SEVGİLİM İSTANBUL (1999)
Yönetmen: Seçkin
Yaşar, Senaryo: Seçkin Yasar, Nedim Gürsel, İzzet Yasar, Müzik: Nikos
Kypourgos, Görüntü Yönetmeni: Ertunç Şenkay Yapım: Sanmal
Aş./Ersin Pertan, Amenis Film/Pavla Rakovska, Hyperion Production / Panos
Papahadzis, Katerina Fim/Nikos Kanakis, Sanat Kamera Asistanı: Halil İ.
Çekiç, Kurgu: Nevzat Dişiaçık, Ses: Erkan Aktaş, Serdar Öngören Sanat
Yönetmeni: Annie G. Pertan, (Fono Film laboratuarlarında hazırlanmıştır )
Oyuncular: Kariofyllia
Karabeti, Alptekin Serdengeçti, Tunca Yönder, Erdinç Akbaş, Nedim Saban, Nisan
Sirinyan, Kosta Kortidis, Bora Ayanoğlu, Köksal Engür, Emrah Kolukısa, Neşe
Arda, Gülen Çehreli
Konu: İrini ve Ali Paris'te, bir
uluslararası gazeteciler toplantısında tanışmış, birbirlerine âşık olmuşlardır.
Ali tehlikeli konuları kurcalamakla ünlü bir Türk gazetecidir. İstanbul kökenli
Yunan bir babanın kızı olan İrini de Yunanistan'da gazetecilik yapmaktadır.
Albaylar cuntası döneminde, altı yaşındayken, babasının sivil polisler
tarafından tutuklanıp götürülüşüne tanık olmuştur. Daha sonra babasının ölüm
haberi gelmiş, ama ölüsü bulunamamıştır.
Ali'yi
arayan İrini şehrin şiddetiyle tanışırken, bir yandan da, kafasında babasının
ve sevgilisinin imgeleri birbiriyle karışmaktadır. Çocukluğunda yaşadığı
babasıyla ilgili travma geri gelmekte, İrini yavaş yavaş hayallerinin esiri
olmakta, sanki gerçeklikle gerçek dışının iç içe geçtiği bir kara deliğin içine
yuvarlanmaktadır.
NOT: 1999
yılında çekimi yapılan bu film aşağıdaki açıklamalardan da anlaşılacağı üzere
bazı nedenlerle mahkemelik olmuş ve mahkeme sonuçlandıktan sonra, gösterime
2007 yılında çıkabilmiştir. Sevgilim İstanbul'un yapımcısı Ersin Pertan ve
yönetmeni Seçkin Yaşar ile senaristi Nedim Gürsel arasındaki davayla ilgili
olarak taraflarla görüştük:
Ersin Pertan: Bir defa şunu
söylemek gerekir. Sevgilim İstanbul'un yapımcısı şahsen ben değilim. Filmin
yapımcısı Sanrnal Aş.. Sanmal Aş.'nin ortakları da Ersin Pertan, Ani G. Pertan
ve Erol bey. İkincisi: bu filmin ilk kopyasının basılmasına beş altı gün kala filmin yönetmeni ve senaristi
tarafından yapımcı firmaya dava açıldı ve mahkeme tarafından filme ihtiyati
tedbir kondu. Bugün bu davalar devam ediyor ve ne zaman sonuçlanacağını
bilemiyoruz. Bugüne kadar olan duruşmalara katılıp avukatımız aracılığıyla
haklarımızı savunuyoruz. Filmin üzerinde tedbir kararı olduğundan herhangi bir
kopyası basılmadı. Bu filmin yapılması için yönetmeni kendisi bize geldi hatta
yapımcısı olmamızı rica etti. Bu konuda söyleyebileceğim her şey bunlardan
ibaret. Sürmekte olan bir dava olduğundan daha fazla bir şey söylemem mümkün
değil.
Seçkin
Yasar: Halen sürmekte olan bir dava olduğundan fazla ayrıntıya girmek
istemiyorum. Kısacası bu filmin parasını ben buldum. Bu parayı da bulurken her
kuruşunun bu filme harcanacağını zannettim. Hatta Nedim Gürsel'le ben telif
ücretlerimizi film gösterime girdikten sonra bile almayı taahhüt ettik. Biz bu
mahkeme yoluna gitmeden önce piyasamızdaki film örgütlerine de başvurduk.
FilmYön, SESAM gibi…
Biz 1996 yılında Nedim ile
beraber bu senaryoyu yazdık. Eurimages'a başvurmak gerektiği için bir firma
gerekiyordu. İlk başlarda Yavuz Özkan'ın firması vasıtasıyla bu başvuruyu
yaptık. Bütün dosyaları hazırladım, yabancı ortakları buldum. Proje destek
aldı. Yunanistan'a gidip orada oyuncu buldum.
Fakat çekimlere yirmi gün kala Yavuz Özkan
bana 'ben önce kendi filmimi çekeceğim' dedi. Bu durumda biz de prodüktörümüzü
değiştirdik. Benim filmimin sanat yönetmeni Ani G. Pertan'dı zaten. Böyle bir
durumda da aklınıza kim gelir. İyi arkadaşınız ve filminizin sanat yönetmeninin
şirketi var. Biz de Z Film'den bu firmaya (Sanrnal Aş.) bütün evrakları devrettik.
Çekimler bittikten sonra, post prodüksiyonu bir başlatıp bir durdurarak bir
buçuk yıla yaydılar. Film 1999 vizyonunu kaçırdığı gibi, 2000 gösterimini de
kaçırdı. Biz de bir buçuk yıllık uzlaşma çabası ile geçen sürenin sonunda
prodüktör firma aleyhine dava açtık. Bizim öncesinde de zaten Ersin Pertan'la
da bir anlaşmazlığımız yoktu. Yorgun Savaşçı filminde ben asistandım o set
fotoğrafçısıydı. Birlikte bile çalıştık.
Nedim Gürsel: Halen sürmekte
olan bir dava olduğu için üstünde fazla konuşmak istemiyorum. Ben bu
anlaşmazlıklar çıktığında arabuluculuk yapmak istedim. O güne kadar Ersin beyle
hiç tanışmamıştım. Burada Beyoğlu'nda bir yerde oturduk. Ne oluyor diye
konuştuk. Bana o gün çok ilginç bir şey söyledi. 'Film prodüktöründür dedi. Ben
filmin Antalya Film Festivali'ne yetiştirilmesini önerdim kendisine. Filmdeki
baş karakterimizin adı İrine'ydi. İrine barış demek. Antalya'nın o seneki
teması da barıştı. 'Fena mı olur buradan bir başarı kazansak' dedim. Bu
söylemlerim karşısında bir sürü bahaneyle sanki filmi gömmek istercesine bana
cevaplar verdi. Beni bu konuşmamız esnasında en çok hayrete düşüren asıl şu
oldu. Sanki bu filmde yönetmen yok, senarist yok, oyuncu yok filmin tek sahibi
kendisi. Evet romanda böyle olmaz. Ben eseri yazarım, anlaşmamı yaparım
ardından yayınevi devreye girer. Fakat sinemada böyle değildir ki. Kollektif
bir olaydır sinema. Bana en son dedi ki: 'Siz Fransız ekolünden geldiğiniz için
'auteur' anlayışını savunuyorsunuz oysa bugün geçerli olan akçe Hollywood
sinemasıdır. Hollywood'ta prodüktör ne derse o olur. Ben bu film Antalya'ya
gitmez dersem, gitmez' dedi. (Antrakt Sinema Dergisi TemmuzAğustos 2003 Sayı
71)
4 Seçkin
Yasar’ın yıllardır gösterilemeyen “lanetli filmi”, sonunda gün ışığına çıktı.
Bu gecikme hiç de filmin lehine olmamış. Belki biraz bu yüzden, film eskimiş
gözüküyor. Paris’te tanışan Yunan kökenli bir genç kadınla bir Türk gencinin
hikayesi. Orda tanışıp ayrıldıktan sonra, genç kadın erkeği bulmak üzere
İstanbul’a gelir. Ailesinin kentidir burası, ama o hiç görmemiştir. Araştırmacı
gazetecilik yapan genç Türk’le dış politika yazarı kadın, ateşli sevişmelerini
yinelerler.
Ama asıl önemli olan İstanbul’dur, bu en azından çift kültürlü, hatta çok kültürlü kent. Yunan kadın bir yandan bu kentin tarihsel, turistik, mistik hazinelerini keşfederken, öte yandan kentin geçmişindeki baskı, yıldırma ve ırkçılık dönemlerini öğrenir. Ve sürekli kendi ülkesiyle, tıpkı Türkiye gibi zaman zaman demokrasiyi rafa kaldırmış, askeri yönetimlere teslim olmuş, aydınlarının unufak edilmesine göz yummuş Yunanistan’la kıyaslar ve cunta döneminde kaybolup giden babasını hatırlar. Ama şimdi asıl önemli olan, tıpkı onun gibi gizemli biçimde kaybolmuş sevgilisini bulmaktır. Ancak bu gizemli kentte, bir kaybolan bir daha çıkagelir mi?
Bu iddialı özete bakmayın... Film, aslında
klasik ve çok işlenmiş temalarına hemen hiçbir şey katamıyor, ne yazık
ki...Aşırı Türk milliyetçiliği, İstanbul’dan kovulan Rumlar, her iki ülkede de
yaşanan acılı deneyimler, askeri yönetimler ve cunta dönemleri gibi son derece
önemli temalar, en klasik biçimde ele alınmış. Yoğun bir cinsel ilişkiyi
siyasal bir fon üzerinde, onun aynası gibi yansıtma çabası, ne yazık ki yeni
bir “Hiroşima Sevgilim”e yaklaşamıyor. İstanbul ise nerdeyse turistik bir
yaklaşımla sunulmuş. Tarihsel mekanlardan bohem meyhanelere, herşeyde bir “deja
vu” havası var. Kimileri buna turistik broşür gayreti de diyecektir. Soyut
final de bu tatminsizliği giderecek gibi değil. Bir hayal kırıklığı... (Atilla
Dorsay)
4
Nedim
Gürsel, ilk sinema deneyimi olan film hakkında şunları söylüyor: "Her ne
kadar duygusal bir aşkın arayışı gibi gözükse de aslında derinde daha ince
ayrıntılar yatıyor. Mesela; Yunanlı genç gazetecinin babası aslında Kıbrıs
olayları sırasında İstanbul'dan sürgün edilmiş ve bir daha geri dönememiş. Bu
genç kadın sevgilisinin peşinden babasının yaşadığı İstanbul'a geliyor. Hikaye
giderek babasını tanıma, onu yeniden keşfetmeye doğru gelişiyor. Yunanlı
kadının gözünden İstanbul'un anlatılmasına varıyor" (Köksal, Cumhuriyet,
01.10.2000).
Film yönetmen ve yapımcı arasında yaşanan
ihtilaftan dolayı vizyona giremedi. Sevgilim İstanbul'un yapımcısı tarafından
bilinçli olarak gösterime sokulmadığını belirten yönetmen Yasar ve yapıt sahibi
Gürsel, yapımcı (Pertan çiftine) aleyhinde dava açmışlardır. (Öztürk.
2004:290). Davanın gerekçeleri yapımcının filmin bitmesini ve Antalya Altın
Portakal Film Festivaline katılmasını engellemesiydi. Olayların bu noktaya
varmasının nedenleri kısaca şöyleydi: yönetmen Seçkin Yasar filmi için gereken
paara desteğini Eruimages'dan almıştır (1 milyon 100 bin Fransız Frangı). Yaşar
yapımcılığın yaratıcılığını engelleyeceğini düşünerek önce Yavuz Özkanla
anlaşır. Gerek Yaşar'ın başrol oyuncusunun yoğun işleri nedeniyle gerekse de
Yavuz Özkan'ın öncelikle kendi filmini yapmaya karar vermesiyle Yasar bu kez
Ersin Pertan'la ve filminin aynı zamanda sanat yönetmeni olan Annie G.Pertan'la
anlaşır ve yapılan bir protokolle filmin hakları Pertanlar'a geçer. Hatta
Yasar. başlangıçta yüz kutu film ve beş çalışma haftası için anlaşmasına
karşın, seksen kutu film ve dört hafta için imza atar. Ayrıca filmin haklarının
yüzde sekse Pertanlar'ın olmuştur (Öztürk, 2004:290). Yönetmen Yasar bu
gelişmelerle ilgili şunları söyler: "Neredeyse kameranın ayakları havada
film çektik. Tam bir cambazlık yaptık. Sonuçta dört haftayı üç gün geçince
benden bu üç günlük 1 milyar 190 milyonluk parayı da istedi. Hem de bir
cumartesi akşamüstü ben gemide çekimdeyken"... Yasar'a göre yapımcıyla
aralarındaki diyaloğu koparan olay ise, Annie G. Pertan'la sette yaptıkları
tartışmaya dayanmaktaydı. "Manastırda yapılacak bir çekimde gündüz
çekimlerini gece yapmam istendi. Bir daha oraya gelmemek için. Arklarla geceyi
gündüz yaptık"... 11 Eylül 2000'de Pertan'ı: kendilerinden asla talep
edilmeyen bir takım telif hakları yazılarından dolayı stüdyo çalışmalarını
durdurduğunu belirten Yasar, "Bugüne dek durdum çünkü adalet çok yavaş
işliyor ve karşılıklı halledebileceğimizi düşündüm. Daha önce bu nedenle bir
tek dava bile açılmamış. Kendisi de yaratıcı olan bir insanın böyle davranması
anlaşılır gibi değil" demektedir. Filmin yaratıcılarından bir diğeri olan
Nedim Gürsel ise, gelişen olaylar hakkında "Bu bir çocuk yetiştirip, onun birisi
tarafından hapse tıkılması ya da dolaba kapatılması gibi bir şey. Ersın bey Seçkin
Yasar ve Yunanlı prodüktörle konuşmayı reddediyor. Tek diyalog kurduğu kişi ben
oldum. O, bunun bir takım pürüzler yüzünden bu noktaya gelindiğini ve filmin
gecikmesinin kendisiyle ilgisi olmadığını söyledi" demektedir (Köksal, Ol.
10.2000).
Filmin yapımcısı Ersin Pertan ise
hakkındaki iddialara ilişkin şunları söylemektedir: "Yönetmen bu filmi
çekerken bütün haklarını sonuna kadar kullanmıştır ... Yapımcının da bazı
hakları var... Bir yapımcı yönetmenin emir eri değildir. Filmin ticari ve mali
konuları yapımcıdan sorulur. Filmin ticari vizyona girmesi, hangi festivallere
gideceği ya da televizyon satışı olup olmayacağı uygun gördüğü biçimde davranır
ve hiç kimseye de sormaz. Film yakında zaten tamamlanacak ve biz de yapımcı
olarak uygun gördüğümüz şekilde tamamlayacağız". Filmin bestecisinin telif
hakları ile ilgili devir işlemlerine ilişkin Yaşar ve Yunanlı ortak yapımcının,
Pertanlar'ın kendilerinden böyle bir istekte bulunmadıkları iddiasına ise
Pertan, "İstedik çünkü ticari olarak vizyona girebilmesi için bu belgeler
gerekli... Buna da yapımcı olarak ben karar veririm" diye yanıt vermiştir
(Köksal, 0l. 10.2000). “Prof. Dr. Alim Şerif Onaran/Doç.Dr.Bülent Vardar, “20
Yüzyılın Son Beş Yılında Türk Sineması” syf, 237”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder