GÖNDERİLMEMİŞ MEKTUPLAR (2002)
Senaryo ve Yönetmen: Yusuf Kurçenli, Görüntü Yönetmeni: Mehmet Aksin Müzik: Atilla Özdemiroğlu Yapım: Film F/Nesteren Davutoğlu – Tivoli/Denes Szekeres Türk Macar Ortak Yapımı Eurimages Katkısıyla 1. Kamera Asistanı: Mehmet Zengin, 2. Kamera Asistanı: Sinan Deviren, 3. Kamera Asistanı: Erkan Madencioğlu, Kurgu: Niko, Sanat Yönetmeni: Selda Ülkenciler, Finans Yönetmeni: Dinçer Sipahi, Reji Ekibi: Çiğdem Sezgin, Serkan Acar, Ertekin Akpınar, Ceyda Demir, Yapım Sorumluları: Murat Nişancalı, Salih Karaman, Ekin Kurçenli, İbrahim Güre, Aylin Işık, Volkan Gürses, Macar Yapım Sorumlusu: Andrasw Toth, Yapım Asistanı: Adrienn Zsoldos, Nurdan Gür, Kostüm Asistanı: Fikret Güleç, Ses Kayıt: Gabor Rozgonyi, Boom: Gabor Rozgonyi, Halil Çağır, Post Prodüksiyon Sorumlusu: Ceyda Demir, Eurimages Sorumlusu: Yasemin Yozgat, Sanat Ekibi: Yasemin Kalara, Tolunay Türköz, Talat Karagöz, Marangoz: Ali Rıza Altınten, Set Fotoğrafları: Faruk Hacıhafızoğlu, Işık Şefi: Ali Salim Yaşar, Işık Ekibi: Feranuz Tuna, Murat Mümnülkü, Giray Girgin, Mehmet Parlak, Set Amiri: Adnan Aydın, Set Ekibi: Cüneyt Kayar, Mithat Aydın, Set Ekibi 2: Melih Sezgin, Tolga Yarım, Dolly–Grip: Ufuk Kayar, Dolly Asistanı: Murat Kırbaş, Makyöz: Mediha Şafak Çelik, Makyöz Asistanbı: Leyla Ağluç, T. Şoray Makyöz: Simay Muratoğlu, Kuaför: Ahmet Karasu, Müzikhol Koro Eğitmeni: Mehmet Dolgunyürek, İlahi Korosu Müzik Eğitmeni: Ayşenur Özpekel, Ulaşım: Aziz Güzel, Yunus Sönmez, Serdar Kurçenli, M. Ali Özengi, Yalçın Karakurt, Post Prodüksiyon: {Kodak Cinellabs Hungary Ltd., FocusFox Studio Ltd, Sinefekt, İmaj}, Animasyon: Gergo Gazsy, Işık Kontrol: Viola Regefczy, DublajMiksaj Stüdyosu: İmaj, Seslendirme Yönetmeni: Volkan Severcan, Ayhan Kahya, Seslendirme Ekibi: Murat Şenol, Özgür Ünal, Miksaj Teknisyeni: Serdar Öngören, SesEdit: Bülent Taran, Efekt Kayıt: Esra Film, Laboratuar: {Yusuf Özbek, Mustafa Koç, Orhan Turgut, Selahattin Turgut, Ersan Gümüş, İlhan Özkan, Burcu Doğanay, Ayhan Kısa (Sinefekt)}, Jenerik: {Kerem Kurdoğlu, Merih Öztaylan, Bülent Ergün, Özgür Taparlı (Sinefekt)}, Kast Ajansı: Renda Güner, Basın Halkla İlişkiler: İmage Halkla İlişkiler, Reklam Ajansı: Lowe Tanıtım Hizmetleri, İdari Yapımcı: Özlem Yurtsever,
Oyuncular: Türkan Şoray
(Gülfem), Kadir İnanır (Cem), Aytaç Arman (Ali), Suna Selen (Elmas), Rojda
Demirer, (Ceren), Kutay Köktürk (Seyfi), Tunca Yönder (Celal), Melike Demirağ
(Selma), Levent Yüksel (Timur), Mehmet Akan (Bekçi Ahmet), Oya Aydonat (Hala),
Salih Kalyon (Fıkracı), Necati Bilgiç (Nuri), Hikmet Karagöz (Mustafa), Gokhan
Mete (Hüseyin), Nemci Aykar (Komiser), Barış Çakmak (Hakan), Imola Caspar (Celal
Eş), Tuncay Tanülkü (1. Arkadaş), Ali Salim Yaşar (2. Arkadaş), Engin Günay
(Yazıhaneci), Sedat Demir (Yazıhanedeki Adam), Yılmaz Uyar (Gülfem Baba), Barış
İlniloğlu (Genç Cem), Zeliha Sürücü (Genç Gülfem), Alp Devilgen (Zabıta), Zafer
Gecegörür), Balazs Lazar (1. Esnaf), Noyan Erözçelik (2. Esnaf), Yasemin Yozgat
(Sekreter), Gülşah Başarırı (İlahi Okuyan Kız), Ahmet Bensiz (İmam), Ahmet
Güngörmez (1. Müzisyen), Nergis Kartal (2. Müzisyen) Özgün Şarkılar: “Gülfem”
Osman Nuri Özpekel, “Hırçın Deniz” Atilla Özdemiroğlu, Söz: Günay Çoban,
Yorumlayan: Meral
Konu: Yirmi yıl sonra terk ettiği
anılarla dolu kasabasına dönen bir gemiciyle, onun öldüğünü zannedip başkasıyla
evlenen bir kadının imkansız aşk öyküsü. Cem (Kadir inanır), babasının son
nefesine yetişebilmek için, yıllar önce ayrıldığı kasabasına döner. Gemilerde
çalışarak geçirdiği bu yirmi yıllık sürgününde bırakıp gitmek zorunda kaldığı
Gülfem'i (Türkan Şoray) asla unutamadığı gibi, yüreğindeki bu tutku giderek bir
yangına dönüşmüştür. Cem'in kasabaya geldikten sonraki niyeti, hemen yine
denizlere dönmektir. Çünkü kardeşinin ölümünden kendisini sorumlu tutan
annesiyle sorunları vardır. Kaçıp gitmesinin üstünden "kırk gün"
geçmeden evlendiğini öğrendiği Gülfem'le yüzleşmekten kaçınıyordu. Gülfem ise
Cem'in öldüğünü sanıyordur. Bu yüzden duygularını içine gömmüş, yaşamını kocası
Ali (Aytaç Arman) ve kızı Ceren 'e (Rojda Demirer) duyduğu sorumluluklarla
sınırlandırmıştır. Gülfem 'in kızı Ceren, Cem'le tanıştığında bu ilginç
kişilikten çok etkilenir. Cem'i yerel bir radyoda yaptığı programda konuk eder.
Cem'in göndermediği mektuplar birer birer radyoda yayınlanınca yirmi yıllık bir
kopuşun gerçekleri ortaya dökülür. Dile getirilmemiş duygular, kıskançlıklar,
eski kinler ve ihanetIer. (Agah Özgüç)
Ödül:
22.Uluslararası
İstanbul Film Festivali'nde (1227 NİsAN 2003)
►Suna
Selen "en iyi kadın oyuncu"
2.
Köyceğiz Film Festivali'nde halk jürisi özel ödülü
& Melodramın
derin sularında dolaşıyor
Gönderilmemiş
Mektuplar ... Dorukta bir duygusallığı, bir kadın filminin kendine özgü
öğelerini, ömrü bir aşk, bir tutku, bir günah etrafında ören ve anıları en
değerli andaçlar gibi sandıkların içine saklayan bir anlayışı karşımıza
getiriyor.
20 yıl önce, adına Amasra
denen o güzel Karadeniz kıyı kasabasında iki kardeş vardır. Biri siyasal
olaylara karışmış Can, öbürü o taraklarda bezi olmayan masum Cemal.. Can,
kasabanın en güzel kızı Gülfem'le dillere destan bir aşk yaşamaktadır. Ama bir
ihbar olur, jandarma Can'ı almaya gelirken, Cemal onu kurtarmak için kendini
feda eder. Ama ölüsü Can sanılır ve öyle gömülür. Can da ortaya çıkamaz ve
kaçıp gider. Tam 20 yıl boyunca gemilerde dünyayı dolaşmak için ...
Ama babasının ölümü, onu yıllar sonra kasabaya
getirir. Annesi, ölen küçük oğlu nedeniyle onu affetmemiştir, kasabalı onu
Cemal diye karşılar. Gülfem ise elbette evlenmiş ve boyu kadar bir kız sahibi
olmuştur. O kız, Ceren de Cemal'den hoşlanır, onu radyo programına davet eder.
Acaba Gülfem ile Can için yeni bir şans olabilir mi, hayata yeniden
başlayabilirler mi?
Film, sanki geçmişten süzülüp
gelmiş son derece romantik bir öykü anlatıyor. Geçmişin günahları, doğrudürüst
yaşanamamış bir büyük aşk, mutluluğu uçarı bir kuş gibi cömertçe ellerinden
kaçırmış bir çift, ortada kalmış bir genç kız... Tüm bunlar, Yusuf Kurçenli'nin
filmine alabildiğine hüzün yüklüyor.
Yıllar
sonra yeniden bir araya gelen Şoray İnanır çifti, Şoray'ın bir sahnede nihayet
şarkı söylemesi ve bir Özdemiroğlu bestesini seslendirmesi... Tüm bunlar
kuşkusuz kitle açısından cazip şeyler. Şoray da, İnanır da ellerinden geleni
yapıyor ve rollerine sonuna dek asılıyorlar. Özellikle Şoray'ın kimi yakın ve
de uzun planlardaki oyunu ve de İnanır'ın adeta tümüyle kolay kolay unutulmayacak.
Ama yine de insan hayıflanmadan edemiyor. Keşke o Türkan kanunları o zaman da
olmasaydı ve bu iki oyuncu, o en güzel dönemlerinde gerektirdiği kadar koklaşıp
öpüşseydiler.Bu film en azından bir 10 yıl once çekilseydi, ikisi de filmdeki
yaşlarına daha uygun olsaydılar.
Diğer oyuncular da iyi. Atilla
Özdemiroğlu’nun filmi yumuşak bir tül gibi saran müziği güzel. Kameranın
ardındaki Mehmet Aksın, bir kış filmi olmasına rağmen, niye o güzelim Amasra
manzaralarını bu kadar ışığa boğmuş benim aklım ermedi.
Gönderilmemiş Mektuplar, sanki biraz
geçmişte kalmış sinema anlayışını yansıtan, ama insanın kendisini kaptırırsa
büyük bir rahatlıkla izliyeceği bir bir film. Bu filmden elde kalan, gerçek
anlamıyla hüzün...Belki iyimserliğe yelken açmış bir finalin bir nebze
giderdiği ... “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf: 78”
& Anladığımız
kadarıyla Kurçenli, klasik Yeşilçam geleneğini, modem bir öyküyle ayağa
kaldırmak istemiş. Kökleri yirmi yıl öncesine uzanan yarım kalmış bir aşk
hikayesinin günümüzdeki hesaplaşmasını anlatan film, genel karakteri itibarıyla
bu hedefini tutturuyor. Ama filmin bağlı bulunduğu türün demodeliği, kuşkusuz
'teorik' bir handikaba dönüşmüş. Ya oyunculuklar? Filmde öncelikle bir
'casting' problemi göze çarpıyor. Yirmi yıllık bir dönemde gidip gelen öyküde,
karakterlerin zamanımızdaki uzantılarını fiziksel görünüşleriyle yaşların 55
civarında seyreden oyuncular canlandırıyor. Tamam, bunu da sineye çekelim ama
Şorayİnanır arasındaki kimya bu kez pek de tutmamış. Şoray'ın tutuk, ifadesiz
oyunu ritmi bozmuş. İnanır başarılı ama belleklerde, geçmiş performansları
kadar kalıcı izler bırakmıyor. Öyküde ağırlıklı rolü olan genç, Rojda Demirer,
fazla teatral oyunu, yönetmen dokunuşundan hiç nasibini almamış. 'Eşkıya'nın
Keje'sini hatırlatan bir sevdayla başkasına aşık olduğunu bildiği kadınla
hayatını birleştiren Ali karakterinde Aytaç Arman filmin en iyisi. Suna Selen
de giderek sinemamızın yeni Aliye Rona'sı olma yolunda ilerliyor. (Uğur Vardan,
Radikal G., 28 Mart 2003)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder