Powered By Blogger

11 Aralık 2022 Pazar

 

HOLLYWOOD KAÇAKLARI (1996) "Hollywood Leaks"


Senaryo ve Yönetmen:
Muammer Özer, Kamera: Aytekin Çakmakçı, Kurgu: Muammer Özer, Müzik: Mazlum Çimen, Yapım: Kibele Film/Muammer Özer – Devkino (İsveç) – Pegasus Agency (Türkiye)

Oyuncular: Halil Ergün, Bülent Kayabaş, Füsun Demirel, Serra Yılmaz, Rahim Çakmak, Mehmet Balkız, Neşe Aygün, Halil İbrahim Kuzucu, Suzan Akay, Atilla Ergün

Konu: Kentin kenar mahallesindeki çöplüğün yakınlarında yaşayan ve aynı okula giden bir grup haylaz çocuk, okul dönüşünde aileleri istemese de çöplükte oynamaktadırlar. Bir koca karıyla saf oğlu kocaoğlanın yakınında yaşadığı bu çöplük, çocukların en sevdikleri oyun alanıdır. İyi arkadaş olan Fedai ile Tuna'nın yaşama ilişkin düşleri vardır. Fedai'nin lakabı Pele'dir ve futbolcu olmak istemektedir. Sinemacı olmak isteyen Tuna'nın lakabı ise Tarzandır. Tuna'nın babası demiryollarında çalışmakta ve onun okuyup adam olmasını istemektedir. Onun sinemayla ilgilenmesine, sinemaya gitmesine kızmaktadır. Dindar bir adam olan Tuna'nın babası, sinemanın günah olduğuna inanmaktadır. Okullar sömestr tatiline girmiş ve çocuklar karne almıştır. Sınıf ta kalan Fedai, sapanla okulun camlarını kırar. Eve döndüğünde annesi karnesindeki kırıklar yüzünden ona kızar. Kore gazisi olan babası Adem eve geldiğinde, Fedai'yi sınıfta kaldığı ve okulun camlarını kırdığı için döver. Fedai evden kaçar. Tarzan lakaplı Tuna'yla, . mahalleye yeni taşınan Funda, Fedai'nin gizlendiği kuş yuvasına giderler. Burası Fedai ve Tuna'nın ortak sığınadır. Funda'nın gelmesine önce sinirlenen Fedai, onu da aralarına almayı kabul eder. Tuna, Fedai ve Funda, çöplüğe bırakılan Herkül adını koydukları ata bakmaya gittiklerinde, Tuna'nın dikkatini çöplüğe atılmış filmler çeker. Tuna filmleri gömleğinin içine saklayarak gizlice eve sokar. Tuna’nın babası selüloid şeritleri gördüğünde sinirlenmiş ve Tuna'yı kuran kursuna yazdırmıştır. Çocuklar çevredeki ekonomik koşulu iyi olan birinin evine girmiş ve oradan uçan bir balonu çalmışlardır. Balonun altına bağladıkları şapkanın içine, bakkalın yavru köpeği sülüyü koyarak aya yollarlar. Çöplükten aldığı hurdalarla babasına yakalanan Tuna, babasından dayak yer. Tuna, babasının bataklığa attığı hurdaları çıkarmak için suya girer. Vücuduna yapışan sülüklerden çocuk hastalanır. Fedai'nin hurdaları satarak aldığı futbol pabuçlarını fotoğrafçıya rehin vererek, Tuna'ya film kamerası alırlar. Tuna, trenden film çekerken askeri bölgeyi çektiği gerekçesiyle karakola götürülür.

Çocuklar bir gün bataklıkta yüzerlerken girdikleri iddia yüzünden yüksekten merikan bandıralı bir gemiye binerler. suya atlayan batman boğulmuştur. Bu arada Tuna mahalledeki her türlü olayı kamerasıyla çekmektedir. Bir ;gece çöplükte sıkışan gazlar patlamış ve yangın çıkmıştır. Yangında, çöplükte yaşam mücadelesi veren herkülü kocaoğlan kurtaramamıştır. Tuna çektiği filmi evin bodrumunda arkadaşlarına gösterirken babasına yakalanmıştır. Adam filmleri yırtıp, projeksiyon makinesini kırmıştır

Tuna ve Fedai, Tuna'nın babasının aldığı kurbanlık koçu satarak Hollywood'a gitmek için evden kaçarak İstanbul'a gelirler. Limana gelerek, gizlice gemide saklandıkları yerde yakalanan çocuklar, makine dairesine kaçarlarken denize düşerler.


ÖDÜL:

8. Orhan Murat Arıburnu Öülleri (1996)

► Aliye Rona Jüri özel Ödülü

4 Muammer Özer, sinema sevgisinin yansıması olan Hollywood Kaçakları filminde, kendi çocukluğunun izdüşümlerinin, sinema aşkının sinematografik olarak karşılığını yansıtmak istemiş. Özer, filmi hakkında "Film benim yaşamımdan alıntı. Babam demir yollarında memurdu. Bir süre köyde kalıp şehire göç ettik. 13 14 yaşlarında Hollywood hayalleri kurmaya başladım. İşte bu filmde de küçük yaşlarda hayaller kurmaya başlayan iki çocuk var. Biri sinema düşleri kurup, yönetmen olmak istiyor. Diğeri ise Pele hayranı, futbolcu olmak istiyor" (diyerek düşüncelerini belirtmiş. Şüphesiz istemek çok önemli. Ama Özer'in çocukluğunun düşlerini yansıtmak istemesiyle, gerçekten yansıtması arasında fark var. Ne yazık ki "Hollywood Kaçakları" bu bağlamda, yansıtma isteğinin dışına çıkamayan bir film. Belirgin bir dramatik yapı, sürükleyici bir konu yok. Yaşamını İsveç'te sürdüren Muammer Özer'in sinema anlatımına, İsveç sinemasının o soğuk, durağan anlatımı yansımış gibi görünse de, aslında sinemanın ilk yıllarında örgütlenmesini tamamlayan belli başlı ülkelerden olan İsveç sinemasının derinliğini, ne yazık ki Özer'in filminde bulmanın olanağı yok.

Yönetmen "Çocukları ve onların hayal dünyalarını, özlemlerini, dostluklarını, en önemlisi de umutlarını ve içlerindeki gücü anlatan bir film olduğunu söylüyor Hollywood Kaçakları'nın. Şüphesiz iyi yanlı ve aydın niteliğiyle Özer, hem zor koşullarda yaşamakta olan çocukların düşlerine ayna tutmak, hem de onları ve ailelerini yoksulluğa mahkum eden koşulları da eleştirrnek istemiş. Ama ne yazık ki gerek eleştirilerinde, gerekse de ülkemiz insanlarının büyük bir çoğunluğunun yaşadığı yoksulluk sınırındaki mahalle yaşamını yansıtmada yapaylıktan kurtulamamış. Deyim yerindeyse Muuammer Özer, maalesef biraz Fransız kalmış. Olaylara kestirmeci, inandırıcı ollmayan bağlantılar oluşturmak filmi izleyende de yapaylık duygusunun oluşmaasını körüklüyor. Filmin en gerçekçi yanı, çocukların acımasızlığı ve adaletsizliiği. Bu bağlamda zayıf ve güçsüz olana karşı çocukların gösterdiği acımasızlık, genelolarak filmin iyi işleyen yanını oluşturuyor. Fedai ve Tuna'nın, babalarıının despot yanlarına karşın, düşlerinin peşinden koşmaları ve Hollywood'a kaçma düşleri bir Amerikan gemisinde son bulur. Bu sahnelerde de gemicilerin Amerikalılıkla ilgisinin olmaması, kırık dökük İngilizce konuşmalar, sahnenin etkisini karikatüre dönüştürüyor; büyük bir kolajın kırık, dökük parçalarını oluşşturuyor. Hollywood Kaçakları 'nın tek artısının görüntüleri olduğunu iddia etmek abartılı olmayacaktır. Fakat görüntü yönetimi de zaman zaman olanaksızlığa ya da kolaycılığa kurban edilerek örneğin; çöplüğün patlaması sahnesi havai fişek gösterisine dönüştürülmemiş olabilseydi. (Apaçe/Sarılar, Eylül 1996:96) “Prof.Dr Alim Şerif Onaran/Doç.Dr.Bülent Varol, “20 Yüzyılın Türk Sineması” syf, 85 ”

 

Hollywood Kaçakları

On bin beş yüz metre karelik alana yayılmış bir setteyiz. Setin bir ucundan bir ucunu görmek mümkün değil: Yüzlerce koşuşturan insanı bir tarafa bırakacak olursak, 1960'ların bir kasabasının mahallesi bire bir ölçekte yeniden kurulmuş. Bunların etrafında kablolar, kablolar... Binlerce spot kasabanın etrafını sarmış. Gündüz yandıklarında spotlarının alanında yeni bir gündüz daha var oluyor. Bir sürü vinç, mobilet, motosiklet, eski (dönem) arabaları, tren istasyonu ve kasaba sakinleri.. .300 bin torba çimento, 1500 kamyon kum, 1000 ton demir, bilmem ne kadar taştuğla ve kiremit kullanılmış inşaatta.

Sette kullanılan cam ve elektrik donanımını ise kimse söyleyemiyor.. .Tabi bu arada çalışanların her türlü ihtiyacının karşılandığı çok modern eşyalarla donatılmış dinlenme evleri, yemekhaneler, soyunma odaları, kuaför ve makyaj binaları ile idari kadronun mekanları.. .

Ayrıca eski kasabanın etrafı lüks otomobillerle kuşatılmış durumda. Anlatmakla bitmeyecek bir dünya bu "set". Buraya ilerleyen satırlarda belki yine döneriz...

Sinemamızın yurt dışında yaşayan yönetmenlerinden Muammer Özer yeni filmi "Hollywood Kaçakları"nı Vize'de çekmeye karar vermiş. Mekan senaryoyla öyle çakışmış ki; "Hem mekan hem de oyuncular yazılan ve düşünülenin aynısı. Sanki sette senaryo canlandı." demekten kendini alamıyor Dilek Özer. Dilek Özer, filmin yapımcısı ve de Muammer Özer'in eşi. Yapımcı işinin başında yani... Dilek Özer, çocukların giyimine kuşamına, yiyecek içecek işlerine de bakabiliyor zaman zaman. Alışverişe gidiyor; aksesuarından giysisine, ekmeğinden suyuna kadar. Bütün bunlara rağmen pek de ortalıkta görünmüyor!

 Filmin başoyuncuları çocuklar. Sabah saatlerinde set hazırlıkları sürerken onlar sepetli motosikletin üzerinde Hollywood'a gidiş e hazırlanıyorlar. Cihan, direksiyona otururken diğer ikisi sepette ve arka selede yer kavgası yapıyorlar. Aslında bunlar Hollywood'a kaçacak olan çocuklar değil. Esas çocuklar "Şahmaran"dan tanıdığımız Mehmet Balkız ile "Soğuk Geceler"den tanıdığımız Rahim Çakmak. Onlar daha ağır oyuncular olduğu için setin bir başka tarafında rollerine hazırlanıyorlar.

Işıklar çekirnin yapılacağı meklnın etrafına görüntü yönetmeni Aytekin Çakmakçı'nın yönlendirmesiyle yerleşirken, Çakmakçı kamera için platform hazırlanmasına nezaret ediyor. Bir ara platformun içinde kalan Çakmakçı, parmaklıkların arkasındaki mahkumlara benzer bir görüntü veriyor. Yönetmen Muammer Özer oyuncuların yerleşme planlarını gösterirken, Halil Ergün ve Füsun Demirel'e de hareketlerini ve nasıl bir oyun istediğini anlatıyor.

Bütün hazırlıklar tamamlanıp "motor" komutunun verilmesi saat 10.50 de oluyor... Sonra "tekrar alıyoruz", "olmadı", "tamam" sesleri arasında çekim serüveni akşama kadar devam ediyor...

Bir Eylül gününün sabahında Saray' da konaklayan teknik ekip, yönetici kadro ve oyuncular arabalarla filmin çekileceği Vize'ye hareket ediyorlar sabah sekizde. İstanbul'dan gelen ve o gün ilk kez çekimlere katılan Halil Ergün ve Füsun Demirel de Vize'de kadroya dahil oluyorlar. Bir alanda park edilen arabalardan inen ekibin bir kısmı hemen köşedeki kahveye oturup sabah çaylarını yudumlamaya başlarken, teknik ekip setin hazırlığı için biraz ilerdeki meydana gidiyor. Çocuk oyuncular okul kıyafetlerini giymek için meydanın köşesindeki bahçeli eve hücum ediyorlar. Asistanlar da peşlerinden. Vizeli mahalle sakinleri kadınlı erkekli çekim alanının etrafında yerlerini almış vaziyetteler. İşsiz gençlerden ve emekli yaşlılardan oluşan erkekler gurubu bir tarafta, ev kadınları ve çocuklar başka tarafta saflarını alıyorlar. Kadınlar bir evin duvar dibinde serdikleri kilimin üzerinde bir yandan çekirdek "çit"liyor, bir yandan da dantellerini işliyorlar. YorumIarı uzak olduğum için duyamıyorum. Ama erkekler tarafının muhabbetinin içindeyim.

Trakya şivesiyle bu mahallede daha önce "Zübük" ve "Pehlivan" filmlerinin çekildiğini söylüyorlar. "Çok artis gördük biz, Kemal Sunal geldi, Tarık Akan geldi" diyorlar. Biraz yaşlıca olanlar Yılmaz Güney'in de burada film çektiğini söylüyor ama filmin ismini hatırlayamıyorlar. Bu arada Halil Ergün, mahalle sakinlerinin birinden alyansını alıyor ve parmağına takıyor. İstasyon şefinin aksesuarlarından biri de böylece tamamlanmış oluyor. Vize'nin sosyoekonomik durumunu, Halil Ergün'le emekli seyirciler arasındaki muhabbetten çıkarabiliyoruz. Arsa fiyatları oldukça pahalı mesela, Vize'de. Ayçiçek temel ürün... Hüseyin (!) Vize'li, Türkiye çapında bir sendikacı ve TİP'in kurucularından... Refah'ın durumu Vize'de zayıf...

Bu seyircilerin arasından kalabalık bir kısım figürasyon kadrosuna geçiyor ve ]eep'leri, seleli motorsikletleriyle çekimlerde başarıyla rol alıyorlar. Ne de olsa hepsi tecrübeli. "Pehlivan"da oynayanlar da var, "Zübük"te oynayanlar da.

Muammer Özer, genelolarak çekimlerden ve set çalışmalarından memnun. Mekan için o da, Dilek'le aynı düşünceleri paylaşıyor. Çocukları, istediği oyunu alabilmek için oldukça zorluyor, tekrarlattırıyor. Asistanlar ve teknik ekibin neredeyse tamamı çok genç. Bu biraz yoruyor yönetmeni İstasyon şefinin karısı Füsun Demirel, mahalleli kadınların verdiği giysileri, kendi kostümlerine tercih ediyor. Hangisini giyeceğini şaşırıyor. Rolüne uygun o kadar çeşitli giysi var ki... Belli ki kadınların üzülmesini istemiyor.

Motor!... Muammer Özer'in direktifiyle kamera kaydetmeye başlıyor: İstasyon şefi (Halil Ergün) elinde sefertası ve resmi giysileriyle mesaisine başlamak üzere sabah evden çıkıyor. Karısı (Füsun Demirel) uğurluyor. Çocukları da okula gitmek üzere babalarının peşinden sokağa fırlıyorlar. Ev dört yol ağzında, meydana bakıyor. Diğer evlerden de okula gitmek üzere fırlayan ilkokul çocukları meydanı dolduruyor. Ve mahallenin diğer işe gidenleri. Sabah sabah duvar diplerine çöken mahalle kadınları.

Arabalar, motosikletler... Kalabalık bir sahne. "Olmadı!"

Biraz sonra Özer'in, tekrar "Motor" sesiyle sokak hareketleniyor, kamera çalışmaya başlıyor, vakit de öğleni deviriyor... Paydos.

Yorucu bir çalışmadan sonra bütün ekip yemek için sabahki kahveye davet ediliyor. Kahvenin içinde bir köşede yiyecekler hazır. Ekiptekilerin kimi içerde kimi dışarıda, öğlen yemeği ekmek içi soğuk tavukları kolayla ya da çayla atıştırmaya başlıyor.

Çay ve kahve faslından sonra çekimlere kalındığı yerden aynı minval üzere devam ediliyor... Dört hafta dört gün süren (Yeşilçam standartlarının üzerinde kabul edilen) çekimlerin bugününü tamamlamadan, öğleden sonra sete veda ediyoruz. (Saim Yavuz “Antrakt Sinema Dergisi” Ekim  Kasım 1998 Sayı: 59)


_______________________________________


Subject: A group of mischievous children who live near the garbage dump in the city's slum and go to the same school, play in the garbage even though their families don't want it on their return from school. This dump, where a husband wife and naive son big boy live near, is the children's favorite playground. Fedai and Tuna, who are good friends, have dreams about life. Bouncer's nickname is Pele and he wants to be a football player. The nickname of Tuna, who wants to be a filmmaker, is Tarzan. Tuna's father works in the railways and wants him to study and become a man. She is angry that he is interested in cinema, going to the cinema. Tuna's father, a religious man, believes that cinema is a sin. Schools have entered the semester break and the children have received report cards. Bouncer, who stays in the classroom, breaks the windows of the school with a slingshot. When he returns home, his mother gets angry with him for the broken report cards. When his father, Adem, a Korean veteran, comes home, he beats Bouncer for failing in class and smashing the school's windows. Bouncer runs away from home. With Tuna nicknamed Tarzan, . Funda, who has just moved to the neighborhood, goes to the bird's nest where the Bouncer is hiding. This is the common shelter of Bouncer and Tuna. Angered before Funda's arrival, Fedai agrees to include her as well. When Tuna, Fedai and Funda go to look at the horse they named Hercules, which was left in the trash, Tuna's attention is drawn to the trashed movies. Tuna hides the films inside his shirt and sneaks them into the house. When Tuna's father saw the celluloid strips, he got angry and had Tuna enrolled in the Quran course. The children broke into the house of a well-off person in the surrounding area and stole a flying balloon from there. The grocer's puppy dog ​​puts the pheasant in the hat they tied under the balloon and sends it to the moon. Tuna, who is caught by his father with the scraps he bought from the garbage dump, is beaten by his father. Tuna goes into the water to pick up the scraps that his father dumped in the swamp. The child gets sick from the leeches sticking to his body. They pawn the football shoes that Fedai bought by selling scraps to the photographer, and they buy a film camera for Tuna. Tuna is taken to the police station on the grounds that he filmed the military zone while filming from the train.

One day, while swimming in the swamp, the children board a ship with the American flag because of the claim they entered. Batman, who jumped into the water, drowned. Meanwhile, Tuna is filming all kinds of events in the neighborhood with his camera. One night, the gases trapped in the landfill exploded and a fire broke out. The big boy could not save everyone who was struggling to survive in the fire, in the garbage. Tuna was caught by his father while showing the film he shot to his friends in the basement of the house. The man ripped the movies and broke the projector

Tuna and Fedai come to Istanbul by running away from home to go to Hollywood after selling the sacrificial coach that Tuna's father bought. Arriving at the port, the children, who were secretly caught in their hiding place on the ship, fall into the sea while escaping to the engine room.

FİLMİ İZLE 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder