HOKKABAZ (2006)
Yönetmen: Cem Yılmaz,
Ali Taner Baltacı, Senaryo: Cem Yılmaz,
Görüntü Yönetmeni: Uğur
İçbak, Müzik: Ozan
Çolako Yapım: Kenda
Film/Necati Akpınar Sanat Yönetmeni: Yaşar Kutoğlu, Ses: Levent
İntepe, Kostüm Tasarım: Gülümser Gürtunca, Kurgu: Engin Öztürk, Genel
Koordinatör: Seyhan Kaya, Saç Makyaj: Suzan Kardeş, Uyarlama: Engin
Öztürk,
Oyuncular:
Cem Yılmaz (İskender Tünaydın), Mazhar Alanson (Sait Tünaydın), Özlem
Tekin (Fatma Nur Gaye Türksönmez), Tuna
Orhan (Maradona, Tuncer Salman (Aslan), Kemal İnci (Cemal Aga), Gürgen Öz,
(Erkut), Caner Aklaya (Samidin), Sennur Kaya (İskender 8 Yaş), Bahtiyar Engin,
Bahtiyar Engin (Gazenfer Denizgünü), Ayça Abana (Nuran Denizgünü), Selim
Erdoğan (Emlakçı), Ünal Silver, İlker
Sönmez (Maradona 11 Yaş)
Konu:
Konusu şöyle Hokkabaz’ın: “İskender hokkabazdır. Yani aslında sihirbazdır. Ama
onun ve çocukluk arkadaşı Maradona’nın dışında herkes onun hokkabaz olduğunu
düşünmektedir. İstanbul’dan hızla kaçmak zorunda kalan ikili, turne programına
Sait’i de dahil ederek büyük risk alırlar. Baba Sait, İskender’i takdir etmeyi
uzun yıllar evvel bırakmıştır. Turne üçlünün kaynaşmasına sebep olurken, aynı
zamanda görkemli bir dağılmaya sebep olur. İskender, Maradona ve Sait, yol
arkadaşları Fatma ile bir dağılıp bir toparlanırlar. Acı ama gerçek, hayatları
devam ederken izleyenler bir gülüp bir ağlamaktadır.”
Cem Yılmaz, senaryosunu yazdığı ve
başrolünde oynadığı Gora'dan sonra, yönetmenliğe iyiden iyiye ısınma turları
atmaya başlamış görünüyor. Cem Yılmaz, ilk yönetmenlik denemesi Hokkabaz'ın, en
azından güçlü medya desteğiyle keyfini çıkaramadan, deneyimli gazeteci ve televizyoncu
Savaş Ay'ın filmine ve kendisine yönelik suçlamalarına maruz kaldı. Savaş Ay,
senaryonun kendisine ait olduğunu ve bu durumdan yakın çevresinin ve pek çok
kişinin haberi olduğunu söyleyerek Cem Yılmaz hakkında dava açacağını söyledi,
Şeker Bayramı'na denk gelen bu suçlamalar karşısında Cem Yılmaz, Savaş Ay için
"herhalde bayram şakası yapıyor" derken bir daha kendisiyle bir
işinin olamayacağını söyledi ve hırsızlıkla suçlandığı iddialarına ise manevi
tazminat davası açmayı düşündüğünü ekledi.
Şüphesiz her film için büyük emek
harcanır, özveride bulunulur. Sanat alanlarında esinlenme sık gündeme
gelebilir, esinlenmenin sınırlarını doğru çizmek koşuluyla. Bir sanat yapıtının
yaratıcı bir ürün olması ve sanatçısının kendini özgün bir biçimle ifade
etmesine olanak sağlaması öncelikli özelliği olmalıdır. Cem Yılmaz'ın
yönetmenliğini yapmak dışında her şeyi olduğu Gora ve ilk yönettiği filmi
Hokkabaz da temiz çalışmalar. Ama sanat alanına giren ve sanat olma iddiasıyla
yapılan bir çalışmanın salt temiz iş olması yeterli mi? Bu sorunun yanıtı,
ilgili çalışmanın hangi kategori içinde değerlendirildiğiyle de ilgili. Konu
sinema olduğunda, "ana akım sinema" dediğimiz sinema, ticari sinema
olarak da bilinir, sinema sanatı açısından öncelikli olarak öne çıkar. Bir
sinema yapıtının üretilmesi son derece zorlu süreçlere bağlıdır. Sinema
öncelikle endüstriyel bir sanat dalıdır ve teknolojiye bağımlıdır. Ayrıca ekip
çalışmasıyla gerçekleştirilmek zorunda olduğu için yaratıcısı açısından da
üretim süreci kolay değildir. Diğer yandan salt sanat sineması örnekleriyle de
sinema sanatının yaşaması olanaklı değildir. "Gora", bariz bir ticari
sinema yapıtı olarak öne çıkarken, "Hokkabaz" sinemayı ilgilendiren
kulvarlarda gezinme iddiasında görünüyor. Cem Yılmaz, ülkemizin bütün
zamanlarının en komik ve yetenekli sanatçılarının başında geliyor. O, öncelikle
bir standup sanatçısı. Ama aynı zamanda başarılı bir oyuncu da. Cem Yılmaz da,
Yılmaz Erdoğan gibi salt oyunculukla yetinen biri değil. Yılmaz, Hokkabaz
filmiyle bir auteur sineması örneği gerçekleştiriyor. Senaryo ona ait, yönetmen
kendisi ve başrolde de o oynuyor. Gerçi yönetmenliği Ali Taner Baltacı ile
paylaşmış olsa da, bu durum onun bu filme yönetmen olarak da katkıda bulunma
çabasını önemsizleştirmiyor.
"Hokkabazlar biraz yardakçıdır;
Yaptıkları ile insanları "şaşırtmayı" değil güldürmeyi hedeflerler.
Bizim dilimize de "Hokkabazlık yapma" sözü bu yüzden yerleşmiştir.
Oysa sihirbazlar için "sihir yapmak" ciddi iştir." Kahkaha ve
dramı içiçe işleyebilmek belki de görsel dünyanın ve yazın edebiyatının en
zorlu türlerinden biri ... Ve yine belki de bu yüzden, yaptığı filmlerle benim
için "sinemanın sihirbazı" mertebesine ulaşmış olan Almodovar da,
"hayatın bütün dramanın aslında "komedi"; bütün komedilerinin de
gerçek bir "dram" olduğunu söylüyor. Sinemanın en büyük illüzyon
olduğunu düşünen biri olarak, "Hokkabaz" filminde, Sheakspare'in
dediği gibi "dünyayı bir kahkaha"nın ucuna asmayı becerebilen
sinemanın ender "sihirbazları ndan biri olduğunu keşfediyorsunuz Cem
Yılmaz'ı ve yol arkadaşı Ali Taner Baltacı'yı... Hokkabaz'ın sihirbaz ekibine
ve BKM'ye eline sağlık diyoruz. (Sevinç Baloğlu) “Sinematürk Aylık Sinema
Dergisi 2006, sayı 2”
&
Palyaçoların yüreği duygu yüklüdür. Komedi sanatı aslında dramın öteki yüzüdür.
Ve Charlie Chaplin’in en güzel filmi, bir dram olan “Sahne Işıkları”dır.
“Türkiye’nin en komik adamı” (bazıları buna “en zeki adamı” da diyor)
Cem Yılmaz’ın ilk yönetmenlik denemesinin aslında dramatik bir film olmasına
şaşılır mı? Yılmaz bir yerde “4 milyon değil, aklı başında 4 bin seyirci
istiyorum” demiş. Haksızlık etmiş: filmin, hem de aklı başında çok daha fazla seyircisi
olacak. Ama 4 milyonu da bulamayacak.
Çünkü film beklenen film değil: her dakika kahkaha bekleyenler, klasik
Cem Yılmaz skeçlerinin ucuca eklendiği dev bir “standup” umanlar, avuçlarını
yalayacak. Marifetli hokkabaz (ya da sihirbaz) İskender’in yol arkadaşı
Maradona Orhan, Kore gazisi, hafif üşütük babası Sait ve kaderin karşılarına
çıkardığı fettan üçkağıtçı Fatma ile yaşadıkları, nerdeyse kahkahadan çok
gözyaşı içeriyor. Ve Cem Yılmaz, hemen
tüm komedyenlerin fırsat bulur bulmaz yaptığı gibi, karşımıza duygusal bir öykü
getiriyor. Anadolu’dan Çanakkale’ye uzanan bir yolculukta, İskender ilk kez
sihirli sandığa soktuğu kadını kaybediyor ve belki ilk kez aşık oluyor, Sait
baba ölüm saplantısından vazgeçip yanında taşıdığı mezar taşını Çanakkale şehitliğine
bırakıyor, şaşkın Maradona arkadaş katili olmaktan kıl payı kurtuluyor. Yılmaz, yumuşacık bir anlatımla, müziğin
tül gibi sardığı (hatta biraz fazla sardığı!) bir dille, bizlere eski
Yeşilçam’dan da izler taşıyan bir gönül hikayesi anlatıyor. Komiklikten
vazgeçip, komple bir karakter yaratmaya sıvanıyor. Aslında birkaç karakter:
filmin hemen tüm kişileri oya gibi işlenip sunulmuş. Bu açıdan, özellikle dört
baş oyuncu birlikte çalan bir kuartet gibi uyumlu bir takım oyunculuğu
sunuyorlar. Ve film, “Türkiye’nin en komik adamının ayni zamanda iyi bir
yönetmen olmaya da aday olduğunu
gösteriyor. Hoş geldin, yönetmen Cem... (Atilla Dorsay)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder