takmıştır. Çok küçükken
ayrılmalarına rağmen onu hiç unutamamıştır ve hep onu beklemiştir. Çırağı
olduğu derviş terzi gibi o da sevdiğine kavuşmayı yıllarca beklemiştir. Ustası
ölürken ona kavuşacaklarını müjdelemiştir. Bundan da cesaret alan Mecnun annesi
babası öldükten sonra beraber yaşadığı ablasının ve eniştesinin yanından kaçar
ve İstanbul'a Leyla'sını aramaya gelir. Kerem ise engelli babası ve dadısıyla
İstanbul'da güzel bir yerde yaşamaktadır. Ama içinde hep bir annesizlik acısı
vardır. Sürekli dadısına onunla ilgili sorular sormaktadır. Dadısı babasının
baskısıyla ona annesinin öldüğünü söylemiştir ama bu ona çok büyük bir vicdan
azabı vermektedir. Bir gün Dadısı Kerem'in babasıyla bu konuyu konuşurken Kerem
de bunu duyar. Daha sonra babasının olmadığı bir zaman dadısını sıkıştırır.
Zaten ölmek üzere olduğunu hisseden dadı kendini söylemek zorunda hisseder.
Annesinin yaşadığını söyler ve resmini verir. Bunun üzerine Kerem de evden
kaçar ve annesinin peşine düşer. Annesinin adresinden Zilli Zarife'ye ulaşan
Kerem onunla da konuşur. Ama o annesi hakkında kötü şeyler söyler ve onu
ziyarete gelen adam da Kerem'i kandırır. Ama Kerem ondan kurtulmayı başarır. Bu
esnada Mecnun ise Beyoğlu’ndaki pavyonları dolaşmıştır. Bir kaç kere çok
yaklaşmış ama kaçırmıştır Leyla'sını. Leyla'nın onun yardımına ihtiyacı
olduğunu hisseden Mecnun sürekli oralarda koşuşturup her izin peşinden
gidiyordur. Bu esnada Kerem ve Mecnun çarpışırlar. Yere düşen resimden ikisinin
de aynı kişiyi aradıklarını anlarlar. Sonra Mecnun son olarak Leyla'nın
olduğunu düşündüğü otelin karşına götürür Kerem'i ve beklemeye başlarlar. Bu
esnada Leyla çıkar otelden, bunun üzerine Mecnun ve Kerem de peşinden koşarlar.
Tam artık kaybettiklerini düşünürlerken o tekrar karşılarına çıkar ama bu
karşılaşma hiç de bekledikleri gibi olmaz. Leyla'nın bir hayat kadını olduğunu
öğrenirler ve kendileri kim olduklarını açıklayamadan Leyla öldürülür.
En hafif deyimiyle İslam’a
yakın bir hükümetin işbaşında olduğu günümüz Türkiye’sinde, birzamanların
İslamcı Sinema’sının da bir atılım yapması beklenirdi. Artık işin başında,
dolayısıyla tüm para kaynaklarının başında kolayca ilişki kurabilecekleri
insanlar olduğuna göre...
Ama öyle olmadı, olmuyor.
İsmail Güneş’in “The İmam”ından sonra ayni camianın yıllanmış ideolog ve
yönetmenlerinden Mesut Uçakan da yeni filmiyle tüm beklentileri boşa çıkarıyor.
Hem de tartışmasız biçimde...
Büyük kentte ikisi de bir kadını arayan
iki insanın sürpriz dostluğunu anlatıyor film...Yıllar önce çekip gitmiş gerçek
annesini arayan bir çocukla, kendi Leyla’sını arayan bir Mecnun
karşılaşıyorlar. Ve aradıklarının ayni kadın olması olasılığıyla şaşkına
dönüyorlar., Bu Fuzuli’den olduğu kadar Borges’ten de esinlenmiş olabilecek
hikaye, ne yazık ki ayni güzellikte bir filme yol açmıyor. Uçakan, kimi kent
çekimlerinde belli bir beceri gösterse de, başarısı bununla sınırlı kalıyor. Ne
hikayedeki düşünsel tabanı işliyor, ne olaylara belli bir doğulu mistik
katabiliyor, ne görünürdekinin ardındaki gizeme erişebiliyor. Oldukça kötü
oyuncularla ve daha da önemlisi, son derece sıradan diyaloglarla hiçbir yere
varılamıyor. Asıl sorunun birzamanlar kendilerine İslamcı diyen sinemacıların
çağdaş sinemayı izlemedikleri, kendilerini geliştiremedikleri olduğu ortaya
çıkıyor. Ve bu da doğrusu hazin bir görüntü olarak karşımıza geliyor. (Atilla
Dorsay)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder