Yönetmen: Levent
Kırca, Senaryo: Yaşar Arak, Müfit Can Saçıntı, Hüsnü Özçetin, Görüntü
Yönetmeni: Ali Utku, Ertunç Şenkay Müzik: Yannis Saoulis Yapım: Hodri
Meydan/Oya Başar Sanat Yönetmeni: Birol Yücel, Kurgu: Eren
Teoman, Serdar Oğuz,
Oyuncular: Levent Kırca,
Oya Başar, Sermin Hürmeriç, Hakan Altıner, Sümer Tilmaç, Atacan Arseven, Ali
Sürmeli, Metin Serezli, Dursun Ali Sarıoğlu, Osman Nuri Ertan, Yaşar Akın,
Gürdal Çeliköz, Ali Erkazan, Ali Demirel, Atilla Pakdemir, Savaş Tamer, Fahri
Ünsal, Bülent Demir, Lâle Oraloğlu, Cüneyt Türe!, Dilek Türker, Gülgün Feyman,
Can Ataklı, Serhan Ernak
Konu: Tilki Selim, içindeki heyecanı ve
iş bulma ümidini yitirmemiş, Yeşilçam sinemasının her işi yapan tarzdaki
elemanlarından biri olarak, dublörlük, figüranlık, set işçiliği gibi pek çok
işi yapmaktadır. Son çalıştığı filmde, bir apartman dairesinin camını kırdıktan
sonra gecikerek aşağı atladığı için, yönetmen tarafından parası verilmeden
setten kovulmuştur. Kerem, sinema sektörünün örgütlendiği çevrelerde dolaşan ve
bu sektörle ilişkisinin ne düzeyde olduğu anlaşılmayan, görüntü itibariyle
güven uyundırsa da son derece üç kağıtçı, dolandırıcılığı yaşam tarzı haline
getirmiş biridir. Yapımcıyönetmen olan Kamil Keserci, işlerinin kötü
gitmesinden ve bir türlü istediği parayı kazanamamasından dolayı gırtlağına
kadar borca batmış, kendisine olan güvenini kaybetmiş intihara eğilimli
biridir. Nejla Fidan yaşamı boyunca hiç bir zaman star olamamış, ancak zengin
işadamlarının metresi olmuştur. Birbirinden farklı yaşamları varmış gibi
görünse de ortak noktaları tutunamamak olan bu insanları, Kerem'in yaptığı
tezgahlar bir araya getirir. Kerem, intihar etmek üzere olan Kamil'in ofisine,
onu kurtarmak için gelen Selim'in yardım çağrısıyla gelmiştir. Selim, Kamil'i
hastaneye götürürken, o da hiç tanımadığı Kamil'in eşyalarını satmak için bir
eskiciyle anlaşmak üzeredir. O sırada Kamil'i arayan ve ortak bir film yapma
teklifinde bulunan Nejla'ya, kendisini Kamil'in ortağı olarak tanıtır ve film
yapmak için bir araya gelmeye karar verirler. Nejla uzun süredir birlikte
olduğu zengin iş adamı ve siyasete atılmak üzere olan Oral'a şantaj yaparak
ondan çekeceği film için para sızdırmaya çalışmaktadır. Bu arada hastanede
kendisine gelen Kamil, yeniden intihar etmeğe teşebbüs etse de Selim onu
engeller. Kerem hastaneye Kamil'i ziyarete gelir. Başhekim tiyatro ve sanata
düşkün biri olduğundan Kamil'in hastane masraflarını almaz. Bunun üzerine,
Kerem, Kamil'e onun tüm hastane masraflarını ödediğini, karşılığında isterse
şirketini kendisine devredebileceğini söyler. Anlaşmayı kabul etmek istemeyen
Kamil'e ise Nejla Fidan ile yapacağı filmin yönetmenliğini teklif eder.
Kerem'in aklı, Nejla Fidan'ın kendisine ortak yapımcı olarak teklif ettiği 75
milyara takılmış ve kadını kısa yoldan dolandırarak paraları ele geçirmenin
planlarını yapmaktadır. Güvensiz ilişkilerin egemen olduğu bu dünyada yaşayan
eski kurt Nejla'nın ise Kerem'e para kaptırmaya niyeti yoktur. İstediği koşulları
sağlamadıkça ona tek kuruş vermeyeceğini söyler. Bu arada Kerem, sektörden tek
tanıdığı Selim'e kendisine yardımcı olması için teklifte bulunur. Selim'in
birlikte olduğu Suzan'ın çalıştığı Sarıyer'deki balıkçıdan birlikte dönerlerken
bindikleri otobüsün şoförü olan Ferit Topaç'la tanışırlar. Ferit onlar
sinemayla ilgili konuşurken yanlışlarını düzeltmiş ve bu konudaki bilgisiyle
onları şaşırtmıştır. O da aslında gençliğinde sinemaya çok illgi duymuş, Ses
dergisinin sinema oyuncusu yarışmasına katılmış, Ayhan Işık'ın ikinci olduğu
yarışmada birinci olmuştur. Fakat babası hacı olduğu için onun oyuncu olmasını
engellemiştir. Kerem, Nejla'nın ısrarla senaryo sorması karşısında ona bir film
setinden çaldığı senaryoyu getirir. Film için aşağı yukarı her şey hazır hale
gelmiştir. Senaryo vardır, oyuncular ise Nejla, Ferit ve Selim'dir. Selim ve
Ferit'in baş erkek oyuncu için gereken türkü söyleme becerisi gösterememeleri
üzerine sesi güzel olan bir dilenciyi de aralarına alarak oyuncu işini
çözmüşlerdir. Filmi ise Kamil yönetecektir. Çekimler sırasında karşılaşılan bir
dizi soruna karşın filmde epeyce yol almışlardır. Bu arada Nejla, ön ödeme
dışında Kerem'e önemli bir para vermemiştir. Kerem'e güveni gelen Nejla ona 175
milyarlık bir çek yazar. Fakat çek karşılıksız çıkmış ve bu yüzden filmin
çekimleri bitmek üzereyken yarım kalmıştır. Bu arada Selim'in arkadaşı Suzan'a
göz koyan Kerem, kadını baştan çıkarmış
ve çekimler sırasında platonun ardiyesinde sevişirlerken Selim'e
yakalanmışlardır. Son derece insancıl biri olan Selim aIdatılmayı hazmedemeyip,
bir sahnede üzerinde patlatacağı fünyeleri abartarak yaralanmıştır. Çekin
karşılıksız çıkması üzerine ve Oral'ın tutuklandığı haberini medyadan öğrenen
Nejla, filmi satabiImek ve borçlardan kurtulabilmek için medya yöneticisi
Haldun'la görüşmeye gider. Haldun filmi sahiplenebileceğini, fakat sadece
borçlarını ödeyebileceğini ve onlara para vermeyeceğini söyler. Çareleri
olmayan Nejla ve Kerem teklifi kabul etmiştir. Filmin montaj işlemleri
bittikten sonra medya yöneticisi büyük bir gala düzenler. Gala'ya Kerem, Nejla,
Ferit ve Suzan da katılırlar. Selim ise galaya tek başına koltuk değnekleriyle
gelmiştir. Film, onların planlarının dışında, Haldun tarafından günün yükselen
değerlerine uygun pek çok sahne eklenerek bitirilmiştir. Gala sonrasında Kerem,
Nejla, Ferit, Suzan ve Selim birlikte yeni işler konuşabilmek için nöbetçi bir
meyhaneye içmeye giderler. “Prof. Dr. Alim Şerif Onaran/Doç. Dr. Bülent Vardar,
“20 Yüzyılın Son Beş Yılında Türk Sineması” syf, 330”
Not: Levent Kırca'nın yönetmen olarak ilk
uzun metrajlı sinema filmi çalışması.
&
Levent Kırca, Türk tiyatrosunun ve mizahının önemli isimlerinden. Kırca, uzun
yıllar emek verdiği oyunculuğun 'meyvelerini' televizyon programından topladı.
Kırca ve ekibi yakın geçmişte, tiyatrodaki deneyimlerini teatral parodilerin
yer aldığı "Olacak O Kadar" isimli televizyon programıyla medyanın
önemli TV kanallarında sürdürdü ve sürdürmeye devam ediyor. Bu arada, özellikle
başlangıç yıllarında aldığı önemli raitingle ve kazandığı paralarla, hem
tiyatroya hem de sinemaya yatırım yaptı. Bu bağlamda 'Son', Kırca'nın 2 milyon
dolara mal ettiği söylenen ve sinema macerasında yönetmen olarak çektiği ilk
uzun metrajlı filmi. Son, Türk sinemasında zaman zaman denenen bir 'film içinde
film' olarak gerçekleştirilmiş bir çalışma. Kırca, bir hayli abartılı yorumlasa
da, 'Son' da, Türk sinemasının çalışma koşullarını yansıtmaya çalışmış. Ama bu
yansıtma grotesk bir görünüm kazansa da, kuşkusuz gerçeklik payı taşıyor.
Levent Kırca, sayıca çok olmasa da eleştirdiği koşulların içinde çalıştı ve
"uzun zaman önce Orhan Aksoy'un 'Altın Şehir' (1978) ve Ertem Eğilmez'in
'Ne Olacak Şimdi' (1979) filmlerinde başrol oynadıktan sonra ekrana ağırlık
vererek yıllarını 'en uzun süreli televizyon dizisi' 'Olacak O Kadar'a hasreden
Kırca... sonunda sinema ve yönetmenlik sevdasını gerçekleştirmiş" (Sungu
Çapan, Cumhuriyet, 18.01.2002).
Aslında meyve veren ağaç taşlanmaz mantığıyla genellikle herkesin
olumladığı bir piyasada, Kırca mizahın kalkanına yaslanarak sinemamızın hali
pür melaline eleştiri oklarını gönderiyor. Filmi izlerken eğer ülkemiz
sinemasının üretilme koşullarına da tanıklık etmişseniz ağlanacak halimize
gülmeden geçemiyorsunuz. Bununla birlikte Kırca'nın filmi 'Son',
tüm emek verilmiş ve para harcanmış
görüntüsüne karşın 'Olacak O Kadar' çizgisinin dışına çıkamıyor, diğer bir
deyişle sinemanın kulvarında koşamıyor. "Sinema sinemaya bakıyor konusunda
yapılmış bir yığın film arasında kendine ite kaka bir yer bulabiliyor 'Son'.
Ele aldığı konunun hassas noktalarını fazlasıyla kafasına takmadan ilerleyen
yapım, sinema emekçilerine karşı bir tür saygı duruşu olma niyetinde. İyi bir
çıkış noktası yakalamasına karşın, karakterlerin filme karşı olan tutkularının
altyapıları yeterince çizilememiş, sahneler arasındaki bağlantı noktalarında
belli sorunları var ve en önemlisi de fazlasıyla uzun tutulmuş bir film
'Son'... Mesaj verme kaygısının öyküyü didaktikleştirmesi, ana öykünün küçük
bölümlerin buluşmasıyla oluşması ya da televizyonun sevdiği abartılı oyunculuk
tarzını öne çıkması gibi handikapları var filmin" (Özer, Radikal,
15.01.2002). Diğer yandan filme harcanan para da karşılıksız kalmamış. Filmin
2002 yılının en çok seyredilen Türk filmi (737.006) olduğunu belirtmek gerekir
(Aktuğ, Radikal 12.01.2003:21).
&
Aslında Son özenli ışık tasarımı, düzgün çerçeveleri, diğer teknik ve estetik
işlemleriyle dikkat çekiyor. Ama bu dikkatin filmin biçimi kadar, anlatım
dilinde ve ne anlattığında da ortaya çıkması beklendiğinde aynı sonuçla
karşılaşılmıyor. Günün, gündemin geçerli modalarına yönelen bir takım olmadık
yerde ayrıntıya giren senaryosu ve montajı oldukça 'arızalı' 'Son'un Ali
UtkuErtunç Şenkay imzalı görüntü üzerine, efektlerine,... Genelde 'Olacak O
Kadar' izlerinin belirginleştiği, uzun süresinin de aleyhine çalıştığı filmde
... İstanbul'un iyi değerlendirildiği dış mekanlar başarılı, stüdyodaki
çekimlerse Kırca'nın pratik becerisinin ürünü. Ancak abartılı ve salkım saçak
bir çizgide ilerleyen, süresi oldukça uzun tutulmuş filmin dramatik kurgusu
yeterince sağlam değil, anlatımının tutarlı bir bütünlüğe de eriştiği
söylenemez" (Sungu Çapan, 18.01.2002). Dolayısıyla özel oluşturulmuş
havuzda batmakta olan teknenin, burnunun havada asılı kalması gibi filmde
havada kalıyor. Filmde akılda kalanların oyunculuk cephesinde ise, Hakan
Altıner'in, Şermin Hürmeriç'in canlandırdığı karakterlerle, zaman zaman Levent
Kırca'nın aşina olduğumuz karakterlerini yaratma becerisi ve gülümseten
esprileri dikkat çekiyor. Anlaşılan Levent Kırca, 'Son'la içinde kalan sinema
tutkusunu da gidermek, belki de sanat yaşamına nokta koymayı düşündüğünde
arkasında kalıcı bir şeyler bırakmak istemiş. Ama bu sona, 'Son' değil de
'Başlangıç' demek daha uygun düşerdi. “Prof. Dr. Alim Şerif Onaran/Doç. Dr.
Bülent Vardar, “20 Yüzyılın Son Beş Yılında Türk Sineması” syf, 331”
& Levent
Kırca sinemaya olan sevgisini hiç saklamadı. Yönetmenlik tutkusunu da...
Yıllardır Türkiye'nin ulusal komedyeni statüsüne erişmiş olan ve halkımızın
gönlünde apayrı bir yere sahip bulunan sanatçı, işte uzun emek ve uğraşlarla
gerçekleştirdiği ilk filmiyle karşımızda ...
Doğrusu filme giderken kimi
korkularım vardı. "Olacak O Kadar" hoş bir programdı, konsepti de
ilginçti. Ama sinema o tür "skeçlerle yürüyen" bir anlatıma uygun
değildi, bir sinema filmi, bütünlük taşımak ve eşsiz bir yapıt olmak zorundaydı.
Bir TV dizisinin herhangi bir bölümü değil. Korkularımın önemli bölümünü
giderdi film... Film boyunca şaşırdım, hayran oldum ve hayli güldüm. Şaşırdım:
öncelikle, aslında bildik bir konuya ekibin getirdiği taze ve dinamik
anlatıma... Yeşilçam'da (özellikle eski Yeşilçam'da) bir filmin yapılışı
Üzerine bildiklerimiz ya da kestirdiklerimiz vardı. Üstelik, başarısız bir
filmden, yapımcının allayıp pullayıp bir gişe şampiyonu çıkarması teması
sinemada az işlenmemişti.
Kırca bu klasik konuya karşın, özgün bir
fılm ortaya koymuştu. Beklenebileceği gibi skeçlere dayalı olmayan, ama yine de
sık sık kendi içinde kusursuz komedi bölümlerinin sanki bir mozaik havası
verdiği... Ve de hayran oldum: ömrü küçücük stüdyolarda dizi çekmekle geçen
sanatçı, bu kez fırsat bulunca dış mekânlara kanatlanmış, İstanbul'u olağanüstü
biçimde kullanarak, karşımıza sanki efsanevi bir masal kenti koymuştu.
Yer yer biraz da sıkıldım:
çünkü film çok uzundu. Özellikle finale doğru biraz kısaltmak gerekiyor.
Aslında üç buçuk saatlik asıl film korunup, ilerde birkaç bölümlük popüler bir
TV dizisi haline getirilebilir. Ama, sinema filmi olarak, yapıt gerçekten de
aşırı uzun duruyor ve kimi tekrarlar içeriyor.
Ama,
doğrusu, hayli güldüm. Eski yıldız NecIa Fidan'in işadamı sevgilisinin
parasıyla yeniden yıldız olma çabalarına, gariban figüran Selim'in cansiperane
gayretlerine, anadan doğma üçkağıtçı Kerem'in manevralarına, müflis
yönetmenyapımcı Kamil'in şaşırtıcı yönetmenliğine, eski 'kapak yıldızı'
Ferid'in eksantrik davranışlarına ...
Kısacası
Son, Kırca ve ekibi için iyi bir başlangıç. Oyun düzeyi (özellikle kadın
oyuncular), görüntüleri ve müziği de birinci sınıf. Bu, eleştirmenin film ile
seyirci arasına fazla girmemesi gereken kendine özgü yapımlardan... Bırakalım.
Türk sinemaseveri bu filmi kendisi değerlendirsin ve tadına varsın. “Atilla
Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 138”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder