KAÇIKLIK DİPLOMASI (1998)
Senaryo ve Yönetmen: Tunç Başaran (Ayşe Nil’nin eserinden) Görüntü Yönetmeni: Ertunç Şenkay Müzik: Nedim Otyam, Yapım: Mine Film/Kadri Yurdatap TürkFransızMacar Ortak Sanat Yönetmeni: Suna Çiftçi, Kurgu: Nevzat Dişiaçık,
Oyuncular
: Ayda Aksel (Nur), Selçuk Yöntem, Meriç Başaran, Gökhan Mete, Güler Ökten,
Engin Yörükoğlu, Neslihan Yeldan, İsmet Ay. Ayten Uncuoğlu
KONU: Nur, parlamenter bir baba ile
büyük toprak sahibi bir annenin çok zeki kızıdır. Birisi kalp hastası olan iki
ağabeyi vardır. Anne ile baba sürekli kavga etmektedirler, anne akli dengesi
bozuk gibi davranmaktadır. Kalp hastası olan ağabeyi genç yaşta ölür. Nur pek
üzülmez, ailede kendisi ile daha fazla ilgileneceğini ummaktadır. Ancak değişen
pek bir şey olmaz. Ona sofrada yine tavuğun en kötü yeri düşmekte, yine
babasının tatlı olduğunu söyleyerek verdiği acı biberler Nur'un ağzını yakmakta
ve yine babası bunu büyük bir keyif alarak seyretmektedir. Nur ilkokulda zekası
ile öğretmenlerinin dikkatini çeker, ancak aile bununla pek ilgilenmez. 1960
ihtilali olur, babası tutuklanır, hapse atılır. Üniversiteye giderken babasının
düşüncelerine tamamen zıt, sol görüşlü bir öğrenci olan Murat'la tanışır.
Kendini beğenmiş, sert birisidir bu. Babası bunu bildiği halde kızının Murat'la
evlenmesine izin verir. Nur ve Murat'ın bir erkek çocukları olur, ama evlilik
iyi gitmez. Murat sorumsuzdur, kavgacı bir insan olduğu için hiçbir işte dikiş
tutturamaz. Murat, Nur'un annesini topraklarının bir kısmını satıp, kendilerine
yardım etmediği için suçlamaktadır. Bir trafik kazasında çocuklarını
kaybederler. Nur yazı yazmaya karar verir. Amacı bir gazetenin Atatürk'ün 100.
Doğum yılı nedeniyle açtığı "Atatürk" konulu yarışmaya katılmaktır.
Kocası önceleri Nur'a yardım eder, Nur yarışmanın lehine sonuçlanacağından
emindir, fakat öyle olmaz. Nur'un eseri mansiyon bile alamaz. Nur tam anlamı
ile yıkılmıştır. Nur'a bir şeyler olmaktadır. Zaman zaman çılgınca
yaşamaktadır. Giysileri abartılıdır, bazen deliler gibi dans eder. Bir markete
girip dakikalarca uğraşarak, raflardaki malların yerlerini değiştirir, yahut
bir kitapçıya girip, bildik bilmedik yazarların yüze yakın kitabını satın alır.
Bazen de saatlerce yağmur altında koşar koşar... Bu arada Nur'da Atatürk
tutkusu da başlamıştır, onu çok sevmektedir. Atatürk'e karşı hayali örgütlerden
söz eder, bazen de hayalinde kendisi Atatürkçü bir örgüt kurup onun liderliğini
üstlenir. Zaman zaman Atatürk heykelinin önüne gidip, yüksek sesle bağıra
bağıra İstiklal Marşı'nı söyler. Orada bulunan kalabalık ister istemez hazırol
vaziyetinde marşı sonuna kadar dinlemekte, bazıları da marşa katılmaktadır.
Renkler Nur'un günlük yaşamında çok önemli yer tutmaktadır. Bu arada kocası ile
araları giderek açılmış, aralarında hemen hiçbir ilişki kalmamıştır. Nur birden
bire, bu hareketli yaşamdan tamamen ters bir yaşam biçiminin içine düşer.
Günlerce oturduğu koltuktan kalkmamakta, insanlarla konuşmamakta, yiyip
içmemektedir. Nur hastalanmıştır, o manik depresyon krizi içindedir.
İstememesine rağmen kocası onu akıl hastanesine yatırır. Elektroşoklar ve
hastane yaşamı Nur'u yiyip bitirmiştir, ama o kararlıdır, bu hastalığı
yenecektir. Burada Dr. Necla tarafından tedavi edilir, iyileşmeye başlar. Bu
kadın psikolog ona yaşamı ve insanları sevmeyi yeniden öğretir. Nur tekrar
yazmaya karar verir. Nur kocasından boşanır. Bu onun hastalıktan kurtuluşunu da
simgeleyen bir olaydır. İyileştiğini hissettiği gün, Atatürk heykelinin önünden
geçerken heykele bakıp, "İyiyim Paşam... İyiyim." der.
35. Antalya Altın Portakal Film Festivali
(1998)
► Ertunç Şenkay, “En İyi Görüntü
Yönetmeni"
► "Dr. Avni Tolunay Özel Ödülü"
11. Ankara Film Fesstivali (1999)
► Ayda Akksel, "En İyi Kadın
Oyuncu"
►Güler Ökten, "En İyi Yardımcı Kadın
Oyuncu"
►Nevzat Dişiaçık, "En İyi Kurgu"
►Nedim Otyam, "En İyi Müzik"
10. Orhon Murat Arıburnu Ödülleri (1999)
►Jüri Özel Ödülü
►Ayda Aksel “En İyi kadın oyuncu”
Diğer yandan Murat karakterinin özelinde
ülkemizdeki erkek egemen bakış açısı ele alınarak bir eğretileme yapıldığını ve
ona karşı direnen Nur karakteriyle aslında özgürlüğüne, kişiliğine sahip çıkma
sıkıntısı yaşayan ülkemiz kadınlarının maruz bırakıldığı baskıya karşı tavır
almasının yansıtıldığı kabul edilebilir. Murat karakterini bu bağlamda
kullandığını düşündürten Başaran, bu karaktere neredeyse Türk erkeklerinin
üzerinde taşıdığı bütün çelişkileri de yansıtarak, bu yaklaşımı güçlendiriyor.
"Kaçıklık Diploması iyi niyetlerle yapılmış. ama olmamış bir film.
Senaryodan, kurgudan, ama en çok da yönetmenden kaynaklanan filmde, Ayda Aksel,
Selçuk Yöntem, küçük rolüyle Güler Ökten ellerinden geleni yapıyorlar... Nedim
Otyam'ın film için yazdığı özgün müzik de başarılı, ama filmin bütününe
yayılmış 'sanat filmi yapmak' telaşı zedeliyor filmi" Kaçıklık Diploması
özellikle başarılı görüntü yönetimi ve aydınlatma tasarımıyla dikkati çekerken,
Tunç Başaran'ın filmografisinde tartışmalı bir yere oturuyor. (Baydur, Cumhuriyet,
14.05.1999).”Prof.Dr. Alim Şerif Onaran/Doç.Dr. Bülent Vardar, syf:147”
& Delilik
ve deliler üzerine yapılmış filmler azdır: insanoğlunun genelde bilmezden
gelmeyi yeğlediği sorunlu bir alandır bu... İyi olanları ise daha da azdır:
kendi kuralları, kendi yasaları olan bir garip ve yabancı ülkeye sağlıklı bir
yolculuk yapmak kolay mı? Tunç Başaran'ın beklenen filmi Kaçıklık Diploması, bu
alanda iyi bir sürpriz oluşturuyor. Genelde dedikodusu çok yapılan filmlerden
kaçınırım. Ama bu kez sonuç olurdu. Karşımıza delilik üzerine filmlere evrensel
düzeyde eklenecek çok önemli bir film değilse de, bizim sinemamız açısından
yeterince başarılmış, inandırıcı ve sürükleyici bir kimlik araştırması hikayesi
geliyor.
İyi bir aileden gelen Nur,
üniversite eğitimi görmüş kültürlü bir kadındır. Ama gerek çocukluğundan gelen
kimi sorunları, gerek fakültede tanışıp evlendiği 'sol görüşlü' Murat'la ruhsal
anlaşmazlığı, gerekse çocuğunu bir kazada yitirmesi gibi olaylar, onu giderek
bir tür melankolinin içine atar. "Çıldırması", çeşitli aşamalardan
geçerek olur. Ve Nur tımarhaneye kadar düşüp şok tedavisi görür. Ama sonunda
iyileşecek ve kocasından kurtularak yeni bir hayatı deneyecektir ...
Kaçıklık Diploması'nda Tunç Başaran,
gerçek bir yaşam öyküsünden ve onu anlatan bir kitaptan yola çıkıyor. Ancak
yeterli bir senaryo çalışması yaptığını söylemek kolay değil. Kimi noktalar veya
kişilikler yeterince işlenmemiş: örneğin kocanın kimliği. Murat sağcı mı solcu
mu, iyi bir adam mı kötü mü, bir aydın mı bir seks manyağı mı? Elbette bir
insan bunların hepsi birden olabilir. Ama o zaman öylesine çelişkili bir
kişiliğin yetrince işlenmesi gerekirdi. Aynı biçimde, çocuğun Nur'un
yaşamındaki yeri, onunla olan anaoğul ilişkisi belirmiyor bu açıdan kaza
sahnesi, yetersiz bir çekimIe de birleşerek ulaşabileceği drmatik ağırlığı
yitiriyor, vs.
Yine de Kçıklık Diploması,
delilik olayına temelde sağlam ve güçlü biçimde yaklaşıyor. Öncelikle bu olayın
ailevi ve derin kökenlerinin biraz şematik olsa da belirmesi önemli. Baba
evindeki kimi haksızlıklar, babanın sertliği, annenin ilgisiz soğukluğu (onda
da saklı bir şizofreni belirtileri var), çevrenin acımasızlığı, daha sonraki
yıllarda kocanın bencilliği gibi öğelerin hastalığa katkısı kesin çizgilerle
beliriyor. Başaran, kimi sahneleri büyük bir ustalıkla çözümlemiş. Örneğin o
kalabalık parti sahnesi, sanki bizim sinemamızın normlarını aşan bir bölüm.
Delilik krizlerinin parlak bir beyaz ışıkla verilmesi, Nur'un içindeki
sağduyunun düşsel bir yaşlı adamla temsili gibi buluşlar da çok iyi.
Ve kuşkusuz oyuncular .. Küçük
roller, konuk oyunculuk dahil çok iyi çözümlenmiş. Selçuk Yöntem, karakterinin
kağıt üzerindeki belirsizliğini gidermeyi deniyor, ama olanaksızı başaramıyor.
Ama filmin en büyük şansı Ayda Aksel olmuş. Bu değerli tiyatro oyuncusu Nur
kimliğini alıp üzerine geçirmiş, iyice oturan bir giysi gibi kendisiyle
birleştirmiş. Başarısı gerçekten büyük ve onun Antalya'da en azından kadın
oyuncu ödülüne ortak olarak görmezlikten gelinmesi, gerçekten de büyük bir
haksızlık ...
Elbette bir başka olay var. Nur'un Atatürk
tutkusu, Ata heykelleriyle olan trajikomik ilişkisi. Bilmiyorum, bunun üzerine
atlayıp "İşte laikler böyle delirir, Atatürkçülüğün sonu budur," diye
çığlık atanlar olacak mı? Ülkemizin genel paranoyası içinde bu hiç de olanaksız
deği!. Ben kendi adıma şöyle düşünüyorum: bir kez bu olay uydurma değil, gerçek
kahraman Ayşe Nil böyle bir tutkuyu yaşamış. Nedeni ise bence tümüyle politika
dışı bir olay. Delilik sık sık toplumsal açıdan baskın figürlere, adını çok
işitip yüzünün çok gördüğümüz kişilere yönelik eylemlere girişmez mi? Bu
yöneliş, Lincoln, Kennedy, Luther King, John Lennon gibi kişiliklere olumsuz
olarak yöneldiği gibi, kültleştirmeye, giderek tapınmaya da dönüşebilir. Ayşe
Nil'inki sanırım böyle bir durum. Ve bence yeterince toplumsal açıklaması var.
Türkan Şoray Kaçıklık
Diploması'nı hangi gerçek nedenle reddetti, o oynasa ne olurdu? Bu konuda
açıklama yapmak kuşkusuz ki onun hakkı. Ama çok konuşulan bu konuda ben şunları
söylemek isterim: Türkan hanımın kaygıları, senaryoyla ve rolünün yorumuyla
ilişkiliydi ve haklı olduğu şeyler vardı.
Peki oynasa ne olurdu? Yine iyi bir film olurdu,
ama kuşkusuz başka bir film olurdu. Şoray eminim ki rolünü farklı biçimde
yorumlardı ve bize yeni, başka bakış açıları sunardı. Onun bu rolü oynamaması
sinemamıza yeni bir oyuncu kazandırdı: Ayda Aksel. Ancak Türkan Hanım'ın,
yalnızca Türkan Hanım'ın oynayabileceği roller de var. Ve o eminim ki bu
rollerden biriyle perdeye yeniden dönüş yapacak. “Atilla Dorsay, “Sinemamızda
Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 99”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder