NİHAVEND MUCİZE (1997)
Yönetmen: Atıf Yılmaz, Senaryo: Zeynep
Avcı, Eser: İpek Çalışlar, Atıf Yılmaz, Görüntü Yönetmeni: Erdal
Kahraman, Müzik: Server Acim, Erhan Sakar Yapım: Delta Film/Atıf
Yılmaz Kurgu: Mevlût Koçak, Sanat Yönetmeni: Metin Deniz,
Yapım Asistanı: Attila Kenar, Set Fotoğrafları: Necdet Taşçıoğlu, Ulaşım:
Pan Nakliyat,
Oyuncular:
Türkân Şoray (Suzan), Haluk Bilginer (Erol), Lâle Mansur (İris), Beyazıt
Öztürk, Meltem Savcı, Şükran Güngör, Sabina Sanzio, Mihrace Yelken
Konu: Bir film stüdyosunun
ortaklarından olan Erol (Haluk Bilginer), ortağı Nejat’a (Beyaz) hiç benzemez
şekilde kadınlarla sorunları olan ve başarılı ilişkiler kuramayan birisidir. Bu
durumun başlıca nedeni, 25 yıl önce, babasının hatası yüzünden bir trafik
kazasında yitirdiği annesine olan bağlılığıdır. Kız arkadaşı İris (Lale Mansur)
büyük bir otelin halkla ilişkiler yöneticisidir. İdealize ettiği annesinin
özelliklerini bulamadığı için, kendisini mutsuz etmesine karşın Erol'u çok
sever. Annesi Suzan, oğlunun onu her gece anmasından tedirgin olarak genç ve
güzel bir kadın olarak yeryüzüne döner Ruhlar yaşlanmadığı için ortaya koyduğu
etkili kişilik yüzünden ilkin Erol onu gizlemek ister. Sonra onu yabancı bir
ülkeden gelen teyzesi olarak lanse eder. İris'le de tanışan Suzan, ondan
Erol'un sorununu öğrenir ve 'anne' imajını fark ederek, oğlunun ortağı Nejat'a
kur yapmaya başlar, çünkü tek çözüm, Erol'a diğer kadınlardan farklı olmadığı
inancını kazandırmaktır. Sonunda bunda başarı sağlar. Öte yandan "mesleği
gereği biraz erkeksi davranan ve ciddi bir giyim tarzı olan İris'e cazibeli ve
işveli bir kadın olmanın yollarını gösterir. Erol'u kendisinin ölümünden
sorumlu tuttuğu babasıyla (Şükran Güngör) barıştırır" ... (TÜRSAK Sinema
Yıllığı 97/98, 1998:42).
ÖDÜL:
34.
Antalya Altın Portakal Film Festivali (1997):
►
"En İyi Görüntü Yönetmeni" (Erdal Kahraman),
►
"En İyi Kurgu" (Mevlüt Koçak);
11.
Adana Altın Koza Film Festivali:
►"En İyi Kurgu"
(Mevlüt Koçak).
4
Sinemamızın hemen her türünde eser vermiş,
yorulmaz ustası Atıf Yılmaz'ın filmi Nihavend Mucize, geniş seyirci kitlesine
ulaşmayı amaçlayan bir fantazi. "Oidipus kompleksi çevresinde anneden
oğula, oğuldan sevgiliye uzanan kadınerkek ilişkileri üstüne gelişen bu
masalımsı komediyi zaman zaman Hollywood sinemasının 'öteki taraftan' dünyaya
dönen kimi ölü kahramanlarının öykülerini anlatan duygusal güldürü türü filmlerin
yerli versiyonu gibi seyrettik. Sevdiği komedi türüne dönen Atıf Yılmaz'ın
öyküye yedirdiği eleştiri ve dokundurmalarla, doğru oyuncu seçimi ve
yönetimiyle yer yer espriler savuran, neşe saçan mizah ve güldürü
potansiyeliyle çekici kıldığı Nihavend Mucize, rahatlıkla izlenen, işlek, akıcı
ve oyalayıcı bir fantezi sayılabilir" (Çapan, Cumhuriyet, 17.10.1997).
4 Şımarık
bir çocuk ile şuh bir kadın arasında salınan deli dolu ve şen şakrak hoppa
kadın rolü Türkan Şoray için yaratılmışa benziyor. Geçen yılın 'Tavukgöğsü
Kazandibi'sini anımsatan Suzan karakteri Şoray'ın kariyerinde kendisine en
yakışan rol olmuş. Haluk Bilginer, Erol rolünde tüm ustalığını döktürerek
rahatlıkla klişeye dönüşebilecek durum komedisi bölümlerinden keyifli kahkahalar
üretiyor. Çoğu komik repliği üstlenmiş olan Lale Mansur'da bu sorumluluğun
altından rahatlıkla kalkıyor ve Türk sinemasında nadiren rastlanan tek cümlelik
esprilere hakkını veriyor. Kısaca film, bir romantik komediden bekleneceği gibi
güldürüyor. 'Köyden indim şehire' klişesini 'Gökten indim yere' ile ikame
ederek, bu klişeye yeniden hayat ve tebessüm yaratma gücü veren film, ölüm
kavramına da az bulunur bir güler yüzlülükle yaklaşıyor" (Erdem, Milliyet
Gazete Pazar, 19.10.1997). “Prof. Dr.Alim Şerif Onaran/Bülent Vardar, “20
Yüzyılın Türk Sineması” syf, 117”
4 Yeşilçam'
da eski ile yeninin kavgası var. Aslında hep vardı, ama son Antalya ve Adana
festivalleri, bunu özellikle su yüzüne çıkardı. Benim gönlüm, eskilere olan
saygıma rağmen yenilerden yana: her iki festival sonuçlarının da gösterdiği
gibi gelecek; yenilerin, yeni kuşaklara yeni şeyler verebilmeyi başaran genç
yönetmenlerin ve sanatçıların... Sinema gibi çağıyla birebir ilişki içinde
bulunan, çağın nabzını tutan bir sanatta başka türlü olması da zaten
beklenemez.
Ancak Atıf
Yılmaz, bu çatışmanın içinde özel bir yerde duruyor. 70'ini aşmasına karşın, o
birçok açıdan hala genç, birçoğundan, bir çoğumuzdan daha genç olmayı ve
kalmayı biliyor. Bunu nasıl başardığı ayrıca irdelenmeli: acaba kadınlara ve
onlarla birlikte yaşama olan sürekli ilgisi ve hep tazelenen aşkları mı onu
böylesine genç tutuyor?
Zeynep Avcı'nın sevimli bir
senaryosundan yola çıkıyor film. (Yılmaz'ın bu senaryoya kaç yıldır nasıl emek
verdiğini, kim bilir kaç kez yeni baştan yazılmasını istediğini biliyorum). Tam
Holywood'vari bir fantezi anlatıyor film: çok sevdiği karısıyla sevişirken
gözünün önüne hep yıllar önce ölmüş çok güzel ve çok hakim karakterli annesi
gelen ve bu yüzden iktidarsızlaşan bir genç adam, sürekli anne hatırasıyla
yaşıyor. Sonunda bir mucize oluyor, anne oğluna yardım için yeryüzüne geri
geliyor. Yapmaya çalıştığı da, kendisinin öyle mükemmel bir anne değil, her
insan gibi zaafları olan, hoppa, biraz çılgın biri olduğunu oğluna
anlatabilmek. .. Bu arada oğlanın anne komplekleri büyüyecek, yakın iş arkadaşı
bir genç adam da bu güzel "teyzeye" gönül uçuracaktır ...
Nihavend Mucize, Yeşilçam'da
yine hemen yalnız Atıf Yılmaz'ın başarabileceği bir şeyi başarıyor:
gerçeküstücü, fantastik ve uçuk bir komediyi gerçekleştirebilmek... Yılmaz,
belki gençler dahil tüm yönetmenlerimiz arasında en kentli, en küçük burjuva
olanı ... Kentsoylu konular ve temalara düşkünlüğü ve fanteziye olan
yatkınlığı, onun oldukça keyifli bir film ortaya çıkarmasını sağlıyor. Evet,
fazla hafif, temelleri pek belirli olmayan, uçarı bir film bu... Ama bu
fanteziye katılabilenler ve filmin kolayca bulaşan neşesine kendilerini
kaptırabilenler, eminim ki çok eğlenceli iki saat geçirecekler. Bu da az şey
mi?
Türkan Şoray, tümüyle fantezi düzeyinde
bir oyun tutturmuş. Filmi de, hikayeyi de, hatta kendi rolünü de çok ciddiye almaz
bir havası var. Ama bu tavır konuyla bağdaşmış. Haluk Bilginer ise gerçek bir
oyuncu ve daha önce de yazdığım gibi, son yılların sinemamıza en büyük
hediyesi... Deneyimli Şükran Güngör ve yine fantezi havasına iyi uymuş Lale
Mansur'un yanı sıra, sinemamıza ilk adımlarını atan Beyaz'ı da çok sempatik
bulduğumu belirtmeliyim. Önemli olmayan, ama keyifli bir seyirlik ... “Atilla
Dorsay, “Sinemamızda Çöküş ve Rönesans Yılları” syf, 123”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder