Powered By Blogger

12 Aralık 2022 Pazartesi

 

AKREBİN YOLCULUĞU (1997) 



Yönetmen: Ömer Kavur, Senaryo: Macit Koper, Ömer Kavur, Görüntü Yönetmeni: Erdal Kahraman, Müzik Atilla Özdemiroğlu, Yapım: Alfa Film/ Ömer Kavur, Janos Rossa Objektif Film Stüdyo/Ana Vasova Barandov Biografia Sanat Yönetmeni: Selma Gürbüz, Kurgu: Mevlüt Koçak, Yapım Asistanı: Mete Şen, Yardımcı Yönetmen: Arslan Kaçar, Hülyas Bilban, Set Fotoğrafları: Necdet Taşçıoğlu, Jenerik Kurgu: Hilmi Güver, Kuaför: İbrahim Karakız, Uygulayıcı Yapımcı: Sadık Deveci, Eurimages’in, Sinema Vakfı’nın ve Efes Pilsen’in katkılaıyla

Oyuncular: Mehmet Aslantuğ, Şahika Tekand, Tuncel Kurtiz, Nüvit Özdoğru, Aytaç Arman, Tomris Oğuzalp, Rana Cabbar, Kenan Bal, Macit Koper, Mehmet Bulduk

Konu: Esrarengiz bir yabancının kendisine verdiği bir saat kulesinin adresi ve anahtarıyla yola çıkan gezginci saat tamircisi Kerem Usta, Gölköy adlı bir kasabaya varır. Dik bir yamacın tepesine kurulmuş saat kulesine bakmaya gittiğinde burada karşısına çıkan gizemli bir kadının etkisine kapılır. Ardından saat kulesiyle birlikte kasabadaki bir çok şeyinde sahibi olan Agah Bey'le tanışır ve kulede gördüğü kadının Agah Bey'in karısı Esra olduğunu öğrenir. Ertesi gün Esra'yı kasabada gören Kerem, göl kıyısına kadar onu izler. Bu arada, bir başka adamın da kadını izlediğine tanık olur. Oradan uzaklaşırken duyduğu silah sesleriyle geri dönen ve gölde adamın cesediyle karşılaşan genç adam hemen koşup polise haber verir. Ancak polislerle birlikte olay yerine döndüğünde ceset ortadan kaybolmuştur. Gariplikler birbirini izlerken, Agah Bey onu kuledeki bozuk saati onarmakla görevlendirir. Esra ise Kerem'den saat kulesine bir çan yapmasını ister. Genç adam çanı döktürmek üzere başvurduğu dökümcüden, yıllar önce yine böyle bir çan siparişi verildiğini ama çanı almaya kimsenin gelmediğini öğrenir. Olayların gizemini çözmeye çalışırken Esra'ya giderek büyük bir tutkuyla bağlanan Kerem, Agah Bey'in tehditleriyle de yüzleşmek zorunda kalır. Geçmişin ve geleceğin iç içe girdiği bu karmaşık olaylar yumağı içinde, tüm tehlikelere karşın gerçeğin peşine düşer. (Türsak Sinema Yıllığı 97/98)

Ödüller:

9. Ankara Uluslararası Film Festivali'nde (1997)
► "Akrebin Yolculuğu"na "Jüri Özel Ödülü",
► Ömer Kavur "En İyi Yönetmen",
► Tuncel Kurtiz "En İyi oyuncu”
► Macit Koper "En İyi Senaryo".
► Erdal Kahraman "En İyi Görüntü Yönetmeni"
► En iyi Kurgu “Mevlût Koçak”
► Seçiciler Kurulu Özel Ödülü

 16. Uluslararası İstanbul Film Festivali'nde (1997)
► Yılın en İyi Türk Filmi “Akrebin Yolculuğu” ► Ömer Kavur “ En İyi yönetmen”

 11. Adana Altın Koza Film Festivali (1997) ► “En İyi Senaryo”
► En İyi Müzik “Atilla Özdemiroğlu”
► Adana Büyükşehir Belediyesi Özel Ödülü

SİYAD (Sinema Yazarları Derneği) seçiminde (1997)
► Ömer Kavur "En İyi Yönetmen"
► Erdal Kahraman "En İyi Göüntü Yönetmeni"

&  Ömer Kavur, sinemasının bilinen hemen tüm öğelerini yeniden, bir kez daha, görkemli ve kusursuza yakın bir bireşim içinde karşımıza getiriyor. Filmi öylesine "Kavurien" ki, onu biraz tanıyan herhangi bir sinemasever, ne olduğunu bilmeden birkaç dakika izlese, bir Kavur filmi olduğunu anlayabilir. Bir zamanlar, benim için sinemada başarı formülünü üç sihirli G'ye bağlamıştım: güzellik, gerçeklik ve gizem... Akrebin Yolculuğu işte bu üç ögeyi kendinde topluyor. Inanılması zor denecek kadar estetik, baştan sona gizemli ve tüm bu gizemin ardında, insanın ve de bizim kültürümüzün gerçeklerine yaslanan bir film bu…


Kör müzisyenler topluluğunun solisti o bülbül sesli kadının bir yerde Kerem Usta'ya söylediği gibi: "Siz de bir seyyahsınız... Kaybolan belgeleri ve unutulmuş kasabaları arıyorsunuz". Ama Kerem Usta, biraz da kadının, Esra'nın kişiliği: çocuklugunda babasıyla birlikte sürekli Anadolu'yu gezen, her kasabada özellikle saat kulelerine hayran olan ve onlardan birine gerçek anlamda sahip olmayı hep dilemiş kişi, Esra kadar Kerem Usta, ama onların da ötesinde, Kavur'un kendisi olmasın?

 Evet, Kavur bize çekici bir aşk ve tutku öyküsü anlabyor. Hikayeyi zaman zaman katedip geçen o gizemli "şapkalı adam"ın kendisine verdigi bir harita ve bir anahtarla, Gölköy takma adlı o harikulade Anadolu kasabasına gelen, ömrünü saatlere adamış Kerem Usta, orada tamir edilecek bir saat kulesiyle birlikte, köyün yarısına oldugu kadar çekici ve hüzünlüEsra'ya da sahip, öldürme egilimleri belirgin Agah Bey, Agah Bey'in yerel Notre Dame'ın Kamburu kılıklı has adamı, sıradan ve tipik bir kasaba oteli ve onun yalnızca yıllar önce bir müşterinin bırakıp gittigi papaganla iletişim kurabilen yaşlı yöneticisi gibi kişilikler buluyor. Elbette kadına aşık oluyor, elbette Agah Bey'in öfke ve nefretini çekiyor. Filmin başında tanık oldugu, katili ve maktulü belli olmayan cinayetin gizi ise, bir kısır döngüyü anımsatan bu esrarlı hikayenin sonunda çözümleniyor (mu acaba?)…

Erdal Kahraman'ın sinemamızda şimdiye dek hiç gönnedigim olgunlukta güzel görüntülerle anlattıg. o kasaba, boş zamanlarında arabasına atlayıp Anadolu'yu baştan başa gezdigi bilinen Ömer Kavur'un sayısız filminin gözde dekoru degil mi? O saat kulesinin çok benzeri Gizli Yüz'de de yok muydu? Küçük ve bakımsız kasaba oteli, o "kaybolan belgelerin" hesabının en iyi görüldügü gözde Kavur mekanı, yeni bir Anayurt Oteli degil mi? Göl dekoru, yine Kavur filmi Göl'den çıkıp gelmiyor mu?

Kuşkusuz Akrebin Yolculuğu, Kavur kadar senaryo ortak yazarı Macit Koper' den de destek alan bir film... O ölümcül aşk üçgeni, o yaşlı adamın genç kadına tahakkümü, tipik Koper motifleri... Ama Kavur, sanki öyküye kendi kişiligini damgalamış. Gönnek ve görmenin göreceligi de tipik bir Kavur motifi degil mi? Sanki Esma'nın geçmişini barındıran evin yolunu gösteren kocaman göz, suyun dibine attıkları çanı bulma karşılıgında aydınlıga kavuştuklarını savlayan kör şarkıcılar gurubu, göle düşürdügü güncesini ancak gözleri baglandıgmda bulan kahramanımız, görmenin bir aracı olan ayna ve aynaların karşılıklı yansıtılması gibi sahneleri anımsayınız…

Ama Akrebin Yolculuğu, temelde zaman üzerine bir film... Kerem usta, zamanla ilişkili bir mesleği, saat tamirciliğini yürütürken, aynı hikayeyi farklı zamanlarda yaşıyor, kendi kaderini paylaşmış bir diğer ustanın dükkanını "Tekerrür Sokağı"nda buluyor, belki çocukluğundan beri sevdigi ve aradıgı bir kadına erişiyor, onu kaybettiğinde bile "insanların ölümlü, ama duyguların ölümsüz olduğunu" düşünerek teselli buluyor. Sonunda "içinde kendisinin olmadığı bir zaman"ı buluyor Kerem usta... Ve bu zamana uzaktan tanıklık ediyor. Kendi geçmiş hazin ve ürkünç macerasına uzaktan bakıyor.

Ve film, zaman denen gizem üzerine, mitolojiyi anımsatır biçimde, zamanı kumaş gibi ören kadın görüntüsüyle son buluyor.

Akrebin yolculuğu, karmaşık, kapalı, yoğun, zengin bir film. Ömer Kavur sanki bu filmle edebiyatımızdaki bir Orhan Pamuk olgusunun görsel ve sinemasal dengini buluyor. En olgun biçimine ulaşmış kişisel Kavur motifleriyle sanki belli bir Sufi düşüncesini harman eden bu filmi görmenizi ve üzerinde tartışmanızı dilerdim..”Atilla Dorsay, Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları , syf 33”

& Şahika Tekand'ın güçlü yorumuyla bir çok rolün üstesinden gelebileceğine inanıyorum. Ancak bu role uygun olmadığı kesin. çünkü saat tamircisinin kadını hiç tanımadan, erdemleri varsa bilmeden, yalnızca yolda görüp aşık olmasının, peşine düşmesinin bir tek nedeni olabilir: Bu kadın binlerce yıldan beri efsaneleşen kadın güzelliğinin imgesi ve simgesidir de ondan. Ölümü göze aldıran güzelliği, çekiciliği, zarafeti, her kımıltısının büyüsü yoksa, bu öyküde ölüm pahasına duyulan aşkın açıklanması da olanaksızdır. Şahika Tekand bu resmi veremediği için, filmin en mükemmel yanı olan görkemli görüntülerin arasında "kadın" imgesi tümüyle eriyip gitmiş. Büyü öteki görsel malzemelerde, ama asıl gereken yerde, "kadın"da yok. Düz, kaba pabuçları, gövdesini hantallaştıran hırkası ve öteki giysileri İle oyunculuğunu saygı İle andığım şahika Tekand, burada olması gereken kadına ters düşüyor. Filmin yüreği yalnızca Tuncel Kurtiz’in "kıskanç kocayı" yorumladığı yerlerde, özellikle de av sahnesinde. Onun dışında öykünün kişileri yaşamayan, inandırıcı olmayan kişiler. Başta bu üçlüyle sağlam kurulmuşa benzeyen öykü, daha araya giren çok sayıda ve işlevsiz imgeler/simgeler yüzünden anlaşılmaz, karmaşık, huzursuz bir yapı kazanmış. Papağan havada asılı göz, cüce, dilsiz kör müzisyenler, beşik, mezar, madalyon gibi öyküye hiçbir katkısı olmayan imgeler/simgeler öykünün içini, bir depoda rastlantıyla yana gelen eşyalar gibi doldurmuşlar. İşte bu nedenle öykü soluk alamıyor. Kişiler bir boğuntu içinde çabalayıp duruyor (Tuncel Kurtiz dışında) bir türlü canlanamıyorlar...

Bazı yapıtlar eksikliklerine karşın kendilerinden söz ettirirler. Bu filmin öğrencilere uzun süre ders olarak izlettirileceğini düşünüyorum. Çünkü özgün bir yönetmen olan Ömer Kavur "Akrebin Yolculuğu"nda adeta bir laboratuar çalışmasının titizliği içinde planlayarak kurmuş yapıtını ve sanki salt sinema diliyle yarattığı görselliğin peşine düşmüş, Yalnızca bu tür çalışmanın sonucunu görmek için bile mutlaka izlenmeye değer bir film. (Yıldız Cıbıroğlu, Antrakt D.Mayıs 1997, sayı, 62, syf,37)

&  Yönetmenin en olgun ürünü olabilecek, dünyada ses getirebilecek boyutlarda bir film, ne yazık ki kaçırlmış bir baş yapıt. Sorumlusu ise yetersiz kalan senaryo... "Akrebin Yolculuğu"nda güzel bir tema, iyi bir çıkış noktası yakalamış yönetmen; iyi çözümlenmiş bir finalle noktalıyor filmini. Ne yazık ki, öykünün gelişim süreci çok cılız kalıyor. Salt gizem yaratmak adına söylenen sözler, düzenlenen mizansenler, izleyiciyi filmden koparıyor... İyi bir oyuncu olan Şahika Tekand ise yeterince inandırıcı değil. Filmin "tutku nesnesi" olarak en zor görev onda oysa ki. Sanıyorum senaryodaki boşluklar Tekand'ı zorlamış. kadını yeterince tanıyamamamız, anlatıcıların da onu yeterince tanımamalarından kaynaklanıyor olsa gerek. Bir yazar - yönetmen kuşkusuz bu olayı ya da karakteri ye terince açmamayı, kapalı bırakmayı seçebilir, ama kendisi de aynı kuşkulara sahipse ve anlatacağı konusunda yeterince kararlı değilse ya da bu konudaki birikimi, niyetlerini gerçekleştirmeye yetmiyorsa ortaya çıkan garip bileşimi herkes gönlünce değerlendirir (Bunun da adı, "Seçimi izleyici ye bıraktım" olmaz). Sonuç olarak, bir tutam Doğu felsefesi, Batı süzgecinden geçirilip enfes bir sunuşla karşınıza getirilmiş. Yerseniz! (Vecdi Sayar, "Hamam ve Akrebin Yolculuğu", Cumhuriyet K., 16 Mayıs 1997)

Ayrıca bknz., Sevin Okyay, Radikal, 03.05.1997; Tunca Arslan, Radikal, 07.05.1997; Neecati Sönmez, Radikal Film, 10.05.1997; Nezih Coşkun, Yeni İnsan, Yaz 1997; Yıldız Cııbıroğlu, Antrakt, Sayı 62, Mayıs 1997; Vecdi Sayar, "Hamam ve Akrebin Yolculuğu", Cumhuriyet, 16.05.1997.

 FİLMİ İZLE 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder