YAŞAMA HAKKI (1998)
Senaryo ve Yönetmen: Nurettin Özel, Görüntü Yönetmeni: Ali Utku, Müzik: Tuluyhan Uğurlu, Yapım: Esra Film/ Hüseyin Türk Yıldırım Kurgu: Ayhan Eryüksel, Mevlût Koçak, Sanat Yönetmeni: Güler Işık, Kamera Asistanı: Barış Işık, Işık Asistanı: Özgür Yücel, Set Amiri: Ertan Sımsıkı,
Oyuncular: Filiz Taçbaş,
Yalçın Dümer, Jale Yücel, Erol Taş, Fikret Hakan, Kâmil Yılmaz, Enes Özel,
Hilal Kansu, Saffet Yurtsever
Konu: Anne, baba, büyükbaba ve iki
çocuktan oluşan mutlu bir aile... Baba arkeolog, anne hemşire... Her ikisi de
entellektüel birikimleri olan, mesleklerini ideal edinmiş insanlar... Birbirine
karşı son derece saygılı ve güçlü bir sevgi bağıyla bağlı... Mutlu ve huzurlu
geçen günlerin ardından Zuhal'in (anne) yeniden hamile kalmasıyla çalkantılar
ve çatışmalar başlar. Ama karı koca arasındaki bu çatışmalar hiçbir zaman
aralarındaki sevgi bağını kopartabilecek şiddete gelmez. Zuhal çocuğu dünyaya
getirmek istemez. O'na göre üçüncü bir çocuk zamanı ve ilgiyi üçe bölecektir.
Zuhal köylere yapılan aşı kampanyalarına
gönüllü olarak katılmaktadır. Çocuğu dünyaya getirmesi onun bu gibi
aktivitelerden uzak kalmasına neden olacaktır. Zuhal'ın aksine kocası Ali
Osman, üçüncü çocuklarının dünyaya gelmesini şiddetle arzulamaktadır. Ali
Osman, ana rahmine düşmüş bu çocuğun artık yaşama hakkını elde etmiş bir insan
olduğunu düşünmektedir. Ali Osman'a göre artık bu hakkı onun elinden kimse
alamaz . Zuhal kararlıdır. Çocuğu aldıracaktır. Aynı gün çocuklarında okul
gezisi vardır. Zuhal onları otobüse bindirip yolcu ettikten sonra hastaneye
gidip kürtaj masasına yatar. Fakat her şey yolunda gitmez. Cenin alınırken rahim
delinir ve başlayan kanama durdurulamayınca doktorlar rahmi almak zorunda
kalır. Müdahale bittikten sonra hastane odasına alınan Zuhal'in yanına son anda
durumu öğrenen Ali Osman da gelir. Bu arada hastane koridorlarında bir
koşuşturma başlar. Acil çağrılar yapılır. Gezi otobüsü kaza yapmıştır ve bu
kazanın sonucunda Zuhal ve Ali Osman'ın iki çocuğu da ölmüştür.
* Yaşama Hakkı" öncelikle temiz işçiliği dışında dikkat çeken
bir film değil. Yaşama Hakkı, bir kaç oyuncu haricinde, vasat sayılabilecek
oyunculuğu ve tek düze sinema diliyle hakkında görüş öne sürebilmek açısından
parlak sinyaller veren bir film de değil. Film kendi içinde Türk sinemasının
geleneksel anlayışları (oyunculuk, mizansen, mekan kullanımı vb.) içinde
gelişir gibi görünürken, aslında mesajını modem tanımlaması içine giren sosyal
tabakanın insanlarının üzerinden yol alarak vermeye çalışıyor. Yani klasik
deyimiyle sol gösterirken sağ vuruyor. Geçmişin Milli Sinema anlayışının
izinde, ama söylemek istediğini, mesajını daha ustaca, didaktizme kaçmadan ve
keskin sloganlar üretmeden gündeme getiren bir film Yaşama Hakkı.
Türkiye Cumhuriyeti'nin kurulmasıyla
birlikte, Cumhuriyetin hedeflediği çağdaş uygarlık seviyesine karşın, ülkemizde
homojen bir insan kitlesi, üzerinde toplumsal mutabakatta uzlaşılabilen bir
süreç ne yazık ki henüz oluşamadı; yakın gelecekte de oluşması zor görünüyor.
Yaşama Hakkı filmiyle ilgili görüş oluştururken, laikçi bir tavırla filmi
mahkum etmek değil amacımız. Ama film, dinsel söylem aracılığıyla kendisine
aktarılanlardan sorgulamadan etkilenebilecek kitleler açısından gerici ve
tehlikeli mesajlar içeriyor. Bu mesajı da köylü kurnazlığının arkasına
gizlenerek gerçekleştirme peşinde. Filmde daha muhafazakar eğilimlere sahip
olabilecek bir tabandan gelen hemşire Zuhal, son derece modem görüntülü,
feminist bakış açısına sahipmiş gibi işlenirken; bir arkeolog olan ve genelde
daha akılcı ve çağdaş düşünmesi beklenen kocası Ali Osman ise daha gelenekçi ve
kaderci bir anlayışın temsilcisi olarak yansıtılıyor. Ülkemizin erkek egemen
yapısı ve İslam dininin koşulları gereği olarak bile, filmde ele alınan kadın
karakter, geleneklere boyun eğen, kocasına karşı çıkmayan ve kocasının ailesi
tarafından da ezilen biri olarak işlenmiyor. Diğer yandan ülkemizin neredeyse yarısından
çoğunda hüküm süren "allah rızkını verir" yaklaşımı bu filmin içinde
öncelikle ön plana çıkarılmıyor. Yönetmen Nurettin Özel, kendince kurnazlık
yaparak dine, aile gelenekleri bağlamında yaklaşan ama daha mesafeli duran
insanların yaşamından yola çıkarak "allah affetmedi" fikrini onların
da kafasında oluşturup, dolayısıyla kollektif bilinçaltına allah korkusu
salarak, taraftar kitlesini arttırmaya çalışıyor. Aslında daha açık söylemek
gerekirse, kaba bir şekilde din ve kadercilik propagandası yapıyor. Makul
koşullarda yaşayan ve iki çocuğu olan hemşire Zuhal, istemediği bir hamilelik
vuku bulduğunda diğer çocuklarını daha iyi yetiştirebilmek için onu
aldırdığında "allah affetmedi" gerekçesiyle cezalandırılıyor. Bu ceza
ise gerçektenden de vicdansız ve hiç inandırıcı olmayan, salt yönetmenin
amacını gerçekleştirmek için yapay olarak hazırlanmış bir trafik kazası aracılığıyla,
genç kadının diğer çocuklarının da ölümü şeklinde gerçekleşiyor.
Nurettin Özel yaşamı aklıyla değil, salt
inanç boyutunda yaşayan insanlara mesaj vererek, onların da bakamayacağı
çocuklar dünyaya getirmelerini özendiriyor. Hemşire Zuhal, üçüncü çocuğunu iyi
yetiştiremeyeceği gerekçesiyle aldırmak yerine doğurmuş olsa "cennette
yaşayacakken"; akılcı davranıp koşullarına göre hareket ettiği için bu
dünyada cehennem azabı içinde yaşamaya mahkum ediliyor. Yaşama Hakkı, başta da
belirttiğimiz gibi temiz işçiliği dışında yaptığı zararlı propaganda ve
inandırıcı olmayan dünyasıyla, ülkemizde mağdur olduğunu iddia eden bir gurup
inançlı kesim temsilcisinin dünya görüşünü ve hedeflerini anlayabilmemiz adına
da önemli ipuçlarını içinde barındıran bir film olarak dikkati çekiyor. “Prof. Dr.
Alim Şerif Onaran/Doç. Dr. Bülent Vardar, “20 Yüzyılın Son Beş Yılında Türk
Sineması” syf, 186”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder