GÖNÜL (2001)
Yönetmen Ersin Pertan,Senaryo Kim Kotila Görüntü Yönetmeni Walter ACI Lassally Müzik Nedim V. Otyam Yapım Sanmal A.Ş./Annie G. Pertan, Ersin Pertan Sanat Yönetmeni: Annie G. Pertan, Kurgu: Nevzat Dişiaçık, Sanat Yönetmeni: AnnaMaria Geelmuyden Pertan,
Oyuncular: Berhan Şimşek,
Selçuk Yöntem, Elyse Mirto, Erdinç Akbaş, Selma Köksal
KONU: Amerika'lı Rayna, kocası David'in
karşı çıkmasına karşın 1983 yılında Anadolu'nun küçük bir kasabasına araştırma
yapmak üzere gider. Kasabaya giderken yolda alışık olmadığı şeyleri şaşkınlıkla
izlemektedir. Trafik ihlalleri, Anadolu insanının kendisine yabancı gelen
özellikleri gibi. Bir ara minibüs yolda bozulur ve arabanın tamirini beklerler.
Kasabaya geldiklerinde kahvede oturmakta olan halktan Mustafa, Rayna'nın
bavulunu alarak onun itirazına karşın onu Şükran isimli bir kadının pansiyonuna
götürür. Rayna, Şükran'la haftalığı 5 dolara anlaşır. Odasında uyuyakalan
Rayna'yı, Şükran polis kendisini aradığı için uyandırır. Rayna, polis memuruyla
karakola gider. Kendisini otele götüren Mustafa da karakola gelmiştir. Komiser
Rayna'ya geliş nedenini sorar. Rayna geliş nedenini araştırma olarak belirtir.
Komiser, araştırmasının politik olup olmadığını ve yardıma gereksinmesi olup
olmadığını sorar. Rayna, komisere tercüman istediğini söyler. İngilizce
öğretmeni Ayşe, kasabada olmadığı için Mustafa, komisere yazar olan İlhan'ı
çağırmayı teklif eder.
İlhan ve Rayna araştırma için
minibüsle bir köye giderler. Yolda giderlerken İlhan, Rayna'ya Alman bir
yayıncının ilgilendiği bölgenin politik durumuyla ilgili bir araştırma
yaptığını söyler. Bu arada uyuklamakta olan Rıza, uyanarak dürbünle bir yeri
gözetler. Köye geldiklerinde muhtarı bulurlar. Onun yardımıyla bir halı
atölyesinde çalışan kadınlara Rayna sorular sorar ve fotoğraflar çeker. İlhan
ve Rayna, geri dönerlerken Rıza ve iki adamı minibüsün yolunu keserek herkesi
dışarı çıkarır. Rıza, arabaya yoldan binen Emine ile Mahmut'u dışarı çıkararak
öldürür. Bu arada minibüste kalan Rayna başını çarparak yaralanmıştır. Rıza,
Rayna'yı süzerek uzaklaşır .
Rayna ve İlhan kasabaya
döndüklerinde karakolda ifade verirler. Bu arada İlhan'ın karısı doktor Selma,
Rayna'nın yarasını tedavi eder. Zehra ve Rayna kasabanın pazarında dolaşmaya
çıkarlar. Dönüşte İlhan'la karşılaşırlar ve İlhan, Zehra'nın itirazına karşın
Rayna'yı, yolda gördükleri cinayetle ilgili karakola götürmesi gerektiğini
söyler. Karakolun önünde toplanan iki gencin aileleri aralarında kavga
çıkmıştır. Bu arada şaşkınlığa uğrayan Rayna'ya, İlhan durumu anlamasının zor
olduğunu söylerken Mustafa durumu normal diye yorumlar. İlhan, Rayna'yı çevrede
metruk bir tarihi kiliseye götürür. Kilisenin önünde hayvanlar otlamaktadır.
Kilisenin içini gezerlerken İlhan, Rayna'yı öpmek ister. Bu sırada kapıda
atıyla Rıza belirmiştir. Rayna ve İlhan kasabaya döndüğünde onları bekleyen
Zehra durumdan hoşlanmamıştır.
Rayna gece uyumaktayken Rıza'nın atının
nal sesleriyle uyanır. Bir süre pencereden bakışırlar. Ertesi gün Zehra'nın
çalıştığı kliniğe giden Rayna, Rıza'nın kız kardeşi Nesrin'e, bandaj yapmaya
giden Zehra'yla gider. Rayna kasabaya döndüğünde gelen polisle karakola gitmek
zorunda kalır ve komiserin Rıza'ya ilişkin sorularını yanıtlar. İlhan, Rayna'yı
kendisiyle gelmek istemese de, Rızay'la görüşme ayarladığını söyle yerek
gitmeye ikna eder. Rıza, Reyna'yı akşam köyde yapılacak düğüne davet eder.
Düğün sonrasında İlhan, Rıza'yla konuşur. Rayna'dan hoşlanıyorsa onurlu olması,
kendini yetiştirmesi gerektiğini söyler. İlhan ona kendilerine katılmayı, onu
eğitmeyi teklif eder. Rıza kendisini ve Hasan'ı rahat bırakmasını söyler. Rıza,
Reyna'ya haber göndererek onu atla çevreyi dolaştırmaya çıkarır. Dönüşte yağmur
bastırınca da bir dağ evine sığınırlar. İlhan, komisere Rıza'nın Rayna'yı kaçırdığı
şeklinde ihbarda bulunur. Hasan aracalığıyla Rıza ve Rayna'nın kaldığı yeri
bulan İlhan, Rıza'yla karşı karşıya gelir. Aralarında çıkan çatışmada Rıza
İlhan'ı, polisler ise Rıza'yı öldürmüştür. Ülkesine dönen Rayna, kocasına
kendilerine bir şans daha vermeyi teklif eder. “Prof.Dr.Alim Şerif
Onaran/Doç.Dr.Bülent Vardar, “20 Yüzyılın Son Beş Yılında Türk Sineması” syf,
240
*Ersin Pertan’ın insan ilişkilerinin çatışma
ve şiddet üzerinden geliştiği “geri kalmış” bir coğrafyada, bir kez daha
kuşatma altında aşk öyküsünü anlatmaya soyunmuş. Baştan sona bidik kalıplar
aracılığıyla ilerleyen öykü, karakterlerin az rastlanır biçimde “havada
durmaları”nın etkisiyle hiçbir alanda inandırıcılık, etkileyicilik
sağlayamıyor, görsel açıdan da gözlerimizi okşamayı başaramıyor. Başta Berhan
Şimşek’in fazlasıyla gergin, adeta küçük dağları ben yarattım demeye getiren
oyunculuğu olmak üzere, Selçuk Yöntem’in, Elyse Mirto’nun savruk
performanslarının da etkisiyle “Acı Gönül”, anlatımını tutturamamış, hedefini
saptayamamış bir film olarak seyir tarihimizdeki yerini alıyor. Bunun en büyü
nedeni, yazarı Kim Kotila’dan yana, Ersin Pertan’ın sağlam düşünsel bir yapı
inşa edememiş, ne iletmek istediğine öncelikle kendisinin karar verememiş
olması… “Acı Gönül” filminde ne bir düşünce var, ne aksiyon, ne özen, ne de
gerçek bir “çatışma” var. “Tunca Arslan, “Sinema Dergisi”, Haziran 2001, Sayı
75”
& Genel
olarak eleştiride, özel olarak da film eleştirisinde kullanılagelen kimi
benzetmelerden tümüyle kurtulmak gerektiğini düşünüyorum. Örneğin,
"İlkokul müsameresi gibi bir film" demek çoğu zaman, ilkokul müsamerelerinin
o çocuksu yalınlığına, cıvıltısına, hoş acemiliklere ve o büyük heyecana açık
bir hakaret, hatta ihanet anlamına gelebiliyor. Kötü bir film, neden ilkokul
müsameresine benzesin ki? Bunun gibi, bir zamanlar oldukça yaygın biçimde
kullanılan "Film mi kilim mi?", "Kilim gibi film!"
klişelerini de bir daha indirmemek üzere rafa kaldırmalı... Özenle dokunmuş,
alın teri göz nuru dökülmüş, rengarenk kilimlerin ne suçu var?
lk kez
37. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde seyirci karşısına çıkan, geçen ay
içinde de bazı ıstanbul sinemalarında gösterim şansı bulan "Acı
Gönül", Ersin Pertan'ın yönetmen olarak imza attığı dördüncü film. Bizans'ı bir kez
daha yıkan Ersin Pertan, "Acı Gönül"de tipik bir köyekasabaya gelen
yabancı öyküsü sunuyor. ABD'li bayan sosyolog, incelemelerde bulunmak üzere
geldiği dağ kasabamızda "folklorik" özelliklerimizin çeşitli
biçimleriyle karşılaşıyor, kasabanın doktoru Zehra ve sol tandanslı kocası
(Selçuk Yöntem) arkadaş oluyor, kan davasından çanak çömleğe, kasaba kadınlarının
el işlerine kadar pek çok konuda kültürümüzle yakından tanışma fırsatları
yakalıyor. Ancak bu tanışma yalnızca "kağıt üstünde" kalıyor, "S
gereği" olmaktan öteye gidemiyor. ABD'1i araştırmacının, yöre insanı
üstünde belli bir karizması, hatta dokunulmazlığı olduğunu anladığımız, bir
çeşit "sosyal haydut" kimliği taşıyan Rıza'yla (Berhan Şimşek) haşır
neşir olması, aralarındaki elektriklenme ve etkileşimin artıp duygusallığın
filizlenmesi ise tam anlamıyla "bardağı taşırıyor"! Entelektüel
İlhan'ın yabancı kadına göz koyup Rıza'yı kıskanması ve komploculuk yapmaya
başlaması, yağmur altında sığınılan mağarada banyo yapan aşıklarımızın keyfini
kaçırıyor kuşkusuz ama yine de aşk hükmünü yürütüyor. Yürütüyor yürütmesine de
filmin sonuna doğru anladığımız üzere, o da bir yere kadar!
Ersin Pertan, insan
ilişkilerinin çatışma ve şiddet üzerinden geliştiği "geri kalmış" bir
coğrafyada, bir kez daha kuşatma altında aşk öyküsü anlatmaya soyunmuş. Baştan
sona bildik kalıplar aracılığıyla ilerleyen öykü, karakterlerin az rastlanır
biçimde "havada durmalarının da etkisiyle hiçbir anında inandırıcılık,
etkileyicilik sağlayamıyor, görsel açıdan da gözlerimizi okşamayı başaramıyor.
Başta Berhan Şimşek'in fazlasıyla "gergin", adeta küçük dağları ben
yarattım demeye getiren oyunculuğu olmak üzere, Selçuk Yöntem'in, Elyse Mirto'nun
savruk performanslarının da etkisiyle "Acı Gönül", anlatımını
tutturamamış, hedefini saptayamamış bir film olarak seyir tarihimizdeki yerini
alıyor. Bunun en büyük nedeni, yazarı Kim Kotila bir yana, Ersin Pertan'ın
sağlam bir düşünsel yapı inşa edememiş, ne iletmek istediğine öncelikle
kendisinin karar verememiş olması. Üç aşağı beş yukarı benzer bir öykü
anlattığı için Halit Refiğ'in 1989 yapımı "iki Yabancı"sını akla
getirelim...
Yoksul bir Anadolu köyünde çalışmalar
yapan Batılı gönüllü kadının farklı çehrelerini ve aşkını anlatan "İki
Yabancı" da çok başarılı bir film değildi belki ama hiç değilse hemen her
sahnesinde Refiğ'in düşünceleri yansıyor, iş asla sallantıya bırakılmıyordu.
"Acı Gönül" de ise ne bir düşünce var, ne aksiyon, ne özen, ne de
gerçek bir "çatışma". 1980'lerin başında geçtiği ilan edilen bir
serüvende 72 plakalı otobüsleri e karşılaşmak, 500 bin TL bahşiş verildiğine
tanık olmak, abartılı diyaloglara katlanmak, belli başlı karakterlerin tümünün
İngilizce konuşabilmelerine hayret etmek de çabası! Daha çok Avrupa televizyon
seyircilerine görmek istedikleri, hayallerinde canlandırdıkları Türkiye'yi
göstermek niyetiyle yapılmış duygusu uyandıran, garip, tuhaf bir "gönüllü
rehine" serüveni olarak belleklerimizde yer edecek "Acı Gönül".
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder