AKREBİN YOLCULUĞU (1997)
Yönetmen: Ömer Kavur, Senaryo: Macit
Koper, Ömer Kavur, Görüntü Yönetmeni: Erdal Kahraman, Müzik Atilla
Özdemiroğlu, Yapım: Alfa Film/ Ömer Kavur, Janos Rossa Objektif Film
Stüdyo/Ana Vasova Barandov Biografia Sanat Yönetmeni: Selma Gürbüz,
Kurgu: Mevlüt Koçak, Yapım Asistanı: Mete Şen, Yardımcı Yönetmen:
Arslan Kaçar, Hülyas Bilban, Set Fotoğrafları: Necdet Taşçıoğlu,
Jenerik Kurgu: Hilmi Güver, Kuaför: İbrahim Karakız, Uygulayıcı
Yapımcı: Sadık Deveci, Eurimages’in, Sinema Vakfı’nın ve Efes Pilsen’in
katkılaıyla
Oyuncular:
Mehmet Aslantuğ, Şahika Tekand, Tuncel Kurtiz, Nüvit Özdoğru, Aytaç Arman,
Tomris Oğuzalp, Rana Cabbar, Kenan Bal, Macit Koper, Mehmet Bulduk
Konu: Esrarengiz bir yabancının
kendisine verdiği bir saat kulesinin adresi ve anahtarıyla yola çıkan gezginci
saat tamircisi Kerem Usta, Gölköy adlı bir kasabaya varır. Dik bir yamacın
tepesine kurulmuş saat kulesine bakmaya gittiğinde burada karşısına çıkan
gizemli bir kadının etkisine kapılır. Ardından saat kulesiyle birlikte
kasabadaki bir çok şeyinde sahibi olan Agah Bey'le tanışır ve kulede gördüğü
kadının Agah Bey'in karısı Esra olduğunu öğrenir. Ertesi gün Esra'yı kasabada
gören Kerem, göl kıyısına kadar onu izler. Bu arada, bir başka adamın da kadını
izlediğine tanık olur. Oradan uzaklaşırken duyduğu silah sesleriyle geri dönen
ve gölde adamın cesediyle karşılaşan genç adam hemen koşup polise haber verir.
Ancak polislerle birlikte olay yerine döndüğünde ceset ortadan kaybolmuştur.
Gariplikler birbirini izlerken, Agah Bey onu kuledeki bozuk saati onarmakla
görevlendirir. Esra ise Kerem'den saat kulesine bir çan yapmasını ister. Genç
adam çanı döktürmek üzere başvurduğu dökümcüden, yıllar önce yine böyle bir çan
siparişi verildiğini ama çanı almaya kimsenin gelmediğini öğrenir. Olayların
gizemini çözmeye çalışırken Esra'ya giderek büyük bir tutkuyla bağlanan Kerem,
Agah Bey'in tehditleriyle de yüzleşmek zorunda kalır. Geçmişin ve geleceğin iç
içe girdiği bu karmaşık olaylar yumağı içinde, tüm tehlikelere karşın gerçeğin
peşine düşer. (Türsak Sinema Yıllığı 97/98)
Ödüller:
9. Ankara Uluslararası Film Festivali'nde
(1997)
► "Akrebin Yolculuğu"na
"Jüri Özel Ödülü",
► Ömer Kavur "En İyi Yönetmen",
► Tuncel Kurtiz "En İyi oyuncu”
► Macit Koper "En İyi Senaryo".
► Erdal Kahraman "En İyi Görüntü
Yönetmeni"
► En iyi Kurgu “Mevlût Koçak”
► Seçiciler Kurulu Özel Ödülü
16.
Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde (1997)
► Yılın en İyi Türk Filmi “Akrebin
Yolculuğu” ► Ömer Kavur “ En İyi yönetmen”
11.
Adana Altın Koza Film Festivali (1997) ► “En İyi Senaryo”
► En İyi Müzik “Atilla Özdemiroğlu”
► Adana Büyükşehir Belediyesi Özel Ödülü
SİYAD (Sinema Yazarları Derneği) seçiminde
(1997)
► Ömer Kavur "En İyi Yönetmen"
► Erdal Kahraman "En İyi Göüntü
Yönetmeni"
& Ömer Kavur, sinemasının bilinen hemen tüm
öğelerini yeniden, bir kez daha, görkemli ve kusursuza yakın bir bireşim içinde
karşımıza getiriyor. Filmi öylesine "Kavurien" ki, onu biraz tanıyan
herhangi bir sinemasever, ne olduğunu bilmeden birkaç dakika izlese, bir Kavur
filmi olduğunu anlayabilir. Bir zamanlar, benim için sinemada başarı formülünü
üç sihirli G'ye bağlamıştım: güzellik, gerçeklik ve gizem... Akrebin
Yolculuğu işte bu üç ögeyi kendinde topluyor. Inanılması zor denecek kadar
estetik, baştan sona gizemli ve tüm bu gizemin ardında, insanın ve de bizim
kültürümüzün gerçeklerine yaslanan bir film bu…
Kör
müzisyenler topluluğunun solisti o bülbül sesli kadının bir yerde Kerem Usta'ya
söylediği gibi: "Siz de bir seyyahsınız... Kaybolan belgeleri ve unutulmuş
kasabaları arıyorsunuz". Ama Kerem Usta, biraz da kadının, Esra'nın
kişiliği: çocuklugunda babasıyla birlikte sürekli Anadolu'yu gezen, her
kasabada özellikle saat kulelerine hayran olan ve onlardan birine gerçek
anlamda sahip olmayı hep dilemiş kişi, Esra kadar Kerem Usta, ama onların da ötesinde,
Kavur'un kendisi olmasın?
Erdal Kahraman'ın sinemamızda şimdiye dek hiç gönnedigim
olgunlukta güzel görüntülerle anlattıg. o kasaba, boş zamanlarında arabasına
atlayıp Anadolu'yu baştan başa gezdigi bilinen Ömer Kavur'un sayısız filminin
gözde dekoru degil mi? O saat kulesinin çok benzeri Gizli Yüz'de de yok
muydu? Küçük ve bakımsız kasaba oteli, o "kaybolan belgelerin"
hesabının en iyi görüldügü gözde Kavur mekanı, yeni bir Anayurt Oteli degil
mi? Göl dekoru, yine Kavur filmi Göl'den çıkıp gelmiyor mu?
Kuşkusuz Akrebin Yolculuğu, Kavur
kadar senaryo ortak yazarı Macit Koper' den de destek alan bir film... O
ölümcül aşk üçgeni, o yaşlı adamın genç kadına tahakkümü, tipik Koper
motifleri... Ama Kavur, sanki öyküye kendi kişiligini damgalamış. Gönnek ve
görmenin göreceligi de tipik bir Kavur motifi degil mi? Sanki Esma'nın
geçmişini barındıran evin yolunu gösteren kocaman göz, suyun dibine attıkları
çanı bulma karşılıgında aydınlıga kavuştuklarını savlayan kör şarkıcılar
gurubu, göle düşürdügü güncesini ancak gözleri baglandıgmda bulan kahramanımız,
görmenin bir aracı olan ayna ve aynaların karşılıklı yansıtılması gibi
sahneleri anımsayınız…
Ama Akrebin Yolculuğu, temelde
zaman üzerine bir film... Kerem usta, zamanla ilişkili bir mesleği, saat
tamirciliğini yürütürken, aynı hikayeyi farklı zamanlarda yaşıyor, kendi
kaderini paylaşmış bir diğer ustanın dükkanını "Tekerrür Sokağı"nda
buluyor, belki çocukluğundan beri sevdigi ve aradıgı bir kadına erişiyor, onu
kaybettiğinde bile "insanların ölümlü, ama duyguların ölümsüz olduğunu"
düşünerek teselli buluyor. Sonunda "içinde kendisinin olmadığı bir
zaman"ı buluyor Kerem usta... Ve bu zamana uzaktan tanıklık ediyor. Kendi
geçmiş hazin ve ürkünç macerasına uzaktan bakıyor.
Ve
film, zaman denen gizem üzerine, mitolojiyi anımsatır biçimde, zamanı kumaş
gibi ören kadın görüntüsüyle son buluyor.
Akrebin yolculuğu, karmaşık,
kapalı, yoğun, zengin bir film. Ömer Kavur sanki bu filmle edebiyatımızdaki bir
Orhan Pamuk olgusunun görsel ve sinemasal dengini buluyor. En olgun biçimine
ulaşmış kişisel Kavur motifleriyle sanki belli bir Sufi düşüncesini harman eden
bu filmi görmenizi ve üzerinde tartışmanızı dilerdim..”Atilla Dorsay,
Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları , syf 33”
&
Şahika Tekand'ın güçlü yorumuyla bir çok rolün üstesinden gelebileceğine inanıyorum.
Ancak bu role uygun olmadığı kesin. çünkü saat tamircisinin kadını hiç
tanımadan, erdemleri varsa bilmeden, yalnızca yolda görüp aşık olmasının,
peşine düşmesinin bir tek nedeni olabilir: Bu kadın binlerce yıldan beri
efsaneleşen kadın güzelliğinin imgesi ve simgesidir de ondan. Ölümü göze
aldıran güzelliği, çekiciliği, zarafeti, her kımıltısının büyüsü yoksa, bu
öyküde ölüm pahasına duyulan aşkın açıklanması da olanaksızdır. Şahika Tekand
bu resmi veremediği için, filmin en mükemmel yanı olan görkemli görüntülerin
arasında "kadın" imgesi tümüyle eriyip gitmiş. Büyü öteki görsel
malzemelerde, ama asıl gereken yerde, "kadın"da yok. Düz, kaba
pabuçları, gövdesini hantallaştıran hırkası ve öteki giysileri İle oyunculuğunu
saygı İle andığım şahika Tekand, burada olması gereken kadına ters düşüyor.
Filmin yüreği yalnızca Tuncel Kurtiz’in "kıskanç kocayı" yorumladığı
yerlerde, özellikle de av sahnesinde. Onun dışında öykünün kişileri yaşamayan,
inandırıcı olmayan kişiler. Başta bu üçlüyle sağlam kurulmuşa benzeyen öykü,
daha araya giren çok sayıda ve işlevsiz imgeler/simgeler yüzünden anlaşılmaz,
karmaşık, huzursuz bir yapı kazanmış. Papağan havada asılı göz, cüce, dilsiz
kör müzisyenler, beşik, mezar, madalyon gibi öyküye hiçbir katkısı olmayan
imgeler/simgeler öykünün içini, bir depoda rastlantıyla yana gelen eşyalar gibi
doldurmuşlar. İşte bu nedenle öykü soluk alamıyor. Kişiler bir boğuntu içinde
çabalayıp duruyor (Tuncel Kurtiz dışında) bir türlü canlanamıyorlar...
Bazı yapıtlar eksikliklerine karşın kendilerinden söz ettirirler.
Bu filmin öğrencilere uzun süre ders olarak izlettirileceğini düşünüyorum.
Çünkü özgün bir yönetmen olan Ömer Kavur "Akrebin Yolculuğu"nda adeta
bir laboratuar çalışmasının titizliği içinde planlayarak kurmuş yapıtını ve sanki
salt sinema diliyle yarattığı görselliğin peşine düşmüş, Yalnızca bu tür
çalışmanın sonucunu görmek için bile mutlaka izlenmeye değer bir film. (Yıldız
Cıbıroğlu, Antrakt D.Mayıs 1997, sayı, 62, syf,37)
& Yönetmenin en
olgun ürünü olabilecek, dünyada ses getirebilecek boyutlarda bir film, ne yazık
ki kaçırlmış bir baş yapıt. Sorumlusu ise yetersiz kalan senaryo...
"Akrebin Yolculuğu"nda güzel bir tema, iyi bir çıkış noktası
yakalamış yönetmen; iyi çözümlenmiş bir finalle noktalıyor filmini. Ne yazık
ki, öykünün gelişim süreci çok cılız kalıyor. Salt gizem yaratmak adına
söylenen sözler, düzenlenen mizansenler, izleyiciyi filmden koparıyor... İyi
bir oyuncu olan Şahika Tekand ise yeterince inandırıcı değil. Filmin
"tutku nesnesi" olarak en zor görev onda oysa ki. Sanıyorum
senaryodaki boşluklar Tekand'ı zorlamış. kadını yeterince tanıyamamamız,
anlatıcıların da onu yeterince tanımamalarından kaynaklanıyor olsa gerek. Bir
yazar - yönetmen kuşkusuz bu olayı ya da karakteri ye terince açmamayı, kapalı
bırakmayı seçebilir, ama kendisi de aynı kuşkulara sahipse ve anlatacağı
konusunda yeterince kararlı değilse ya da bu konudaki birikimi, niyetlerini
gerçekleştirmeye yetmiyorsa ortaya çıkan garip bileşimi herkes gönlünce
değerlendirir (Bunun da adı, "Seçimi izleyici ye bıraktım" olmaz).
Sonuç olarak, bir tutam Doğu felsefesi, Batı süzgecinden geçirilip enfes bir
sunuşla karşınıza getirilmiş. Yerseniz! (Vecdi Sayar, "Hamam ve Akrebin
Yolculuğu", Cumhuriyet K., 16 Mayıs 1997)
Ayrıca bknz., Sevin Okyay, Radikal,
03.05.1997; Tunca Arslan, Radikal, 07.05.1997; Neecati Sönmez, Radikal Film,
10.05.1997; Nezih Coşkun, Yeni İnsan, Yaz 1997; Yıldız Cııbıroğlu, Antrakt,
Sayı 62, Mayıs 1997; Vecdi Sayar, "Hamam ve Akrebin Yolculuğu",
Cumhuriyet, 16.05.1997.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder