IŞIKLAR SÖNMESİN (1996)
Yönetmen: Reis Çelik, Senaryo: Cemal Şan, Reis Çelik (Ferdi Eğilmez'in öyküsünden), Görüntü Yönetmeni : Aytekin Çakmakçı, Müzik : Mazlum Çimen, Yapım: Arzu Film/Ferdi Eğilmez Yardımcı Yönetmen: Muharrem Özabat, Sanat Yönetmeni: Lucky Wood, Kurgu: İsmail Kalkan, Speedcam: Ercan Yılmaz, Yusuf Güven, 1. Kamera Asistanı: Osman Evre Tolga, 2. Kamera Asistanı: Cüneyt Denizer, Fotoğrafçı: Ekrem Çelik, EfektSes: Tuncel Kurtiz, Mali Koordinatör: Ahmet Göç, Yapım Koordinatörü: Kazım Conker, Prodüksiyon Amiri: Selahattin Koca, Prodüksiyon Yardımcısı: Adnan Boğa, Set Amiri: Selahattin Geçgel, Özel Efektler: Ahmet Topal, Set yardımcıları: Hüseyin Ergüder, Çetin Gündoğdu, Işık Şefi: Selahattin İlhan, Işık Yardımcıları: Ali Yılmaz, Burçin Özsuna, Kostüm: Ali İnce, Mukadder Kırmızı, Dublaj Yönetmeni: Mustafa Aslan, Efekt: Ayhan Arlı, Çeviriler: Ali Tutal, Arslan Kaçar, Miksaj: Erkan Aktaş, Asistanı: Eyüp Yıldız, Labratuar Kontrol: Yusuf Özbek, Film Baskı: Mustafa Koç, Film Yıkama: Erhan Turgut, Jenerik: Özkan Sevinç, Grafik: Nurşen Öztürk
Oyuncular: Berhan Şimşek,
Tarık Tarcan, Tuncel Kurtiz, Sermin Karaali, Yaman Tarcan, Erdoğan Seren,
Meltem Şimşek, Öner Köybaşı, Bahadır Tok, Kazım Conker, Muharrem Özabat,
Selahattin Geçgel, Yıldız Dinler, Remzi Mıncıkoğlu, Cemal Taşkın, Askerler: Ali
Kılıç, Ahmet Cemadan, Ertuğrul Akagündüz, Yusuf Köse, Ersin Türk, Zarif Gönek,
Rıdvan Yılmaz, İbrahim GülsünYüksel Kurt, Sıtkı Telli, Turbun Kurban
Konu : Türkiye'nin Güney Doğusunda
geçer. Ayrılıkçı bir grup gerilla ve onları sert hava koşullarında takip eden
komandalar arasında çatışma çıkar. Bu çatışmadaki silah ve bomba sesleri Çığ
düşmesine neden olur. Ancak askerlerin komutanı Yüzbaşı Murat gerilla lideri
Seydo ve onun kurtardığı yaralı bir kadın gerilla sağ kalmıştır. Sınırı geçmeye
çalışan Seydo'nun izlerini takip etmekte olan Yüzbaşı Murat sonunda onları bir
mağarada esir alır. Şimdi üçlü bir yolculuk başlamıştır. Bu maceralı ve gergin
yolculukta kadın ölür. Düşman ikilinin zorunlu yolculuğu yeni bir boyut
kazanmıştır. ikisi de birbirini kullanarak yolculuğu amaçlarına uygun noktalamak
istemekte ve ona göre planlar hazırlamaktadırlar. Ama gelişmeler ikisinin de
beklentilerinin dışındadır,
Çalışmaları yaklaşık 7 aydır
süren "Işıklar Sönmesin"in çekimleri Bayburt, Erzincan, Erzurum'un 2
bin 3 bin metre yükseklikteki dağlarında gerçekleştirildi. Bütçesi 20 milyarı
aşan filmin çekimleri bir ayda tamamlandı. Film 15 yıldır yaşanan güneydoğu
olaylarını, güneyde ve doğura yaşanan Kürt sorunlarını anlatan, savaşın
bitmesine yönelik bir katkı, barış filmi. Olay bir gerilla grubuyla askerler
arasında geçiyor. Bu iki grup çatışma halindeyken çığ düşüyor ve hepsi altında
kalıyor. İki grubun yaşadıkları insancıl ortaklık çerçevesinde gelip devam eden
bir film Yüzbaşı Murat ile izini sürdüğü Seydo’nun Güneydoğu’nun karlı
dağlarındaki mücadele öyküsü…
ÖDÜLLER
33. Antalya Altın
Portakal Film Festivali 1996 Şermin Karaali
►Yılmaz
Zafer Genç Yetenekler Onur Ödülü”
10. Adana Altın Koza Film Festivali 1996 Reis Çelik “Bilge Olgaç
Özel Ödülü”
Magazin Gazeteciler Derneği 1996
► “En İyi Film,
► “En İyi Yönetmen”
► “En İyi Erkek Oyuncu” Berhan Şimşek
9 Ankara Film Festivali
►“En İyi Özgün Müzik” Mazlum Çimen
4 Ülkemizin
üzerine bir kabus gibi çöken Güneydoğu sorunu üzerine yapılmış ilk dolaysız
film, beyazperdede ... Gerçi zaafları var, gerçi tam anlamıyla başarılı bir
sinema örneği değil ... Ama bir ilk olmanın ötesinde, içeriği ve özüyle
savunulması gereken bir film ...
Orada,
uzak ve karlı doruklarda hemen her gün yaşanan ve yansız ve heyecansız bir
sesle haber bültenlerinden yansıyan bir olayla başlıyor film.,. Karlı tepeleri
aşmakta olan bir otobüs durduruluyor, yolcuları indiren bir gurup terörist
onları ve özellikle korucu olan birini sorguluyor ve gurup reisi Seydo'nun
(Berhan Şimşek) ağzından mahkum ediyor. Paniğe kapılan korucu kaçmaya çalışınca
da vuruluyor.
Sonra, yüzbaşı Murat
komutasındaki bir komando birliği çeteyi takibe başlıyor, sıkıştırıyor, ateş
altında bırakıyor. Ancak bu sırada düşen bir çığ, Seydo, yoldaşı Zozan ve
yüzbaşı dışında herkesi yutuyor. Yüzbaşı sonra PKK'lıyı esir alıyor, can
çekişen Zozan'la birlikte azılı doğada yolculuk başlıyor. Çeşitli durum değişmelerinden
ve Zozan kadının kaçınılmaz ölümünden sonra, iki eylem adamı, yanmış, yıkılmış
ve terk dilmiş bir köyün tek sakini yaşlı bir adam TunceI Kurtiz) ve
torunuyla karşılaşıyorlar...
Işıklar Sönmesin, başta da söyledik,
yüksek düzeyde bir sinema örneği değil. Yönetmenin belli bir tutukluğu var ve
bu özellikle ilk kendini açık biçimde hissettiriyor. O vuruşma sahnelerinin çok
daha canlı olması, o stres altında erken ateş açan erin hiç olmazsa birkaç
sinemasal planla bize tanıtılması, o karlı dağ hüznünün daha iyi duyurulması
gerekirdi. Ve de jandarma komutanından askeri birliğe, teröristlerden iki baş
kişimizin karşılıklı sözlü hesaplaşmalarına, tüm konuşmaların onca kitabi
olmaması, hayatta olduğu gibi kırıkdökük cümlelerle gelişmesi, hep klişelerden
ve ilk akla gelecek yargılardan oluşmaması iyi olurdu.
Ama tüm bu kusurlar, belli bir
noktadan sonra aşılıyor. O nokta da sanırım çığ sahneesi. Oldukça iyi
başarılmış ve öncesi, sırası ve sonrasıyla sağlam bir dramatik tabana
oturtulabilmiş bu bölümden sonra, film birden açılıyor. tki adamın ölümcül bir
düşmanlıktan başlayıp yavaş yavaş diyalog kurmaları, en azından birbirlerini
dinlemeleri ve belki kavramaya başlamaları, yeterli bir görsellikle de
desteklenerek oldukça ilginç biçimde gelişiyor. Bunda iki oyuncunun, Berhan
Şimşek ve Tarık Tarcan'ın düzeyli oyunlarının da bundaki katkısını belirtmek
gerekir.
Ve tüm final bölümü, belki
filmin en iyi yanı, Burada Kurtiz'in terk dilmiş köyün yalnız bekçisi rolü,
gerçekten de iç burucu bir çizgiye yükseliyor. En azından terk edilmiş köyler
olayındaki sorumluluğun paylaşılması gereğini ima eden bu final, günün
koşulları içinde verilebilecek en yürekli ve akılcı mesajı veriyor. Ve filmin o
çok başarılı son planı da, bu mesajı, sinemasal olarak unutulmayacak biçimde
somutlaştırıyor.
Işıklar Sönmesin, yaşamsal bir konuda
atılmış ilk küçük, ama önemli adım, utanılacak hiçbir yanı olmayan bir siyasal
sinema örneği. Çağdaş sinemanın taşıması gereken sorumluluğu şiddetle duyuran
bu filmi görmek gerekir. (Atilla Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans
Yılları”)
4 Bir
duyguyu/düşünceyi anlatmak için beIirli bir araç seçersiniz. Seçtiğiniz araç
bir sanat dalıysa ya onun klasik anlamda yetkin bir yaratıcısı olmalı ya da ona
bir yenilik getirmelisiniz. Sanatta biçim içerik tartışması sonsuza dek sürüp
gideceğe benzer. Ancak; devir yaratan, çığır açan, en azından önemli bir
yenilik getiren biçimsel gelişmeler 'içi boş' bır yapıtla da ortaya konsalar
derin içerikli bir yapıtın daha iyi sunumu için kullanılabilirler.
Sanat
yapıtının içeriğiyle öne çıkması zaman zaman kaçınılmaz olabilir, hatta belirli
bir konuda yüksek bir istemi karşılayabilir. Ancak o zaman da savunduğu tez
yeterince güçlü olmalı ki etkisi görülsün.
Sözü yuvarlayarak bir giriş
taksimi yaptım; çünkü Işıklar Sönmesin'i hiç beğenmedim. Bununla birlikte
sinemada Güney Doğu'da süre giden savaşı taraf tutmadan konu alan, bölge
halkının mağdur olduğunu ve barış istediğini belirten, ilk konulu uzun metraj
film olduğu için emeği geçen herkesi takdir ediyorum. Öte yandan filmin sinematografik
açıdan hiçbir şekilde doyurucu olmadığını göz ardı edemem. Dağ başında kar al
tında çekim yapmanın ne kadar güç bir iş olduğunu biliyorum. Ama benzer
koşullarda çekilmiş bir çok filme bakarak daha iyi bir görüntü kalitesi
tutturulabilirdi.
Oyunculuk ve müzik de doğrudan zülfü yare
dokunmayan senaryoyu desteklemeyince ortaya etkili bir film çıkmıyor. (Zülfü
yare dokunmamasını kesinlikle eleştirmiyorum Sanatçı militan değildir.) Filmin
başında korucunun öldürülmesi sahnesi o kadar yavan, babanın acı dolu haykırışı
o kadar yapay kil Murat Yüzbaşı derseniz sevimli, cana yakın, içinde ne kin ne
öfke bulunmayan idealist bir askeri Kürt gerilla biraz daha gerçekçi. Romantik
finali ise ne siz sorun ne ben söyleyeyim. İyi niyetle, güzel bir amaca hizmet
için çekilmiş bir film Işıklar Sönmesin. Ama bu güne dek Güney Doğu sorunu
üzerine konuşulan ve yazılanların yarısı kadar bile vurucu olmayan bir içerik
ve vasat bir sinema diliyle "ilk" olma cesaretini göstermenin dışında
bir özelliği yok. (Alin Taşçıyan, Milliyet 25 Ekim 1996)
4 Az sayıdaki kimi örneğin dışında, sinemamızın başını kumdan
çıkarıp bir tür 'silkinme' gerçekleştirmesi, ilk uzun konulu filmini çeken genç
bir yönetmenin eliyle gerçekleşti. Uzlaşma'daki küçük rolünden tanıdığımız Reis
Çelik, Kürt sorununu beyazperdeye taşıyarak yıllardır süren sessizliği bozdu.
Yapım sürecıne ilişkin gündeme giren
tartışmalar bir yana, başı sonu belli, kendi içinde tutarlı bir 'tez filmi'
biçiminde işlenmiş Işıklar Sönmesin. Reis Çelık, genç korucunun öldürülmesi ve
babasının yakarışlarından başlayarak gerçeklikten kopmamaya özen göstermiş
Korucunun yakını, tanınmamak için baskın sırasında yüzünü kapatan, vicdan
sızısı duyan gerilla ya da takipteki askerlerin ruh halleri de mümkün olduğunca
abartıya kaçmadan, 'olabileceği gibi' aktarılmış. Filmin ana yükünü omuzlayan
Berhan Şimşek ve Tarık Tarcan'ın oyuncuIşıklar Sönmesin lukları ıse açık
söyleyelim tahminlerimızin çok ötesinde ... Her ikisi de yalın ve güçlu birer
oyunculuk sergiliyor, 'sarkmaya' yol açmadan zoru başarıyorlar. Sermin Karaali
de filmin tek kadın karakteri Zozan rolünde kendine düşeni başarıyla yerine
getiriyor. Oldukça dengeli, ekonomik, filmı başka mecraya kaydırmayacak bir rol
biçilmiş oyuncuya. Öyküden 'çıkma' zamanı oldukça Iyi hesaplanan lozan "ın,
gömülme sahnesi filmin zirve noktalarından birini oluşturuyor. Ama değınmeden
geçmeyelim; herhalde kaşları alınmış tek kadın gerılladır Zozan ..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder