Powered By Blogger

13 Aralık 2022 Salı

 

SALKIM HANIM’IN TANELERİ (1999) 


Yönetmen: Tomris Giritlioğlu Senaryo: Etyen Mahçupyan, Tamer Baran, (Yılmaz Karakoyunlu'nun aynı isimli romanından), Görüntü Yönetmeni: Yavuz Türkeli, Ercan Yılmaz Yapım: Avşar Film/Şükrü Avşar Sanat Yönetmeni: Mustafa Ziya Ülkenciler, Kurgu: Mevlüt Koçak, Işık Şefi: Ali Salim Yaşar, Kostüm Tasarım: Sevim Çavdar, Ayşen Akdeniz, Yardımcı Yönetmen: Muharrem Gülmez, Ses Kurgu: Erkan Aktaş, Genel Koordinasyon: Cafer Özgül, Hayri Aslan, Selim Aşkın, Müzik: Tamer Çıray, Murat Belge (Mekan danışma), Yapım Koordinasyon Murat Çiçek, Ömer Çalıkoğlu, Ömer Otyakmaz, Kemal Dörter, Yönetmen Yardımcıları: Rakela Kunyo, Şebnem Turan, Ilgaz Giritlioğlu, İlker Barış, Kamera Asistanları: Alper vTunga Türkdoğan, Haluk Ertuğrul, Alper Özcan, Işık Ekibi: Durmuş Demirezen, Ferahmuz Tuna, Murat Münüklü, Cengiz Topkara, Makyaj: Simay Muratoğlu, Makyaj Asistanı: Gülcan Bayer, Prodüksiyon Amiri: Cengiz Devreci, Prodüksiyon Asistanları: İlker Barış, Sinan Ekşi, Seyfi Çakır, Serkan Deveci, Terzi: Erol Potur, Set Amirleri: Şeref Yılmaz, Melih Sezgin, Set Görevlileri: Bayram Kayık, Nusret Yılmaz, Habit Eriş, Hakan Çevir, Tolga Yarım, Sanat Grubu: Tuba Onat, Defne Kayalar, Serhat Altınten, Ali Rıza Altınten, Kuaför: Yüksel Altun, Ses: Yunus Acar, Boom Operatörü: Polain Sonia, Jenerik: Hilmi Güver, H. Leyla Güver, Dizgi: Tolga Güver, Negatif Yıkama: Mustafa Oruç, Yahya Öztürk, Negatif Montaj: Eyüp Yıldız, Lale Cerrahoğlu, Renk Uzmanı: Adnan Şahin, Baskı: Zekeriya Şahin, Miksaj: Erkan Aktaş,

Oyuncular: Zuhal Olcay (Nefise), Hülya Avşar (Nora), Uğur Polat (Levon), Derya Alabora (Nimet), Zafer Alagöz (Durmuş), Güven Kıraç (Bekir), Kamuran Usluer (Halit Bey), Murat Daltaban, Nurseli İdiz, Yavuz Bingöl, Yaşar Akın, Konuk Oyuncular: Yücel Erten, Yılmaz Karakoyunlu, Yavuz Bingöl, Can Kolukısa, Ali Erkazan, Kemal Kocatürk, Kenan Bal, Defne Kayalar: Artin’ın karısı), Elvin Beşikçöioğlu (Taciser), Dolunay Soysert (Gülten), Ayşe Tunaboylu (hemşire), Tarık Günersel (Enis Fiikri), Funda Şirinkal (Binnur), Gökhan Mete (Gani), Ferdi Merter (Doktor), Muharrem Gülmez (Sabit Paşa), Ahmet Tanı (Arif), Erdem Özipek (Moiz), Özgür Özen ( Astsubay),

Konu: Film 1943 yılının İstanbul'unda başlar. Haydarpaşa Garı'ndan, Varlık Yasası bağlamında borcunu ödeyemeyenler zorunlu çalışmaya sevk edilmektedirler. Flashback'le bir yıl öncesine dönerek devam eder film. Durmuş ile Nimet, Niğde'den İstanbul'a göçmüş ve hemşerileri Bekir'i görmek için çalıştığı köşke gelmişlerdir. Bekir zengin bir işadamı olan Halit beyin yanında çalışmaktadır. Evinde bir parti verilmekte olan Halit beyin ve konuklarının neredeyse tek konusu savaş koşulları ve ağırlaşan vergilerdir. Halit beyin karısı Nora, parti sırasında yatağından kalkarak aşağı iner. Klarnetçi Artin'in ezgileri onu başka bir aleme sürüklemiştir. Nora ruhsal açıdan rahatsızlanmıştır. Bu duruma düşmesinin sorumlusu ona tecavüz eden kayınpederi Sabit Paşa'dır. Bekir, Durmuş'a Halit beyin yanında bir iş bulur. Nimet, babasından kalan dört bin lirayla ev almak istemektedir. Durmuş ise paranın bir kısmıyla dükkan açmayı düşlemektedir. Nimet ev konusunda yardımcı olması için Nora'nın kardeşi Levon'dan yardımcı olmasını rica eder. Durmuş çalıştığı handa bir mutemedi para tahsil ederken görür ve onu izleyerek tuvalette öldürüp paraları çalar. Bekir'i birlikte bir dükkan açmaya ikkna eden Durmuş, Halit Bey'in dükkanlarından birini satın alır. Bu arada gayrimüslimlere vergi gelmek üzeredir ve Halit Bey'in karısı Nora, tedavi olması için bir hastaneye sırasında Durmuş, Bekir'i öldürür.

Not: Yılmaz Karakoyunlu'nun 1990 yılında yazdığı ve Yunus Nadi Roman Ödülü'nü kazandığı aynı adlı eserinden sinemaya uyarlanan “Salkım Hanım’ın Taneleri”, toplam 8.5 haftada çekildi. Çekimler Aşkale, Erzurum, Mardin ve İstanbul’da gerçekleştirildi. Bütçesi 1 milyon doları aşan film, çekim aşamasına geçilmeden önce 2 senelik bir ön çalışma yapıldı. Ayrıca 1999 yılında "Salkım Hanımın Taneleri" "Oscar"a "aday adayı" seçildi

(Seçici kurul: Hülya Koçyiğit (SODER), Cengiz Ergun (FİYAP), Rekin Teksoy (TÜRSAK), Kutay Köktürk (ÇASOD), Aydın Sayman (SİNESEN), Tunca Arslan (SİYAD), Semir Aslanyürek (FİLM YÖN), Kadri Yurdatap (SESAM) (Kyn: Agâh Özgüç)

 

Ödül:

36. Antalya Altın Portakal Film Festivali'nde (1999):

►"en iyi film"

(Jüri Üyeleri: Şener Akıncılar, Cahit Berkay, Atilla Dorsay, Kutay Köktürk, Çolpan İlhan, Prof. Dr. Ünsal Oskay, Işıl Özgentürk, Necip Sarıcıoğlu, Ahmet Soner, Mine Vargı, Fehmi Yaşar),

► Uğur Polat "en iyi erkek oyuncu",

►Mustafa Ziya Ülkenciler "En İyi Sanat yönetmeni",
    ► Tamer Çıray "en iyi müzik" 

►Mevlüt Koçak "en iyi kurgu"

2. Sadri Alışık Sinema ve tiyatro Ödülleri (1999) 
    ► Murat Daltaban "en iyi yardımcı erkek oyuncu

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Ödülleri (1999)

► Tomris Giritlioğlu "en iyi yönetmen"

Marmara Üniversitesi Yılın İletişimcileri Zirvedekiler 2000 Ödülü

►Tamer Çıray "en iyi film müziği".

 4Karşımızda hem 'kostümlü bir dönem prodüksiyonu' hem de yedi ana karakter etrafında dönen bir film var. Roman genişliği içinde yaşam bulan karakterleri bir sinema filminde bir araya getirmek, senaryo tekniği açısından çetrefilli bir meseledir. Senaryoyu yazan Etyen Mahçupyan ve Tamer Baran bu zor işi başarmış. Her karakterin hikâyesi ayrı bir kanaldan akarken, bu hikâyeler filmin bütünlüğüne de hizmet ediyor. Ayrıca Salkım Hanımın Taneleri hem ikili ilişkiler (NoraHalit Bey, Durmuş Nimet, LevonDurmuş, Nefise vd.) hem de aşk üçgenleri (NimetDurmuş, Levon  Halit Bey, Nefise  Durmuş vd.) açısından çok zengin bir film. Üstelik bu ilişkilerin her biri farklı yan temalara bağlanıyor. Örneğin durmuş Halit Bey karşıtlığı yakın tarihimzin bitmez tükenmez taşra  İstanbul sermayedarı çelişkisine kadar uzanıyor. Maddi olarak her şeylerini kaybeden Levon ile Nimet'in ilişkisi de gerçek aşkın nerede ve nasıl bulunabileceğine çekiyor dikkatimizi... Bütün bu temaları birleştiren unsur ise Varlık Vergisi uygulamasıyla başlayan tasfiye operasyonu. Bu sadece gayri müslüm sermayedarların değil bütün bir ülkeyi bağlayan toplumsal ahlakın da tasfiyesi... bu operasyondan kazançlı çıkanların günümüz Türkiye'sine uzanan bir yolun taşlarını döşedikleri düşünülürse, sadece belirli bir dönemle değil dipten dibe bugünle de hesaplaşarak sivrilen film duruyor karşımızda. (Mehmet Açar, Aktüel Dergisi, 18 Kasım 1999)

4 Filmin en güçlü metaforu, deli bir kadının sanılarında karşımıza gelen, tecavüz olayında yer alıyor. Çizme ve kırbaç gibi simgelerden ibaret iktidar sahibi babanın, Nora'ya tecavüzü ve oğlunun hakkı olan 'döl'e el koyma teşebbüsü, izlemekte olduğumuz olayların bir geçmişi, kaldırılır. Halit Bey ve Levon onu ziyarete giderler. Ama Nora başka bir dünyada yaşamaktadır. Kocası Halit'i ve kardeşi Levon'u tanımaz. Beklenen haber gerçekleşir ve gayrimüslimlere Varlık Vergisi konulur. Vergisini ödeyemeyenler Aşkale'ye sürgüne gönderileceklerdir. Halit Bey'in oyun arkadaşlarından ve bürokrat olan Mithat Bey, gayrimüslimlere hak verse de karaborsaya neden olduklarını düşünmektedir. Durmuş, Bekir'in ilişkilerini kullanarak Nuri Bey aracılığıyla gayrimüslimlerin satılık mallarının listesini ele geçirir. Durmuş, akbaba gibi elde etmeye başladığı servetle Beyoğlu'nda bir kürk mağazası açar. Durmuş 'la ilişkisi gittikçe bozulan Nimet'le, Levon arasında bir yakınlaşma başlamıştır. Halit Bey'in dedesi İshak aslında gayri müslimdir. Ailesinin sonradan din değiştirmesinden dolayı dönme olarak kabul edilen Halit Bey de normalden fazla tahakkuk eden vergi yüzünden, borçlarını ödeyebilmek için her şeyini satmak ve ödeyemediği borçlar için Aşkale'ye çalışmaya gitmek zorunda kalır. Durmuş, Halit Bey'in konağını satın alır. Halit'in eski metresi ise Durmuş'la yaşamaya başlamıştır. Halit Bey, Aşkale'den kaçmaya çalışırken ölür. Bu arada Nora intihar eder. Bekir, Durmuş'u mutemedi öldürmüş olabileceği ihtimaliyle polise ihbar eder. Varlık Vergisi'nden kaynaklanan zorunlu ikamet kaldırılmıştır. Levon ve diğerleri İstanbul'a dönerler. Halit Bey'i ihbar edenin de Durmuş olduğunu öğrenen Bekir, Durmuş 'un köşküne gider Aralarındaki boğuşma tarihi, kökeni olduğunu anımsatmakla kalmıyor 'kötü adam' kişileştirmek yerine simgeleştirmekle, bu tür anlatımların en önemli sorumun üstesinden geliyor. Gel gelelim filmin asıl kötü adamı olma işlevi onun değil Durmuş'un sırtına yükleniyor. (Tuna Erdem, Radikal Cumartesi, 27 Kasım 1999)

4 Varlık Vergisi olayı üzerine bir sinema filmi yapılması iyi bir fikir, eğer yapılabilmiş olsaydı, çok daha iyi olurdu. Tahtadan oyulmuş kuklaların, hareketli birer kartpostal görünümündeki sahnelerde birbirinden klişe cümleleri dillendirdikleri Salkım Hanımın Taneleri adlı melodramı zahiri eğlence değeri ne olursa olsun değil başarı, bir realizasyon bile saymamak gerekir. İğrenç bir 'Niğdeli köylü' iğrenç bir 'İstanbullu Sürtük'ün Kötüleri, melek taifesinden, üstelik de kardeş bir 'Aziz'le 'Azize'nin iyileri temsil ettikleri bir çeşit Ortadoğu 'western'i olan bu film 'o film' değil. (iki arada bir dere de karakterlerde burnumuzun direğini sızlatacak biçimde, iyilere meylediyorlar. İki favori sahnem var. Biri iğrenç Niğdeli'ye nasıl kaçtığı zaten anlaşılamayan Nermin ve Pakize hanımın Levon'un kumaşçı dükkanında, "Hüseyin Rahmi okuyorsunuz, ben onun eski eserlerini severim" gibi bir şeyler dediği sahne, diğeri ise emektar Bekir'in bir çeşit 'Yettim ağam' esprisi ve Mac Duff enerjisi bizim Lord ve Leydi Machbet'e giriştiği büyük final. Varlık Vergisi ve ekalliyetler konusunda efkarı umumiye o zamanlar meğer ne kadar hassasmış! Kalabalıkları kullanışındaki hantallıktan müzik kullanımındaki kibarca söylersek 'eklektizm' e, hikayenin bağlantı noktalarındaki belirsizliklerden geriye dönüşlerin yapıştırmalığına kadar bir 'paçası sarkma' halinin kol gezdiği filmde, genel olarak vasat bir TV dizisi çizgiselliği var. (Fatih Özgüven, Radikal G., 28 Kasım 1999)

4 Filmi izledikten sonra, romanı bir daha okudum. Karakoyunlu'nun romanının bir edebiyat şaheseri olduğu iddiasında değilim ama en azından roman karakterleri ve kurgusu açısından nispeten dengeli bir eser. Ama filmin senaryosuna baktığımız zaman roman ile hiç alakası olmayan bir yapıt ortaya çıkıyor. Senaryoyu yazanların (Etyen Mahçupyan  Tamer Baran) hangi amaçla bu değişiklikleri yaptığını anlamak çok zor. (Doç. Dr. Ayhan Aktar, Radikal G., 28 Kasım 1999)

Not: Salkım Hanımın Taneleri, TRT ekranlarında gösterilince özellikle de milliyetçi kanadın tepkilerini çekti. MHP'li TBMM İdare Amiri Ahmet Çakar, filmde "Ermeni Propagandası" yapıldığını ileri sürerek bazı suçlamalarda bulundu. TRT Genel Müdürü Yücel Yener ise bu konuda şu açıklamayı yaptı: "Çok sahneler, laflar vardı, bunların hepsi çıktı sonra yayımlandı. Yayın ilkelerine aykırı bir şey yok. Bunun arkasında bir şeyler var. Sinema olarak bakmak lazım buna. Bu TRT'nin yaptığı bir dizi, belgesel değil. Sinemanın içinde de bazı unsurların olması gerekiyor. Bu sinemanın yapısında var. Müstehcenlik olacak, seks olacak, dramatik sahneler, kavga gürültü, hakaret, bağırma olacak. Sinemanın amacı para kazanmak, ticari bir proje bu çünkü ... ideolojik değil yapan para kazanmak için yapmış. Böyle bakmak lazım. (Cumhuriyet, 3 Aralık 2001)

4 Film aslında Türkiye'nin bağımsız bir cumhuriyet kurma fikrindeki ilk fay kırılmalarından birine karşılık gelmektedir. Ülke için mücadele vermiş herkese eşit mesafede durulmamış, servetin el değiştirmesi için müslümanlar kollanmıştır. "Ülkemizde Alman sempatisinin arttığı 1940'lı yıllarda hükümet zoruyla dayatılan bu Varlık Vergilerini ödeyebilmek için mallarını mülklerini alelacele ve değerlerinin çok altında satmak zorunda kalan RumErmeni azınlıkların yerini Müslüman fırsatçıvurguncuların aldığı, 'sermayenin el değiştirdiği', nice ocakların söndüğü, parçalandığı ama hep unutturulmak istenmiş bir acılı dönemi fon alarak, kanlı canlı insan manzaraları sunan ve birtakım kırık aşk hikayelerini görüntüleyen bu etkileyici film, artık kimi tabuların kırıldığını da örnekliyor"

Film, dönme Halit Bey'le karısı gayrimüslim Nora'nın yaşamı üzerine yoğunlaşırken, kontrast unsurları da içine çekerek kozmopolit bir toplumun içinden bağımsız ve çağdaş bir ulus yaratmadaki zorlukların da altını çizmektedir. Aslında Tomris Giritliğlu bir çeşit sosyolog gibi davranarak ülkemizin geçmiş bir dönemini masaya yatırırken, bugün hala daha önü alınamayan az gelişmişlik, kültürel erozyon, köyleşmiş kentler gibi pek çok engelleyici, gerici unsurun üzerinde bizi düşünmeye çağırır. Film bir bakıma yakın bir zaman sonra iktidara gelecek olan "yeter, söz milletin" sloganının da ipuçlarını vermekte, çağdaşlaşma hedefi olan bir Cumhuriyetin, gerici yaklaşımlara prim vermeye dönüşmesinin ipuçlarını içermektedir.

 Salkım Hanım Taneleri, salt anlattığı öykü açısından ya da ne anlattığı açısından öne çıkan bir film değil. Film, biçimsel açıdan da oldukça yetkin bir çalışma olarak gerçekleştirilmiş. TRT'nin görüntü yönetmenlerinden Tamer Türkali'nin başarılı görüntü yönetimi, filme önemli katkılar oluşturuyor. Müzik kullanımının öne çıktığı ses tasarımı başarılı bir şekilde oluşturulmasına karşın. özellikle diyaloglarda bazı anlaşılmayan bölümler bu başarıya gölge düşürüyor. "Edebi uyarlamalara tutkun yönetmen Tomris Giritlioğlu'nun, bu kez gerçekten 'kurşun gibi ağır' bir dönemin havasını ve atmosferini başarıyla yansıtan, canlı bir anlatım tutturarak geniş seyirci yığınlarına ulaştığı, sarsıcı bir klasik film boyutlarına eriştiği 'Salkım Hanım'ın Taneleri'nin, senaryosundan dekor mekan kullanımına... düzeyli oyunculuğuna kadar son dönem sinemamızın yüz akı niteliğindeki başarılı bir ürünü olduğu rahatlıkla ileri sürülebilir" (Sungu Çapan, Cumhuriyet G, 26.11.1999).

4 Bir toplumun uygar olup olmadığı konusundaki ölçütlerin başında, o toplumun azınlıklara karşı tutumu gelir. Farklı ırk, dil ve inançlardan da olsalar kendilerini bir ülkenin doğal vatandaşı kabul etmişlerin, çoğunlukta olan ırk ve inancın hiçbir biçimde baskısı altında olmaması esastır. Osmanlı bunu uygulamıştır: yüzyıllarca süren barış ve uyumun sırrı budur. Atatürk buna inanmıştır: yoksa "Ne mutlu Türküm diyene" yerine, "Ne mutlu Türk olana" derdi..


Peki ne olmuştur da 1940'ların Türkiye' sinde öncelikle azınlıklara yönelen ve büyük çoğunluğunun sapır sapır dökülmesine yol açan Varlık Vergisi gibi bir facia ortaya çıkmıştır? Savaş koşullarının ağırlığı? O koşullarda karaborsayla köşeyi dönen ve "birkaç ayda apartman diken" kimi azınlıktan tüccarın yüzsüzlüğü?

Gerekçeleri ne olursa olsun bir dizi facia yaşanmış, kimileri yüzyıllardır bu ülkede yaşayan vatandaşların tüm varıyoğu elinden alınmış, birçok kişi, yaşınabaşına bakılmaksızın amele gibi çalışmak üzere Aşkale'ye sürgün edilmiştir. İşte Yılmaz Karakoyunlu'nun, roman tekniği açısından çok başarılı olmasa da, büyük ilgiyle okunan romanı ve ondan, hepsini TRT adına yapa geldiği filmlerini keyifle izlediğimiz Tomris Giritlioğlu'nun çıkardığı film bu dönemi anlatıyor.

Her kargaşa döneminde olduğu gibi, bu olay da katılan insanların kişiliğini turnusol kağıdı gibi ortaya koyuyor. Varlıklı Halit Bey, onun vaktiyle kayın babasının tasallutuna uğrayarak aklını yitirmiş hasta karısı Nora, Nora'nın kardeşi namuslu ve dürüst tüccar Leon, Niğde'nin Aksaray'ından kente gelip Halit Bey'in yanında çalışan Bekir, Bekir'in hemşerisi Durmuş'un mutsuz karısı Nimet, hikayenin iyi insanları ... Bu tozkoparan fırtınasında bile insanlıklarını korumayı başaran olumlu kişilikler... Öte yanda ise çakallar var, akbabalar var. Özellikle çağdaş bir Macbeth çifti gibi karşımıza gelen, sınıf atlayıp yükselebilmek için cinayetten ihanete her şeyi yapabilecek tiynetteki Durmuş ve tam ona layık olan, Halit Bey'in gözü doymaz metresi Nefise ...

Senaryo aşamasında Etyen Mahçupyan Tamer Baran ikilisi, romanda belli değişikliklere gitmişler. Çok kişili romanda kimi kişileri tek bir karakterde toplamak, Halit Bey'in akıbetini kentten Aşkale'ye taşımak gibi olanları, bu yoğun romanı basitleştirmek ya da daha sinemasal bölümler elde etmek açısından anlaşılabilir. Ama örneğin Durmuş'u daha da "kötüleştirmek' için eklenen "han cinayetinde cesedin nasıl ortadan yok olduğu soru olarak kalıyor. Ayrıca romandaki derin ve yoğun devlet politikaları eleştirisinin, işin içine "dönmelere kooan vergi" de katılarak daha da artırılması gerekli miydi, diye sorulabilir.

Giritlioğlu, bu son derece zengin bir insan malzemesi içeren parlak hikayeyi, görkemli bir başarıyla, sinemamızda hiç görülmemiş bir dönem ve büyük aile dramına dönüştürüyor. Haydarpaşa garından Sultanhamam sokaklarına, Orient salonlarından gösterişli konağa, tüm mekan sorunlarını çok iyi çözümleyerek ... Dramatik gelişimi sürekli ayakta tutarak... Olağanüstü bir kamera ve müzik çalışmasından sonuna dek yararlanarak. ..

Film, sinemamızda görülmüş en iyi takım oyunculuğunu içeriyor. Hangi birini övmeli? Nora'yı çok az konuşmayla, hemen sadece bakışlarıyla ve varlığıyla canlandırmak zorunda kalan Hülya Avşar, Nefise’ye tüm kötücüllüğünü veren Zuhal Olcay, Nimet'te neredeyse tüm fiziğiyle değişen Derya Alabora …

Ama özellikle erkekler.. Hırsın ve kötülüğün timsali haline gelen Zafer Algöz, alçak perdeden parlak bir oyun sunan Güven Kıraç, ıstırabını soyluIuğu ardında saklamayı bilen Halit Bey'de Kamuran Usluer, zurnacıyı belleğimize yerleştiren Murat Daltaban... Ve de Leon'da gerçekten yüreğimize dokunan unutulmaz Uğur Polat. Hepsine bravo ... Hepsinden öte, bir Aşkale gecesinde, lapa lapa yağan karın altında ve yanan bir ateşin çevresinde, Yavuz Bingöl'ün, yanık Anadolu delikanlısının söylediği Sarı Gelin türküsünde birleşen farklılıklardan, farklı dinlerden tüm kamp sakinleri ...

 

Bundan böyle, "Anadolu mozaiği" kavramı kadar, müziğin ve sanatın birleştirici rolü deyince de akla gelen ilk sahnelerden biri olarak herhalde belleklerimize yerleşecek... “Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 131”

 

Salkım Hanım'ın İlk Oscar başarısı

Bu yıl 71.'si düzenlenecek olan "Oscar Akademi Ödülleri"nde Türkiye'yi temsil eden "Salkım Hanım'ın Taneleri" filmi, ilk Oscar sınavından başarıyla geçti. "Salkım Hanım'ın Taneleri", tüm dünyadan 200 filmin katıldığı "Yabancı Film Oscar Aday Adaylığı" değerlendirilmesinde ilk eleme sonrası 20 film arasına girmeyi başardı. Gelişmenin sürpriz olduğunu ve böyle bir başarıyı beklemediklerini söyleyen filmin yönetmeni Tomris Giritlioğlu, "Gelişmeler gerçekten bizi son derece mutlu etti. Vizyona girdiği günden beri filmle ilgili son derece olumlu eleştiriler aldım. Salkım Hanım'ın Taneleri'nin dışarıda özellikle dünyanın en önemli sinema ödüllerini dağıtan kişiler tarafından beğenilmesi bizi çok sevindirdi" dedi.

Filmin önümüzdeki günlerde yapılacak ilk on filmin belirleneceği elemede değerlendireceğini söyleyen Giritlioğlu, ilk 20 film arasına seçildiklerini duyar duymaz oyuncularıyla telefonlaştığını ve sevinçten havalara uçtuklarını söyledi. Bu arada filmin önümüzdeki günlerde Amerika'da Oscar'dan sonra en önemli sinema ödüllerini dağıtan Golden Globe'a katılacağını ve şansının çok yüksek olduğunu söyleyen ünlü yönetmen, şunları söyledi: "Film ilk olarak Golden Globe'da ardından Oscar'da ilk 5 film arasında girmek için yarışacak. Biz de oyuncularımla birlikte Ocak ayında Amerika'ya gideceğiz. (Birsen Altuntaş 10.12.1999 Milliyet )


FİLMİ İZLE 





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder